Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Düşman Ve Düşmanlık Kavramı

Kur



Kur'ân-ı Kerim'de Düşman Ve Düşmanlık Kavramı
 
Kur'ân-ı
Kerim'de Arapların İslâm'dan önceki dönemde birbirinin düşmanı oldukları
hatırlatılarak Allah'ın onların gönüllerini uzlaştırdığı ve böylece İslâm dini
sâyesinde dost ve kardeş oldukları bildirilmiştir (3/Âl-i İmrân, 103). Kur'an'da
sosyal barış ve uzlaşma, "Mü'minler ancak kardeştir" (49/Hucurât, 10);
"Mü'min erkekler ve mü'min hanımlar birbirinin velîleri/dostlarıdır" (9/Tevbe,
71) gibi ifadelerle hükümlere bağlandığı için müslümanlar arasında düşmanlığın
zuhur etmesine yol açacak tutum ve davranışların önlenmesi, kardeşlik ve
dostluğun pekişmesi için tedbirler getirilmiştir. Nitekim çeşitli maddî ve
mânevî hakların korunmasına yönelik ahlâkî, hukukî ve siyasî tedbirlerin
öngörülmesi yanında; toplumda düşmanlık duygularının kabarmasına yol açacak
kötülükler de yasaklanmıştır. İçki ve kumarı yasaklayan âyette bunun
gerekçesinin, "hiç şüphesiz şeytan içki ve kumarla aranızda düşmanlık ve kin
meydana getirmek ister" (5/Mâide, 91) şeklinde ortaya konması ilgi çekicidir.

Kur'an'da
İslâm'a ve müslümanlara karşı düşmanca ve zâlimâne tavır takınanlar, insanların
İslâm'dan haberdar olmasını önlemeye çalışanlar iki yerde "Allah'ın ve sizin
düşmanlarınız" şeklinde nitelendirilmiştir. Bunların ilkinde bu şekilde
anılmalarına, Hz. Peygamber'le anlaşmalar yapıp her defasında çekinmeden
anlaşmalarını bozmaları gerekçe olarak gösterilmekte, yine de herhangi bir
çatışma halinde yapacakları barış teklifinin olumlu karşılanması istenmektedir
(8/Enfâl, 55-61). (2)
Yeryüzünde
Düşmanlık Kaçınılmazdır; İnsanların Bir Kısmı, Diğerlerine Düşman Olacaktır:
"Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları
(cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine ‘bir kısmınız diğerine düşman olarak
inin, sizin için yeryüzünde bir barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır'
dedik." (2/Bakara, 36) "Allah buyurdu: ‘Birbirinize düşman olarak inin,
sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalma ve yaşayıp faydalanma
vardır." (7/A'râf, 24) "Birbirinize düşman olarak oradan (cennetten) inin!
Artık, Benden size hidâyet geldiğinde, kim Benim hidâyetime uyarsa, o sapmaz ve
şakî/bedbaht olmaz." (20/Tâhâ, 123)                                        

İnsanın,
düşmansız şekilde yaşaması, ulaşılamayacak bir hedeftir, ütopyadır. İnsan,
yaratılışından itibaren çevresini Allah'ın izniyle koruyucu güçler (melekler)
yanında; zararlı varlıklar (şeytanlar, mikroplar) da sarar. Her insanda nefis ve
onun kötü arzuları, hevâsı vardır. Nefse, günaha meyletme ilhâmı/imkânı da
verilmiştir (91/Şems, 7-8) ki, imtihan ortaya çıksın. O yüzden her insanda  bir
parça ihtiras, güzellik ve güçlülük tutkusu, mal ve mevkî hırsı vardır (Bkz. 3/Âl-i
İmrân, 14). Aynı şeye sahip olmak isteyen kimseler arasında başlayan yarış,
sonunda düşmanlığa varabilir. Düşmanlığa yol açan pek çok sebep vardır. Eğer
düşmanı olmayan insanlar olsaydı, peygamberler olurdu; halbuki tüm
peygamberlerin hayli düşmanları, hem da azılı düşmanları vardır (6/En'âm,
112-113; 25/Furkan, 31). Önemli olan Allah'ın ve bizim gerçek düşmanlarımız
dışındakileri, kendi hatalarımızdan dolayı kendimize düşman yapmamak ve
düşmanlarla olan imtihanımızı kazanmaktır.  Mümkün olduğu kadar düşmanlıkları
azaltmağa, düşmanları dost yapmağa çalışmak da, mü'minlerin görevidir.
"İyilikle kötülük bir olmaz. (Kötülüğü) en güzel olan şeyle sav. O zaman
bakarsın ki seninle arasında düşmanlık olan kimse sanki sıcak bir dost olur."
(41/Fussılet, 34) Ve yine bkz. 23/Mü'minûn, 96; 13/Ra'd, 22.  

Peygamberlere de İnsan ve Cin Şeytanları Düşman Kılınmıştır: "Böylece Biz,
her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar,) aldatmak için
birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı.
Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak. Âhirete inanmayanların
kalpleri (o yaldızlı söze) kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçu
işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar." (6/En'âm, 112-113) "(Rasûlüm!)
İşte Biz böylece her peygamber için günahkârlardan düşman(lar) kılarız. Hidâyet
verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter." (25/Furkan, 31) 
Allah'ın
Emri ve Fıtratın Gereği Barıştır. Açık Düşman Şeytanın Yolu Barışa Giden  Yola
Zıttır: "Ey iman edenler! Hep birden barışa girin (barışçı olun). Sakın
şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, sizin âşikâr düşmanınızdır." (2/Bakara,
208) Allah'ın bizim için râzı olduğu dinin adı olan (5/Mâide, 3) ve bütün
peygamberlerin dini olan (2/Bakara, 130-133) İslâm, kelime olarak, "barış"
anlamına gelen "silm" , "selâm" ve "selâmet"le aynı kökü paylaşır. Dolayısıyla
"İslâm"ın kelime olarak anlamlarından biri de "barış"tır. Tüm insanlar, fitneyi
terk edip Allah'ın dini olan İslâm'a teslim olsalar, her taraf selâmete kavuşup
tümüyle barış ve kardeşlik hüküm sürer. 
Açık Bir
Düşman; Şeytan: Kur'an'da şeytanın insanlar için açık bir düşman olduğu
bildirilerek insanların onun peşinden gitmemesi emredilir: "Ey insanlar!
Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine
düşmeyin, zira şeytan  sizin  açık  bir düşmanınızdır. O size ancak ve daima
kötülüğü, çirkin işi ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder."
(2/Bakara, 168-169) Şeytan, insanın içinde bulunan kötü düşünce ve arzuları
körükler ve insanın kötülük yapmasını vesveselerle teşvik eder ve günah
yollarını kolaylaştırır.
Şeytanın
açık bir düşmanımız olduğu Kur'an'da farklı yerlerde vurgulanır. "...Şeytanın
adımlarına uymayın (onun peşinden gitmeyin), çünkü o, sizin için apaçık bir
düşmandır." (6/En'âm, 142) "...Ben, ‘şeytan size apaçık bir düşmandır'
demedim mi?" (7/A'râf, 22) "... Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü
o, sizin açık düşmanınızdır." ( 2/Bakara, 208) "Kullarıma söyle: Sözün en
güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık
düşmanıdır." (17/İsrâ, 53) "...Siz, Beni
bırakıp da onu (şeytanı) ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin
düşmanlarınızdır. (Allah'a karşı İblis ve onun yolundan gidenleri tercih eden)
zâlimler için bu, ne fena bir değişmedir!" (18/Kehf,
50) "Gerçekten şeytanlar, dostlarına, sizinle mücâdele etmeleri için telkinde
bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz
de Allah'a ortak koşan müşrikler olursunuz." (6/En'âm,
121)
"Ey
insanlar! Allah'ın vaadi haktır, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı
(şeytan) da Allah'ın affına güvendirmek sûretiyle sizi kandırmasın. Çünkü şeytan,
sizin amansız bir düşmanınızdır; siz de onu düşman kabul edin. O, kendisine uyan
taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır."
