Fecir | Konular | Kitaplar

Günümüzde Cihad Ne Anlama Gelir? .

Günümüzde Cihad Ne Anlama Gelir

Günümüzde Cihad Ne
Anlama Gelir?

Mü'min için hayat iman ve
cihaddır. İman; İslâm Dininin itikadî, sosyal, ekonomik, hukukî ve ahlâkî
düsturlarının bütününe gönülden inanmak ve bunu açıkça ikrar etmektir. Cihad;
Yüceliğine inanılan bu İlâhî nizamı ferdî, âilevî ve sosyal hayatta ve bütün
insanlığa hâkim kılma gayretidir. Cihad, kapsam yönüyle çok geniş muhtevâlı bir
ibâdettir. İnsanın tüm hayatını kuşattığı gibi, günün hemen her ânına da
yayılabilir. Kâfir, müşrik ve münâfıklara, fâsık ve zâlimlere karşı cihad olduğu
gibi, şeytana ve onun içimizdeki temsilcisi olan kötü arzulara, hevâya, klasik
deyimle nefse karşı da cihad olur. Kötü âdet ve çirkin alışkanlıklara karşı
cihad olduğu gibi, cehâlete karşı da, hak ve hakikate çağrı, iyilikleri tavsiye
olarak da cihad sözkonusudur. Hangi sebeple olursa olsun, cihad ibâdeti
mü'minler için günlük ibâdetler kadar sık sık tekrarlanabilen, sebepleri ortadan
hemen hemen hiç kalkmayan bir ibâdettir.
"Kıtâl" şeklindeki dış
düşmanlarla cihad için Kur'an'da daha çok "malla ve canla cihad"
emredilmektedir. Bu ifade, öncelikle maddî imkânlardan fedâkârlık yapmayı, para
ile cihad etmeyi emretmekte, bunun canla cihad için bir altyapı oluşturacağı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte geniş anlamıyla cihad için geniş anlamda
araçlar kullanılabilir, kişi meşrû/mubah her aracı Allah yolunda
değerlendirebilir. Cihad için devrin gerektirdiği ve kullanılması meşrû/câiz
olan her çeşit ve en üstün (düşmanları korkutacak) silâhlara sahip olmak
Kur'an'ın emridir (8/Enfâl, 60). Günümüzdeki savaşların sadece harp cephelerinde
olmadığını bilmek, evlere kadar yayılan savaş araçlarını iyi değerlendirmek
gerekmektedir. Çağımızdaki silâhların içinde bilim kadar filmin, silâh kadar
kalemin, bomba kadar enformasyonun, iletişimin önemli olduğunu unutmamak
gerekiyor. Mü'min, hangi imkân ve nimetlere sahipse, onları Allah yolunda
kullanarak cihad yapabilir. İlim sahibi ilmiyle, zengin parasıyla, bileği
kuvvetli olan gücüyle, alınteriyle, lisanı veya kalemi güçlü olanlar, bu
araçlarla cihad yapabilir/yapmalıdır. Savaş meydanlarında cihad yapıldığı gibi,
evlerde, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda ve hemen her yerde de cihad
yapılabilir. Allah, verdiği nimetleri nereye kullandığımızı soracağına göre, bu
bilinçle her imkânın Allah'ın emâneti olduğunu unutmayıp, onları esas sahibinin
istediği alanda kullanmak, hâin damgası yemekten kurtulup; mücâhid ismi almak
için gereklidir. Cihad, kendini ve imkânlarını Allah'a adamak, O'nun yolunda
kullanmaktır. Allah yolunda bitmeyen mücâdele ve çabanın, soğuk ve sıcak
savaşın, meşrû her yola başvurularak yapılan çalışmanın adıdır cihad. Hakkı
tebliğin, Hakkı hâkim kılma gayretinin ve bâtılla mücâdele çabalarının ortak
kavramıdır cihad.

