Fecir | Konular | Kitaplar

Hadis-i Şeriflerde Din Kavramı

Hadis

Hadis-i Şeriflerde Din Kavramı

Hadis-i
şeriflerde din kelimesi şu mânâlarda kullanılır:
a) Boyun
eğmek, itaat ve ibâdet etmek: "Akıllı kişi,
nefsine boyun eğdiren (dâne) ve onu (Allah'a) ibâdet ettirendir." (Tirmizî,
Kıyâme 25; İbn Mâce, Zühd 31). Bu hadiste geçen "dâne" kelimesi, boyun eğdirip
itaat ettirmek anlamına gelir. Aynı zamanda "hesaba çeken" mânâsına geldiği de
söylenmiştir.
"Kureyş'ten,
söyledikleri takdirde bütün Arapların kendilerine boyun eğecekleri (dâne) bir
tek söz söylemelerini istiyorum." (Tirmizî, Tefsir
sûre 38, bâb 1; Ahmed bin Hanbel, 1/237) Bu hadis-i şerifte de din (dâne)
kelimesi aynı anlamda kullanılmıştır.
b) İnanç ve
ibâdet: "Kureyş ve onlar gibi inanıp ibâdet
edenler (dâne, dînehum) Müzdelife'de vakfe yaparlardı." (Buhârî, Tefsir sûre
3, bâb 35; Müslim, Hac 151). Bu hadis-i şerifte, dinlerine uygun hareket eden ve
onlar gibi ibâdet eden kimseler kastedilmektedir.
c) Hayır
olsun, şer olsun; karşılık: "Nasıl davranırsan,
öyle karşılık görürsün." (Buhârî, Tefsir sûre 1, bâb 1)
d)
Kahretmek, mecbur etmek, egemen ve hâkim: Allah'ın
"ed-Deyyân" ismi bu anlamdadır.
Cibrîl hadisi
diye şöhret bulan hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s.) "iman", "İslâm" ve
"ihsân"ı, bunların üçünü "din" olarak tanımlar:
Cibrîl
hadisi: Abdullah bin Ömer (r. anhümâ), babasından
rivâyet ederek şöyle demiştir: "Bana babam Ömer ibnü'l-Hattâb rivâyet ederek
şöyle dedi: "Bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'ın yanında bulunduğumuz bir sırada
âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi. Üzerinde
yolculuk eseri görülmüyor; bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğruca
Peygamber (s.a.s.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini
de uylukları üzerine koydu. Ve:
-Yâ Muhammed!
Bana İslâm'ın ne olduğunu haber ver! dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-İslâm;
Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın rasûlü olduğuna şehâdet
etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol
(külfetleri) cihetine gücün yeterse Beyt'i haccetmendir"
buyurdu. O zât:
-Doğru
söyledin! dedi. Babam dedi ki: ‘Biz buna hayret ettik.
(Zira) hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.'
-Bana imandan
haber ver! dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-İman;
Allah'a ve Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe
iman etmen, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır"
buyurdu. O zât (yine):
-Doğru söyledin!
dedi. (Bu sefer:)
-Bana ihsândan
haber ver! dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-Allah'a,
O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O'nu görmüyorsan
da O seni muhakkak görür." Sonunda Rasûlullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"O Cibrîl'di;
size dininizi öğretmeye gelmişti." (Buhârî,
İman 37; Müslim, İman 1, hadis no: 8; Tirmizî, İman 14, hadis no: 2738; Ebû
Dâvud, Sünnet 16, hadis no: 4695; İbn Mâce, Mukaddime 9, hadis no: 63, 64; Nesâî,
İman 6)
"Din
nasihattir (nasihatten ibârettir)." Ashâb sordu:
"Kime?" "Allah'a, kitabına, rasûlüne, müslümanların imâmına ve tüm
müslümanlara." (Müslim, İman 55, hadis no: 95; Ebû
Dâvud, Edeb 67, hadis no: 4944; Nesâî, Bey'at 31, hadis no: 156)
"Dinde
aşırılıktan sakının. Çünkü sizden öncekiler, dinde aşırı gittiklerinden ötürü
helâk oldular." (Dârimî, Siyer 45; Ahmed bin
Hanbel, 4/127, 5/318, 330)

"Peygamberler, anaları ayrı, babaları bir kardeştirler; dinleri birdir."
(Buhârî, Enbiyâ, 113)
"Ben,
sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen de
ebediyyen susamaz. Ve muhakkak benim yanıma birtakım kavimler gelecek ki, ben
onları tanırım, onlar da beni tanırlar. Sonra benimle
onların arasına bir perde konur. Ben, 'onlar bendendir' derim. Bana: 'Sen
onların, senin ardından neler ortaya çıkardıklarını bilmezsin' denilir. Ben de:
'Benden sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzan olsunlar'
derim." (Buhârî, Rikak 164; Müslim Fezâil 26-32)

"Ben (havuz
başında) dikilip durduğum sırada bir zümre görürüm. Nihayet onları tanıdığım
zaman, benimle onların arasına bir adam (bir melek) ortaya çıktı da onlara:
'Gelin!' dedi. Ben ona: 'Bunları nereye götürüyorsun?' dedim. Melek: 'Vallahi,
cehenneme götürüyorum!' diye cevap verdi. 'Bunların hali, günahı nedir?' dedim.
Melek: 'Bunların, senin ardından gerisin geriye dönüp (dinlerine) sırtlarını
çevirerek irtidat ettiler!' dedi. Sonra ben, havuz başında bir zümre daha
gördüm. Nihayet onları tanıdığım zaman yine benimle onların arasına bir adam
daha çıktı da bu topluluğa: 'Gelin"' dedi. Ben, ona da: 'Bunları nereye
götürüyorsun?' diye sordum. 'Vallahi, ateşe götürüyorum' diye cevap verdi.
'Bunların günahı nedir?' dedim. Melek: 'Senden sonra bunlar, gerisin geriye
dönüp dinlerine sırtlarını çevirerek gerisin geri dinden çıkmışlardır!'
dedi. Ben, bu havuza yaklaşıp da geriye çevrilenlerden hiç kimsenin cehennemden
kurtulacağını sanmıyorum. Ancak çobansız yolunu şaşıran deve sürüsünden yolunu
bulanlar misali, bunlardan da (tek tük) cehennemden kurtulanlar olabilir."
(Buhârî, Rikak, 166)
"Kitab ve
Sünnet'ten başka uyulması gerekli üçüncü bir yol yoktur. Sözlerin en güzeli
Allah'ın kelâmı ve yolların en güzeli, Muhammed'in yolu, sîrettir. Dikkat!
(Sonradan) dinde ihdas edilmek istenen şeylerden sakının. Çünkü şer
işlerden birisi de, ihdas edilen şeylerdir. (Dinde) icat edilen her şey
bid'attir. Bid'atler dalâlettir." (İbn Mâce,
Mukaddime, 46)
İrbad bin
Sâriye (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) bize öyle bir vaaz etti ki, ondan
gözlerimiz yaşardı ve kalplerimiz titredi. Bunun üzerine biz, dedik ki: 'Ya
Rasûlallah, bu vaazınız vedâ eden bir kimsenin vaazına benziyor. Bize, neleri
tavsiye edersiniz?' Rasûlullah (s.a.s.) buyurdu ki: "Ben sizi, gecesi,
gündüzü gibi aydınlık olan (en küçük şüpheyi barındırmayan, gayet açık) bir din
üzerine bıraktım. Benden sonra ancak helâk olanlar, o dinden (başka yönlere)
sapar. Sizden kim çok yaşarsa, fazla ihtilâfa şahit olacaktır. Onun için
tanıdığını Sünnetime ve hidâyete erdirilmiş olan hulefâ-yı râşidîn'in
sünnetine/yoluna yapışın. Bunları, dişlerinizde sıkıca tutun. Başınızdaki
halife, siyah bir köle bile olsa, ona itaatten ayrılmayın. Çünkü mü'min (tevâzu
ve uysallığı bakımından) burnuna yular takılmış deve gibidir, hangi tarafa sevk
edilirse uyar." (İbn Mâce, Mukaddime 6, hadis no:
43; Ebû Dâvud, Sünnet, 6, hadis no: 4607; Tirmizî, İlim, 16, hadis no: 2815;
Dârimî, Mukaddime 16, hadis no: 96)
"Yılanın
toplanıp deliğine çekildiği gibi, din de muhakkak sûrette toplanıp Hicaz'a
çekilecek ve dağ keçileri, dağın doruğunda üslendikleri gibi din de, muhakkak
sûrette Hicaz'da üslenecektir. Din, garip olarak başlamıştır ve ileride tekrar
garip olacaktır. Benden sonra insanların sünnetimden (yolum ve şeriatımdan)
bozmuş olduklarını düzeltmeye çalışan gariplere müjdeler olsun!"
(Tirmizî, İman 13, hadis no: 2765; Müslim, İman 65, hadis no:
232; Buhârî, fezâilu Medine 6, hadis 10; Müslim, İman 65, hadis no: 232-233)
"İnsanlar
üzerine bir zaman gelecek ki, onların içinde dini(nin gereklerini yerine
getirme) üzerinde tahammül gösteren, avucunun içinde ateş parçası tutan
gibidir." (Tirmizî, Fiten 61, hadis no: 2361;
Ahmed bin Hanbel, 2/390-391)
"Karanlık
gecenin (zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan amellere
sarılın. (Zira o fitneler zuhur ettiği zaman) Kişi mü'min olarak sabahlayacak;
kâfir olarak akşamlayacak. Veya mü'min olarak akşamlayacak, kâfir olarak
sabahlayacak. Dinini bir dünya metâı karşılığında satacaktır."
(Müslim, İman, 118, hadis no: 186)
"Dünyaya
gelen her insan, fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu yahûdi,
hıristiyan, mecûsi (hatta müşrik) yapar." (Buhârî,
Cenâiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22-25) Hadisin diğer rivâyeti şöyledir: "Her
çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar
devam eder, sonra ebeveyni onu hıristiyan, yahûdi, mecûsi yapar. Eğer ana babası
müslüman iseler, çocuk da müslüman olur." (Buhârî, Cenâiz 79; Müslim, Kader
23-25, İman 264; Ahmed bin Hanbel, 2/233, 435)
"Rabbim
buyuruyor ki: 'Ben bütün insanları hanîf (tevhid dini, sâlim fıtrat) üzere
dünyaya gönderdim. Sonra şeytanlar onu dinden saptırdılar. Benim helâl
ettiklerimi onlara haram ettiler, insanlara Bana şirk/ortak koşmalarını
söylediler. Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim."
(Müslim, Cennet 63; Ahmed bin Hanbel, 4/162)