(35/Fâtır, 5-6) "Ey Âdemoğlu! ‘Şeytana tapmayın, çünkü o
sizin apaçık bir düşmanınızdır' demedim mi? (Bunu size peygamberlerim
vâsıtasıyla açık seçik bildirmedim mi?) Ve demedim mi: ‘Sadece Bana ibâdet ve
kulluk edin; Çünkü dosdoğru yol budur.' Şeytan, sizden pek çok kimseyi kandırıp
saptırdı. Siz, bunu düşünecek, doğruyu anlayacak akla sahip değil misiniz?"
(36/Yâsin, 60-62)  Ve yine bkz. 12/Yûsuf, 5; 43/Zuhruf, 62. 
Şeytanlar,
İman Etmeyenlerin Dostlarıdır: "Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana babanızı (Âdem
ile Havvâ'yı), çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak
cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belâya düşürmesin. Çünkü o ve
kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz Biz
şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kıldık." (7/A'râf, 27)
 Allah'ın
"Dost Olmayın!" Dediklerini Düşman Kabul Etmek Zorundayız. Allah, Düşmanlarımızı
Bizden Daha İyi Bilir: "Allah, düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek
bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir." (2/Bakara,
45) Bu âyetin bir öncesinde, Allah'ın bizim zararımızı isteyenleri haber
vermekte, bize önemli düşmanlarımız olan ehl-i kitabı tanıtmaktadır:
"Kendilerine Kitab'dan nasib verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve
sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar." (2/Bakara, 44)
Kâfirler,
Apaçık Düşmanımızdır: "...Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır."
(4/Nisâ, 101)
Putlar ve
Putperestler Mü'minlerin Düşmanıdır: "İbrâhim dedi ki: ‘Neye taptığınızı (biraz
olsun) düşündünüz mü? İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin
Rabbi (benim dostumdur)." (26/Şuarâ, 75-77)
 
Peygamber ve Onun Yolunu İzleyenler Dışındakileri Dost
Kabul Edenler, Âhirette Büyük Pişmanlık Duyacaklar: "İşte o gün, gerçek
hükümranlık, çok merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler için ise, o pek çetin bir
gündür. O gün, zâlim kimse ellerini ısırıp şöyle  der: ‘Keşke o peygamberle
birlikte bir yol tutsaydım! Yazıklar olsun bana! Keşke falancayı dost
edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan
saptırdı. Şeytan, insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız
bırakmakta." (25/Furkan, 26-29)
O Gün
Dostlar, Düşman Kesilecek: "Allah'a saygı duyup kötülükten sakınanlar (müttakîler)
müstesnâ olmak üzere, (dünyada iken kötülükte) dost olanlar, o gün birbirlerine
düşman kesilirler." (43/Zuhruf, 67)
Mü'minlere
En Fazla Düşmanlık Yapanlar Yahûdiler ve Müşriklerdir:  "İnsanların iman
edenlere düşmanlık bakımından en şiddetlisini, yahûdiler ile şirk koşanları
bulacaksın. Onların, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarını da ‘biz
hıristiyanlarız' diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler
vardır ve onlar büyüklük taslamazlar." (5/Mâide, 82) Şeytanın ve yahûdilerin
düşmanlığıyla ilgili çeşitli ifadeler ve sakındırmalar, hadis-i şeriflerde de
bir hayli yer tutar. Meselâ, bkz. Nesâî, Sehv 19; İbn Mâce, Menâsik 56; Dârimî,
Diyât 2 vb. Tefsirlerde, bu âyetlerin bahis konusu ettiği hıristiyanların,
Habeşistan'a göç eden müslümanları iyi karşılayan ve onlara anlayış gösteren
hıristiyanlar veya Hz. Peygamber (s.a.s.) ile antlaşma yapan Necran
hıristiyanları olduğu zikredilmiştir. Ancak, genel olarak da hıristiyanların,
yahûdilere ve müşriklere nisbetle müslümanlara karşı daha yakın oldukları bir
gerçektir. Gerçi mutaassıp hıristiyanların birleşerek tertipledikleri haçlı
seferleri tarihin acı sayfalarını teşkil etmiştir. Bununla beraber dünyadan el
ve eteğini çekmiş râhipler ile hıristiyan bilginlerinin ve bunların tesirinde
kalan hıristiyanların İslâm'a nisbî yakınlıkları bir vâkıadır. Hz. Peygamber'in
zuhûrunda birçok râhip ve keşiş O'nu sevgi ile karşılamış ve O'nun beklenen
peygamber olduğunu itiraf etmişlerdir.  