İslâm, bir değişim ve dönüşüm
esası, bir inkılâp mefkûresi ve hareketidir. Yeryüzündeki bütün bâtıl sistemleri
kaldırıp yerine Allah'ın hükmüne göre düzenlenmiş sistemi koymak ister. Müslüman
bu evrensel inkılâbı gerçekleştirme mücâdelesi, bu yolda yorulmak bilmeyen
sonsuz çalışma adamıdır. Her canlı, hayatını devam ettirmek için çırpınıp
çabalar dururken müslüman da, kendine hayat veren dini uğrunda çaba sarfedecek,
kendisi dâhil herşeyin sahibi yolunda canı dâhil her şeyini fedâ edebilecek, her
çeşit güçlük ve meşakkatleri göze alıp gayret edecektir. İşte bu cehdin,
adamanın, mücâdelenin, çalışmanın adı cihaddır. Mukaddes bir amaç uğruna ortaya
konulan fiilî, fikrî ve kalbî her tür çabanın ortak ismidir cihad. Bir insanın
başkalarına huzuru, mutluluğu, kurtuluşu taşıma gayretidir cihad. Dünyada dâru'l-İslâm,
âhirette dâru's-Selâma ermenin yolu, sürekli cihad üzere bulunmaktan geçmektedir.
Kur'an; birtakım mal, evlât,
kazanç ve dünya hayatı endişeleriyle cihadı terkettiklerinde mü'minlerin başına
büyük felâketlerin geleceğini haber verir. Cihad, mü'mini sürekli tetikte tutan
ve onu yere çakılıp kalmaktan alıkoyan terkedilemez bir aksiyondur. Cihaddan
kaçma veya cihad etmeme düşüncesi münâfıklık alâmetidir. Mü'minlerin toptan
cihadı terketmeleri, yavaş yavaş kendilerinden imanın da gitmesi sonucunu
doğurur. Bunun neticesinde yeryüzünde büyük bir fitne başgösterir ve bu da artık
Kıyâmet olayıdır.
Cihad, şer'î mükellefiyet
açısından farz-ı ayın ve farz-ı kifâye diye ikiye ayrılabilir. Toplu çalışma ve
çabanın gerektirdiği durumlarda, cihad her mü'mine farz-ı ayın olur. Küfrün,
şirkin ve dolayısıyla fitne ve fesâdın hâkim olduğu bir toplumda bir mü'min tek
başına da olsa cihadla yükümlüdür; çünkü, mü'minin hayatı iman ve cihaddan
ibârettir. Bu cihad, önce delille, güzel sözle, hikmetle ve öğütle anlatmayı
içine alır. Bu, toplumsal planda cihadın ilk merhalesi olduğu gibi, bir kişiyi
İslâm'a dâvet için yapılacak cihadın da ilk aşamasıdır. Belki, bunu bir basamak
olarak almaktan çok, her zaman gerekli bir yöntem olarak düşünmek daha doğru
olacaktır.
Mücâhid, her şeyden önce bir
dâvâ adamıdır. O, toplumdaki işine gücüne bakan herhangi bir kişi değildir; onun
idealleri, beklentileri, ümitleri, hayalleri, rüyaları... içinde yaşadığı
kalabalıklarınkinden farklıdır; tabii ki yaşayışı, çaba ve gayreti de. Gâyesi
için çalışmayan, dâvâsı için yaşamayı ve gerektiğinde ölmeyi bilmeyen kimse
bırakın mücâhid olmayı, dâvâ adamı bile sayılmaz. O, iman dâvâsında samimi
olduğunu, "Rabbım Allah'tır" sözüne sâdık, dosdoğru mü'min olduğunu her şeyiyle
isbat eder.
"(Gerçek) Mü'minler, ancak
Allah'a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler/savaşanlardır. İşte doğrular ancak
onlardır." (49/Hucurât, 15)
İslâm, bize anlatılamaz çileler
karşılığında ulaşan mukaddes bir emânettir. Asr-ı Saâdetten beri çok büyük
meşakkatlerle korunmuş, her türlü fedâkârlıklarla bu sancak bize ulaşmıştır.
Peygamberimiz dâvete ilk başladığı andan âhirete rıhlet edinceye kadar hep cihad
halindeydi. O'nun izinden gidenler de aynı yola baş koymuşlardı. "Âlimler,
Peygamberlerin vârisleridir." Hani günümüzde O'nun gibi cihad eden, halkı
cihada teşvik eden âlimler? Peygamber'in mirasına sahip çıkmayan kimsenin kuru
bilgisi, onu "âlim" kabul etmeye yetmeyecektir. Seven, sevdiği uğruna çile ve
fedâkârlığa seve seve katlanan kişidir. Allah'ı seven, O'nun için herşeyden
geçebilir, O'nun uğruna fedâ edilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını, var kabul
edilirse, o şeyin daha yüce sayıldığı için putlaştırılacağını düşünür. Her türlü
putla mücâdele ettiği gibi, Allah'ın önünde engel olan ne varsa onunla da cihad
eder.
Bugün dünyanın karşılaştığı
hemen tüm bireysel, sosyal, siyasal, ekonomik problemler; gerçekte dünya barışı
için çalıştıklarını iddia eden ABD ve Avrupa ülkelerinin eseridir. Ama ne yazık
ki müslümanlar bunu yeterince anlamış değillerdir. O yüzden de cihadı tek çözüm
olarak görmemekte, müstaz'af kimliklerinden sıyrılıp onurlarını kurtarmak için
doğru çabalar sarfetmemekteler. Dünya müslümanları el ele verseler, insanlık
aleyhine işlenen bütün cinâyetlere elbirliği ile karşı dursalar, yani cihad
etseler, fesadlar salâha, ifsadlar ıslâha, şerler hayra dönüşür. Kâfirler ve
zâlimler kadar cesur olmazsak, onların bâtıl dâvâlar için çektiği zahmetler
kadar Hak dâvâ için bedel ödemekten kaçınırsak, bırakın "mücâhid" sıfatını,
"mü'min" sıfatını bile zor alırız:
"İnsanlardan bazısı
Allah'tan başkasını Allah'a endâd/eşler ve benzerler edinir de onları Allah'ı
sever gibi severler. Mü'minler ise Allah'ı her şeyden çok severler..."
(2/Bakara, 165) ve yine bkz. 49/Hucurât, 15.
İnancımızı yaşamak ve yaşatmak
anlamına cihadı ferdî, âilevî ve sosyal cihad bölümlerine de ayırabiliriz: