Fecir | Konular | Kitaplar

Duanın İstismar Edilmesi

v

v) Duanın İstismar Edilmesi:

Daha önce de söylenildiği gibi,
dua kulun kendisini sürekli Allah'a muhtaç hissedip, Allah'ın huzurunda zillet
ve yoksulluk duyguları içinde elini açıp O'nunla diyaloga geçmesi ve O'na
ihtiyaçlarını arz etmesidir. Rasûlüllah'ın bir rahatsızlık duyduğu zaman, İhlâs,
Felak ve Nâs sûrelerini yatmadan önce okuduğu, ellerine üfledikten sonra
vücudunu baştan ayağına kadar meshettiği ve bunu üç defa tekrar ettiği rivâyet
edilmektedir.[1]
Yine, Hz. Âişe (r.a.) "Rasûlüllah, ehlinden biri hastalandığı zaman
Muavvizeteyn'i (Felak ve Nâs sûrelerini) okur, üflerdi. Ben de O hastalandığı
zaman Ona aynısını yaptım." diyor.[2]

Hiçbir rivâyette
Peygamberimiz'in, dua cümlelerinin herhangi bir şeye yazılıp boyuna veya vücudun
herhangi bir yerine asılmasını tavsiye ettiğini görmemekteyiz. Ancak, ne zaman
başladığını bilmemekle birlikte Rasûlullah'tan yıllar sonra, duaların herhangi
bir cisme yazılarak muska şeklinde vücudun herhangi bir yerinde (genellikle
boyunda) taşıma uygulamasının başladığını biliyoruz. Bu mesele, âlimler arasında
tartışmalı olup, böyle bir uygulamaya câiz diyen birtakım âlimler olmakla
birlikte, cevaz vermeyen âlimlerin delilleri daha kuvvetlidir. Kadı Ebûbekir,
Tirmizî şerhinde şöyle diyor: "Kur'an âyetlerinin yazılarak insan üzerinde
taşınması Rasûlullah'tan bize ulaşmış bir sünnet değildir. Sünnet olan, hasta
kimseye okunmasıdır, boyuna asılması değil."[3]

Sünnet olmayan ve bazı
âlimlerin de cevaz vermediği âyet ve duaların (veya belirsiz işaretlerin)
yazılıp muska şeklinde taşıma uygulaması, daha sonraki dönemlerde birtakım kötü
niyetli insanların istismarına yol açmış ve bu insanlar tarafından kazanç yolu
haline getirilmiştir.
Hayatlarını hevâları
istikametinde sürdürürken Allah'a pek ihtiyaç duymayan, Allah'ın hayatına
müdâhale etmesine müsaade etmeyip istediği gibi yaşayan insanlar bile, satılan
bu muskaları alıp çeşitli durumlarda bu muskaların veya Allah'ın kendilerini
korumasını bekliyorlar. Bilindiği gibi, dua bir çağrıdır, dâvettir. Bir varlığa
ne kadar çok ihtiyaç hissediyorsanız onu o kadar çağırır (dua eder)sınız. Dua,
boyuna asılmakla yapılmaz. Dua, hissetmektir; duymaktır. Tamamen ruhun bir
eylemidir. Dua olayını maddîleştirmek doğru değildir. Duayı muskacılık şeklinde
uygulamanın bir başka sakıncası da şudur: Muska taşıyan kimseler başlangıçta
şifayı Allah'tan beklemiş olsalar bile, zamanla bu duygular, takınılan muskaya
yönelerek o cisim kutsallaştırılıyor. Sanki şifanın Allah'tan değil de; o
cisimden kaynaklandığına dair duygular oluyor ki, bu çok tehlikeli ve tevhide
aykırı hususlar içermektedir. Hatta, bazen insanlar arasında, birbirlerine muska
verip de, "al bunu tak; bu çok iyi bir muskadır. Ben çok faydasını gördüm." gibi
ifadelerin sarf edildiğini çoğumuz biliriz. Böylece o cisimler
kutsallaştırılmaktadır.
Kısacası; biz dua olayının
Kitap ve sünnetin ruhuna uygun bir şekilde asr-ı saâdette Peygamberimiz'in
uyguladığı şekilde ve istismar etmeden ve istismarcılara fırsat vermeden icrâ
edilmesini tavsiye ediyoruz.
Yusuf El-Kardavi'nin muska
konusunda yazdıklarından kısa bir alıntı yapalım: "Tevhid inancı, Allah'ın
kâinatta yarattığı sebeplere başvurmayı reddetmez. Ancak, tevhid inancına
ters düşen; belâyı defetmek veya belâ gelmeden ondan korunmak maksadıyla
Allah'ın câiz görmediği gizli sebeplere sığınmaktır. Mesela, mavi boncuk takmak
veya asmak şirktir. Araplar, câhiliye döneminde cinlerin şerrinden korunmak veya
göz değmesini önlemek amacıyla mavi boncuk takarlardı. İslâm, bu inancı ortadan
kaldırdı. Ve Allah'tan başka hiçbir şeyin ve hiçbir kimsenin zarar ve
musibetleri kaldıramayacağını onlara tebliğ etti. İmam Ahmed bin Hanbel, şu
hadisi nakleder: "Kim temîme (nazar için boncuk) takarsa, Allah, onun işini
tamamlamasın. Kim bir bir ved'at (katır boncuğu) takarsa, Allah onu korumasın."
Başka bir rivâyette, "Kim temîme (nazar boncuğu) takarsa müşrik olur."