Münâfıklar
Bizim Düşmanlarımızdır; Onlardan Sakınmamız Gerekir: "Onları (münâfıkları)
gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar
sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar.
Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da
döndürülüyorlar?" (63/Münâfıkûn, 4) Münâfıklar, düşmanlıklarını gizledikleri,
hasımlıklarını sinsice yaptıklarından, hasımları en yamanıdır (2/Bakara, 204).
Kâfirlerin
Büyük Suçlarından Dolayı Aralarına Kin ve Düşmanlık Sokulmuştur: Başta
hıristiyan ve yahûdiler olmak üzere kâfirler, Allah'a verdikleri sözde
durmadıkları için, dünyaya karşı hırslarından ve Allah hakkında çirkin
sözlerinden dolayı, aralarına düşmanlık ve kin sokulmuş, yaptıkları günahların
cezası, avans olarak dünyada verilmeye başlanmıştır.  "Biz hıristiyanlarız (nasârâ),
diyenlerden de kesin söz almıştık, ama onlar da kendilerine zikredilenin (verilen
öğütlerin veya Kitab'ın) önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyâmete
kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber
verecektir." (5/Mâide, 14)
İlk
hıristiyanlar, yahûdilerin amansız takipleri ve işkenceleri karşısında
darmadağın yaşamışlar, Allah tarafından Hz. İsa'ya vahyedilen İncil'i muhâfaza
edemeyip kaybetmişlerdi. Milâdî üçüncü asrın başlarında Roma imparatoru
Kostantin'in hıristiyanlığa meyletmesinden sonra rahatlayan hıristiyanlar,
mukaddes kitaplarını yazmaya teşebbüs etmişler, bunun neticesinde ortaya
birbirini tutmaz yüzlerce İncil çıkmıştır. Hz. İsa'nın yolundan çıkan, Allah'a
verdikleri sözde durmayan hıristiyanlar böylece ihtilâfa düşmüş, asırlarca
birbiriyle didişmişlerdir.  

"Yahûdiler: ‘Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler. Hay dediği yüzünden eli
bağlanası ve lânet olası! Bilâkis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir.
Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü
arttırır. Aralarına, kıyâmete  kadar  (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne
zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu
söndürmüştür. Onlar yeryüzünde fesâda/bozgunculuğa koşarlar; Allah da müfsidleri/
bozguncuları sevmez." (5/Mâide, 64)
Kâfirlerin,
özellikle de yahûdilerin savaş ve fitne ateşi yakmaları hiç eksik olmamıştır.
Asırlar boyu hem kendi aralarında savaşmışlar, hem de birleşerek müslümanlara
saldırmışlardır. Ayrıca müslümanları birbirine düşürmek için yüzlerce, binlerce
planlar yapmış, tertip ve düzenler hazırlamışlardır. Bütün bunlara rağmen
Allah'ın nurunu söndürmeye güçleri yetmemiştir, yetmeyecektir. Dinleri aynı
olanları bile, ayrı dinlerdenmiş gibi mezheplere ve bloklara ayrılmış,
birbirlerine karşı kin ve düşmanlık duyguları beslemiş, korku ve endişe içinde
yaşamış veya savaşmışlardır. "Bir zaman sonra siz o kimseler oldunuz ki,
artık (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürmeye, aranızdan bir zümreyi
yurtlarından çıkarmaya, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşmeye
başladınız..." (2/Bakara, 85)  
Başta
Yahûdiler Olmak Üzere Ehl-i Kitab'ın Çoğu, Kâfirlerle/İnkârcı Ateistlerle
Dostluk Ederler: "De ki: ‘Ey Kitab ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın.
Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir
topluma uymayın. İsrâiloğullarından kâfir olanlar, Dâvud ve Meryem oğlu İsa'nın
diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmaları,
taşkınlık yapmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye
çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle
dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (âhiret hayatları için)
önceden hazırladığı şey ne kötüdür. Durum şu ki, Allah onlara gazab etmiştir ve
onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar. Eğer onlar Allah'a, Peygamber'e ve Ona
indirilene iman etmiş olsalardı, onları dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu
fâsıktır/yoldan çıkmışlardır. " (5/Mâide, 77-81)
Şeytan İçki
ve Kumarla, İnsanlar Arasında Düşmanlık Sokar: "Ey iman edenler! Şarap,
kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir;
bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içkide ve kumarda, ancak
aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı zikirden/anmaktan ve namazdan
alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz, değil mi?" (5/Mâide, 90-91)
Allah Teâlâ, sarhoşluk veren içkileri içmeyi kesin olarak haram kılmıştır. Yine,
câhiliyye devrinde Araplar, on adet ok sapı ile bir nevi kumar ve şans oyunu
oynarlardı. Bunların yedisinde bazı paylar yazılı idi. Üçü de boştu. Emin kabul
edilen bir kimse, bir torbanın içinden bunları, katılanlar adına teker teker
çekerdi. Dolu çıkanlar, maldan hisselerini alır, fakirlere verirlerdi. Boş
çıkanlar ise bu malın parasını öderlerdi. Kumarların belki de en ehveni olmasına
rağmen İslâm bunu da yasaklamış, ortaya mal ve para konarak oynanacak hiçbir
şans oyununa izin vermemiş, fakirlere yardım edilecekse bunu herkesin, helâl
kazancından ayırarak vermesini istemiştir. Âyet, içki ve kumar yasağının en
önemli sosyal, ahlâkî ve şer'î hikmetlerini açıklamıştır.
İçki, kumar,
putçuluk ve falcılığın yasaklanmasındaki temel hikmetin, "insanlar arasında
düşmanlık ve kine sebep olmak, Allah'ı hatırlamak ve anmaktan, namazdan
alıkoymak" olduğu âyette vurgulanmıştır. Dolayısıyla günümüzdeki hastalık
derecesindeki aşırılıklarla insanı kendisine tutsak eden müzik ve futbol
fanatikliği, bağımlılık yapan bazı kötü alışkanlıklar için de bu hikmetler
geçerli olduğundan, onların da içki ve kumar gibi yasak sayılmaları gerektiği
değerlendirilebilir. Konumuzla ilgisi bakımından da insanları Allah'ı
hatırlamaktan, namazdan alıkoyan ve düşmanlıklara sebep olan tüm davranışları
Kur'an'ın eleştirdiği ve insanları birbirine düşman edecek eylemlerin kınanması
da gösteriyor ki, Kur'an, sulhu/barışı, dostluk ve iyi geçinmeyi emretmekte,
namaz ve Allah'ı hatırlamayı birer ölçü ve mihenk taşı veya turnusol kâğıdı
kabul etmektedir.  Namazı  ve  Allah'ın  zikrini  unutturan  veya  bunlara 
engel  olan, insanlar arasında düşmanlığa sebep olan ilke, prensip, hüküm, inanç
ve eylemlerin tümü, bu âyetin ışığında reddedilmelidir. 
Allah'ın
Düşmanları (Kâfirler): "Allah'ın düşmanları ateşe sürülmek üzere
toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler. Nihayet oraya geldikleri zaman,
kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şâhitlik
edecektir." (41/Fussılet, 19-20)

"Kâfirler: ‘Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki gâlip
gelirsiniz' dediler. O inkâr eden kâfirlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve
onlar yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız. İşte böyle, Allah'ın
düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinden dolayı,
ceza olarak orada onlara ebedî kalma yurdu (cehennem) vardır."
(41/Fussılet, 26-28)  
Allah'ın
Düşmanlarını ve Mü'minlerin Düşmanlarını Dost Edinmek: "Ey iman edenler!
Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen
hakkı/gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar
Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı, Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan
çıkarıyorlar. Eğer siz Benim yolumda savaşmak ve rızâmı kazanmak için
çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Oysa Ben sizin gizlediğinizi de
açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur.
Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve
dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edip kâfir olmanızı
istemektedirler." (60/Mümtehine, 1-2)
Zâlimlerle
Dostluk: Kur'an, hiç bir şekilde zâlimlerle dostluğa izin vermez.
"...Zâlimler için hiç bir velî/dost ve yardımcı yoktur." (42/Şûrâ, 8)
"...Onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda
veremezler. Doğrusu zâlimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takvâ
sahiplerinin dostudur." (45/Câsiye, 19)
"...Zâlimler hâriç (hiç kimseye) düşmanlık ve saldırı yoktur." (2/Bakara,
193)   
Müşriklerden
ve Taptıklarından Uzak Olmak ve Onları Tanımayıp Onlara Düşman Olduğunu
Açıklamak: "İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten
güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki, ‘biz sizden ve sizin
Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a
inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke
belirmiştir..." (60/Mümtehine, 4)      
Müşrikler ve
Allah'ın Düşmanları İçin Duâ Edilmez: "(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli
oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar (Allah'a)şirk
koşan müşrikler için af dilemek, ne peygambere yaraşır ne de mü'minlere. (Çünkü
Allah müşrikleri bağışlamaz.) İbrâhim'in, babası için af dilemesi, sadece ona
verdiği sözden dolayı idi. Yoksa onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli
olunca, (af dilemekten vazgeçip) ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrâhim çok
yumuşak huylu ve pek sabırlı idi." (9/Tevbe, 113-114)   
Putlar,
Mahşerde Kendilerine Tapanlara Düşman Kesilirler: "Allah'ı bırakıp da kıyâmet
gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim
olabilir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler. İnsanlar bir araya
toplandıkları zaman (bunlar) onlara düşman kesilirler ve onların, kendilerine
tapınmalarını inkâr ederler." (46/Ahkaf, 5-6) Demek ki, putlar, mahşerde
kendilerine tapanların düşmanı olurlar, kendilerine tapınıldığını da tanımazlar.
Tapanları inkâr ederler.
Onursuz
Kâfirleri Dost Edinenler, İzzet ve Şerefi Onların Yanında mı Arıyor?
"Münâfıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Mü'minleri bırakıp
da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç, onur ve şeref) mi
arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet, yalnızca Allah'a aittir." (4/Nisâ,
138-139) "Kim izzet ve şeref istiyorsa bilsin ki izzet ve şerefin hepsi
Allah'ındır..." (35/Fâtır, 10) "...İzzet, üstünlük ancak Allah'ın,
Peygamberinin ve mü'minlerindir. Fakat münâfıklar bunu bilmezler." (
63/Münâfıkûn, 8) ve yine bkz. 10/Yûnus, 65.
Düşmanlıkta
Aşırı Gidilmemesi, Düşman Bir Toplumun Bir Gün Dost Olabileceği: "Olur ki
Allah sizinle düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah,
gücü (her şeye) yetendir, çok bağışlayan, çok merhamet edendir."
