Fecir | Konular | Kitaplar

Hâtıb'ın Kâfirlere Dostluk Girişimi

Hâtıb



Hâtıb'ın Kâfirlere Dostluk Girişimi
 
"Ey iman
edenler" Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar
size gelen hakkı/gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki
onlar Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı, Peygamber'i ve sizi
yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz Benim yolumda savaşmak ve rızâmı kazanmak
için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Oysa Ben sizin gizlediğinizi
de açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış
olur. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini
ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edip kâfir olmanızı
istemektedirler." (60/Mümtehine, 1-2)
Bu âyetlerde
mü'minlere hitâben hem Allah'ın, hem de kendilerinin düşmanı olan, Allah'tan
gelen hakkı inkâr edenleri dost edinmemeleri, onlara sevgi beslememeleri; şayet
onlar mü'minlere gâlip gelseler, yaman düşman kesilip elleriyle, dilleriyle
mü'minlere zulmedecekleri ve onların inkâr etmelerini isteyecekleri; âhirette
akrabanın veya çoluk çocuğun bir faydası olmayacağı belirtilmektedir. Bu
âyetlerin nüzul sebebi şu olaydır:
Rasûlullah (s.a.s.),
Mekke'nin fethine hazırlanıyor, fakat Hayber'e gideceği izlenimi veriyor,
niyetini gizli tutuyordu. Yalnız bazı yakın sahâbelerine maksadını söylemişti ki
bunlar arasında Hâtıb bin Ebî Beltea da vardı. Hâtıb; Mekke'lilere, Allah'ın
elçisinin, Mekke'ye saldırmak için hazırlanmakta olduğunu bildiren bir mektup
yazdı ve bunu Mekke'ye giden bir kadınla gönderdi. Hz. Ali, bu olayı şöyle
anlatıyor: "Allah'ın Rasûlü, beni, Zübeyr'i ve Mikdat'ı gönderdi: "Ravdatu
Hâh'a varıncaya kadar yürüyün; orada yolcu bir kadına rastlayacaksınız. Onda bir
mektup var; onu ondan alıp bana getirin" dedi. Yola çıktık. Ravda'ya varınca
yolcu kadını gördük. "Mektubu çıkar!" dedik. "Bende mektup yok" dedi. "Ya
mektubu çıkarırsın, ya da (mektubu aramak için) seni soyar, çırılçıplak ederiz!"
dedik. Kadının, saç örgüsünün arasından çıkardığı mektubu Allah Rasûlü'ne
getirdik. Bir de ne görelim? Hâtıb bin Ebî Beltea'dan Mekke'deki bazı müşriklere
yazılmış olan mektup; Allah Elçisinin yapmakta olduğu bazı şeyleri, Mekke
müşriklerine haber veriyor. Peygamber (s.a.s.) Hâtıb'a: "Bu nedir Hâtıb?"
dedi.
Hâtıb: "Ey
Allah'ın Rasûlü, benim hakkımda acele karar verme. Ben Kureyş'e yamanmış bir
adamım, Kureyş'ten değilim. Senin yanında bulunan muhâcirlerin, Mekke'de
akrabası var. Onlar, yakınları vâsıtasıyla Mekke'deki âilelerini ve mallarını
koruyorlar. Benim  Kureyş  ile  bir soy bağım bulunmadığı için ben de bu sûretle
yakınlarımı koruyacak bir el (dost) edinmek istedim. Bunu küfürden veya dinimden
dönmekten dolayı yapmadım, (ben samimi bir müslümanım)" dedi. Peygamber (s.a.s.)
"Hâtıb bize doğru söyledi" buyurdu. Hz. Ömer: "Bırak beni yâ Rasûlallah!
Şu münâfığın boynunu vurayım" dedi. Peygamberimiz: "O Bedir'e katıldı. Belki
Allah Bedir ehline bakmış da: ‘Dilediğinizi yapın, Ben sizi bağışladım!'
demiştir" buyurdu. İşte; "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de
düşmanınız olanları dost edinmeyin..." (60/Mümtehine, 1) âyeti bu
münâsebetle inmiştir." (Buhârî, Megâzî 9, Tefsîr Sûre 60; Müslim,
Fedâilu's-Sahâbe, 161; Ebû Dâvud, Cihad 98; Tirmizî, Tefsir 60; Dârimî, Rikak
48; Ahmed bin Hanbel, 1/80) 
Hâtıb bin
Ebî Beltea'nın mektubunu götüren kadın, Hâşimoğullarının mevlâsı olup Sâre
adında şarkıcı kâfir bir kadındı. Mekke'den Medine'ye gelmişti. Peygamberimiz,
ona müslüman olup hicret mi ettiğini, yoksa başka bir amaçla mı geldiğini sormuş,
kadın: "Bedir günü efendilerimiz ölüp gittiler, çok ihtiyaç içine düştüm, onun
için geldim" demişti. Peygamber'in teşvikiyle Muttaliboğulları ona yiyecek,
içecek ve giyecek verdiler. Hâtıb da kadına on dinar ve bir hırka vererek
mektubu götürmesini söylemiş, kadın da mektubu alıp yola çıkmış, fakat Allah,
Rasûlü'nü durumdan haberdar etmiş ve Allah Elçisi, Hz. Ali'yi ve arkadaşlarını
gönderip kadını yakalatmıştır. Son derece güç duruma düşen Hâtıb: "Benim
Mekke'de âilem ve malım var. Böylece Mekkelilere yakın görünüp âilemi ve malımı
korumak istedim. Biliyordum ki Allah, nasıl olsa gadabını/hışmını onlara
indirecektir" demiş ve Allah'ın Elçisi, Hâtıb'ı affetmiştir. Âyetlerin nüzûl
sebebi bu olmakla birlikte, tüm Kur'an âyetleri gibi, konu bütün müslümanlara
uyarı arz etmektedir. Zaten âyetteki ifade, çoğul sîgası ile hitap etmekte, tek
kişi değil; çokluk muhâtap alınmaktadır. Dolayısıyla Hâtıb'ın şahsında bütün
müslümanlar, düşmanlarına karşı uyarılmış, onları dost kabul etmemeleri, onlara
sırlarını vermemeleri emredilmiştir.                   

"İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek
vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki, ‘biz sizden ve sizin Allah'tan başka
taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar,
sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..."
(60/Mümtehine, 4)   "(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli
oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar (Allah'a)şirk
koşan müşrikler için af dilemek, ne peygambere yaraşır ne de mü'minlere. (Çünkü
Allah müşrikleri bağışlamaz.)." (9/Tevbe, 113) Bu âyetlerde Allah,
müslümanlara, Allah uğrunda kâfir kavim ve kabilesinden ayrılan ve onlara karşı
yüreklerinde sevgi beslemeyen Hz. İbrâhim ile beraberindekileri örnek almalarını
tavsiye etmektedir.