Hz. Ömer,
hıristiyan kölesi Esbak'a birkaç kez müslüman olmasını teklif etmiş, köle kabul
etmeyince Hz. Ömer şöyle demiştir: "Dinde zorlama yoktur. Ama müslüman olsan,
müslümanların bazı işlerinde senden istifade ederiz." (Buhârî, İman 17, Zekât 1,
Cihad 95; Tirmizî, İman 1, 2; Nesâî, Zekât 3, İman 15, Cihad 1; İbn Mâce,
Mukaddime 9, Fiten 1; Dârimî, Siyer 10; Ahmed bin Hanbel, 1/11, 78, 2/314)
"Târık bin
Şihab anlatıyor: "Yahûdiler, Hz. Ömer (r.a.)'e şöyle dediler: 'Siz bir âyet
okuyorsunuz ki o, şâyet bize inseydi o günü bayram yapar (her yıl kutlar)dık."
Hz. Ömer (r.a.) bu konuyla ilgili diyor ki: "Ben onun indiği ânı ve yeri, indiği
sırada Rasûlullah (s.a.s.)'ın bulunduğu noktayı biliyorum: Arafe günü inmişti.
O zaman ben de Arafat'ta idim ve bir Cuma günüydü.
Kasdettikleri âyet de: 'Size bugün dininizi tamamladım' (5/Mâide, 3)
âyeti idi." (Buhârî, İman 33, Meğâzî 77, Tefsir Mâide 2, İ'tisâm; Müslim, Tefsir
3, hadis no: 3017; Tirmizî, Tefsir Mâide, hadis no: 3046; Nesâî, İman 18, Hac
194)