(60/Mümtehine, 7) Bu âyette Allah, düşmanlıkta aşırı gidilmemesini, düşman bir
toplumun, bir gün dost olabileceğini bildirmiştir. Nitekim Peygamber'in ve
müslümanların can düşmanı olan Mekke ve çevresi müşriklerinin çoğu sonradan
İslâm'a girmişler, onların çocukları, Allah yolunda cihad eden mü'minler
olmuşlardır. Böylece âyette belirtilen ilâhî vaad gerçekleşmiştir. Bizim için de
aynı uyarı geçerlidir ve aynı netice mümkündür. O yüzden müslümanlar,
düşmanlarına karşı ölçülü olmaya, aşırı düşmanlıktan sakınmaya, adâlet ve insafa
yöneltilir.

Peygamberimiz (s.a.s.) de bu konuda şöyle buyurur: "Sevdiğini ölçülü sev; bir
gün düşmanın olabilir. Sevmediğine de ölçülü buğz et; bir gün dostun olabilir."
(Tirmizî, Birr 60)
Allah, Bazen
Dinini Düşman Eliyle Güçlendirir; Bir Mü'mini, Düşmanının Eliyle Yetiştirir:
"Nihayet Fir'avn ailesi onu (Hz. Mûsâ'yı, bebekliğinde) yitik olarak aldı. Çünkü
o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Fir'avn ile
Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı." (28/Kasas, 8)
Evdeki
Tehlike; Eşlerden ve Çocuklardan Düşman Olanlar da Vardır: İnsanın eşi,
çocukları ve hatta insanın kendisi/nefsi bile kendine zarar verebilir, düşman
olabilir. "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman
olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz,
hoşgörür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise
Allah'ın yanındadır." (64/Teğâbün, 14-15) Rivâyet edildiğine göre, Mekke'den
hicret arzusunda bulunan bazı müslümanların eş ve çocukları, kendilerinin
perişan duruma düşeceklerini öne sürerek, babalarını hicretten alıkoymak
istediler. Fakat hicretle kazanılan yüksek mertebeleri öğrenen müslümanlar, eş
ve evlâtlarını cezalandırmak isteyince bu âyet inerek, onların affedilmesini ve
kusurlarından geçilmesini tavsiye etti. Buna rağmen malın, çocukların ve eşin
beklenmedik yer ve durumlarda kişiyi günaha sokup âhiret hazırlığından
alıkoyabileceğine bu âyetlerle işaret edilmiştir.
Kişinin 
günah ve haksızlık yapmasına sebep olan her şey, düşman sayılır. Kişi için en
tehlikeli düşman ise dost gözüken düşmandır. Allah'a yaklaştıran her şey
mü'minin dostu, Haktan uzaklaştıran her şey de onun düşmanıdır. Müslüman, eşi ve
çocuklarıyla ayrıca iman kardeşliği oluşturmalı ki, onlarla gönülden samimi
bağlar, candan sevgi oluşsun.
Düşmanı
Yakın Bir Dost Haline Getirmek İçin Güzel Tavır: "İyilikle kötülük bir olmaz.
Sen (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle. O zaman (görürsün ki) seninle arasında
düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost olur." (41/Fussılet, 34) Bu
âyete göre kötülük, en güzel haslet ne ise onunla önlenmelidir. Bu davranış, her
kişinin değil; er kişinin yapabileceği özelliktir: "Bu (haslete) ancak
sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan) büyük pay sahibi olan kimse
kavuşturulur." (41/Fussılet, 35) Bu âyetlere göre müslümanların hareketleri
hasene (iyilik), kâfirlerinki ise seyyie (kötülük) şeklinde nitelendirilir.
Fahreddin Râzî, âyette geçen "(hayırdan) büyük pay sahibi olan kimse"leri,
yüksek ahlâkî erdemlere sahip kişiler olarak anlar ve bu âyetlerin, insanlara
hakkı kabul ettirmeye, onları  düşmanlıktan  vazgeçirmeye yönelik dâvet ve irşad
faâliyetlerinde sabır, sevgi ve hoşgörü ile davranmanın önemini ortaya koyduğunu
belirtir (Mefâtihu'l-Gayb, 41/Fussılet, 35 âyetinin tefsiri). 