Temîme takmanın anlamı: Nazar
boncuğunun hayır getirip şerri defedeceğine inanarak kalbini ona bağlamaktır.
Bunun şirk olmasına gelince, zararı defetmek için Allah'tan başkasına yapılan
bir istek vardır. Halbuki Allah şöyle buyurur:: "Eğer Allah sana bir zarar
dokundurursa, hiç kimse onu gideremez. Ve eğer sana bir hayır ihsan ederse,
zaten O her şeye kadirdir." (En'âm: 6/17). Halkın muska çeşitlerine isim
verdiği "camia", "hirz", "hicap" ve bunlara benzer şeyler; mavi boncuk
kabilinden olup şirke götüren büyük suçlardandır. Güç yetiren her müslümana,
bunları kaldırıp atmak vâciptir.
Muska, sadece Allah'ın âyetleri
veya yüce isim ve sıfatları ile yazılmışsa, yasaklanan muskalar arasına girer
mi, yoksa onlardan istisna edilip takılması câiz mi? Bu konuda selef ihtilâf
etmiş, kimi ruhsat vermiş, kimi de men etmiştir. Bizim tercih ettiğimiz görüş
ise, ileri süreceğimiz delillerden dolayı, Kur'an âyetleri yazılmış olsa da,
bütün muskaların câiz olmadığıdır.
Hiçbir muska câiz değildir.
Çünkü;
1- Muskaların her çeşidi
yasaklanmıştır. Bu konudaki hadisler, âyetle yazılan muskaları istisna
etmemiştir.
2- Sebeplerin önünü
kapatmak ilkesi (seddü'z-zerîa): İçinde Kur'an yazılan muskaların takılması câiz
görülürse, diğer muskaların takılmasına kapı açılır. Şer kapısı açıldı mı, bir
daha kapanması zor olur.
3- İnsanları Kur'an'a
önem vermemeye sevk eder. Çünkü böylece insanlar, yazılan âyetleri pis yerlerde,
tuvalette, cünüp, hayız ve benzeri durumlarda üzerlerinde bulundururlar.
4- Muskacılıkta
Kur'an'la istihzâ etme ve onun amacına ters faâliyet gösterme durumu da
vardır. Çünkü Allah, insanları karanlıktan çıkarıp, nura kavuşturmak ve en doğru
yola iletmek için Kur'an'ı indirdi. Nazardan koruması, kadınlara ve çocuklara
muska veya tılsım olarak asılması için indirmedi.
Üfürükçülük: Tevhid
inancına ters düşen hususlardan biri de üfürükçülüktür. Câhiliye devrindeki
insanlar, cinlerden yardım bekleyerek, bazı musibet ve felâketleri önlemek
amacıyla, Arapça olmayan anlamsız bazı kelimeleri, ağızlarında geveleyip
dururlardı. İslâm geldi, bunları yasakladı. Nitekim, hadis-i şerifte:
"Şüphesiz üfürükçülük, mavi boncuk, muska, her türlü sihir ve tılsım şirktir."
buyurulmaktadır.[4]

Rivâyete göre; Bir gün Abdullah
bin Mes'ud, hanımının boynunda bir iplik gördü. Bu nedir?" deyince, hanımı:
"sıtma için okunmuş bir iptir." dedi. İbn Mes'ud, ipi çekerek kopardı, attı.
Sonra şöyle dedi: "Andolsun ki, Abdullah ailesi şirkten uzaktır. Rasûlullah'tan
işittim, buyurdu ki; "Şüphesiz üfürükçülük, nazar boncuğu, muska, sihir ve
tılsım şirktir." Hanımı dedi ki: "Gerçekten gözüm atıyordu, filan yahudiye
tedavi için gidip geliyordum. Gözümü afsunladı; atması durdu. Abdullah bin
Mes'ud dedi ki: "Bu, şeytanın işidir. Şeytan eliyle dokunuyor, afsunladığı zaman
elini çekiyor. Halbuki, Rasûlullah'ın okuduğunu okusaydın, sana kâfi idi.
Allah'ın rasûlü şu duayı okurdu: "Ağrıyı kaldır ey nâsın rabbi! Şifa
ver, Sen şifa verensin. Şifandan başka şifa yoktur. Hiçbir ağrıyı ihmal edip
bırakmayacak şekilde şifa ver."[5]




[1] Hak
Dini Kur'an Dili, 9/6351.


[2] Buhâri,
Müslim -Tac Terc. 3/742.


[3] A.
Rıza Karabulut, Ruhlar Âlemi, s. 103.


[4] Ebû
Dâvud, İbn Mâce.


[5]
Tevhid'in Hakikatı, Yusuf El-Kardavi, Saff Y. s. 70-75; Ahmet Kalkan, Kur'an
Kavramları.