 
"Eğer
onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et; çünkü O, her
şeyi çok iyi işiten ve her şeyi pek iyi bilendir."
(8/Enfâl, 61)
Din
Konusunda Müslümanlarla Savaşan ve Savaşçı Olmayanlara Karşı Düşmanlık:
"Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara
iyilik yapmanızı ve âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adâletli olanları
sever. Allah, yalnız sizinle din konusunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan
çıkaranları ve çıkarılmanız için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim
onlarla dost olursa işte zâlimler onlardır." (60/Mümtehine, 8-9) 

Düşmanlara
Karşı Hazırlık; Onları Korkutacak İmkânlar Hazırlamak: Allah düşmana karşı
kuvvet hazırlamamızı emretmektedir. Bu kuvvetten maksat, savaşta düşmana
üstünlük sağlayacak her çeşit vâsıtadır. Çeşitli silâhlar, ekonomik güç ve savaş
tekniği gibi şeyler, bu hazırlanması emredilen kuvvet kavramına dahildir.
"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp
beslenen atlar hazırlayın, çünkü onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve
onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri
korkutursunuz. Allah yolunda ne infak eder/harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz
asla haksızlığa uğratılmazsınız." (8/Enfâl, 60)
Düşmana
Karşı da Adâletli ve Ölçülü Davranmak, Haddi Aşmamak: "Ey iman edenler! Allah
için hakkı ayakta tutun, adâletle şâhitlik eden
kimseler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adâletten saptırmasın.
Âdil davranın; bu, takvâya, Allah korkusuna daha çok yakışır. Allah'a isyandan
sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir."
5/Mâide, 8) "Size karşı savaş açanlara, siz de Allah
yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin; çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez."(2/Bakara,
190) "...Bir topluma karşı beslediğiniz kin, sizi haddi aşmaya, tecâvüze sevk
etmesin. İyilik ve takvâ (Allah'ın yasaklarından sakınma) üzerinde yardımlaşın;
günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın
cezası çetindir." (5/Mâide, 2)
Umulur ki
Allah, Bizi, Düşmanlarımıza Gâlip Kılacaktır: "...Umulur ki Rabbiniz
düşmanınızı helâk edecek ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılacak da nasıl
hareket edeceğinize bakacaktır." (7/A'râf, 129) "...Nihayet Biz iman
edenleri, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler." (61/Saff,
14) "Gevşeklik göstermeyin; üzüntüye kapılmayın.
Eğer gerçekten iman etmiş sağlam mü'minler iseniz, üstün
gelecek olan sizsiniz." (3/Âl-i İmrân, 139)
"Andolsun ki, Peygamber kullarımıza söz verdik: ‘Şüphesiz onlar, mutlak mansûr
ve muzafferdirler. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir." (37/Sâffât,
171-173) "Kim Allah'ı, Rasûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki:)
üstün/gâlip gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır."
(5/Mâide, 56) "...İyi bilin ki, kurtuluşa erecek olanlar sadece hizbullahtır,
Allah'ın tarafında olanlardır." (58/Mücâdele, 22)
"Fitne
tümüyle yok olunca ve din de Allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın.
Fitne çıkarmaktan vazgeçerlerse zâlimler hâriç (hiç kimseye) düşmanlık yoktur."
(2/Bakara, 193)
"Hep
birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a, Kur'an'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.
Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler
idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O'nun nimeti sâyesinde kardeş
olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O
kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız."
(3/Âl-i İmrân, 103)

"...İyilik ve takvâ (Allah'ın yasaklarından sakınma) üzerinde yardımlaşın; günah
ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası
çetindir." (5/Mâide, 2)
"Yanınıza
küfürle girip yine küfürle çıktıkları halde size geldiklerinde ‘inandık' derler.
Allah gizlediklerini daha iyi bilmektedir. Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık
ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür!"
(5/Mâide, 61-62)
"Ey iman
edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e
karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvâyı konuşun. Huzuruna toplanacağınız
Allah'tan korkun." (58/Mücâdele, 9)