Fecir | Konular | Kitaplar

Günümüzdeki Batılı İnsanlar Ehl-i Kitap mıdır? .

Günümüzdeki Batılı İnsanlar Ehl

Günümüzdeki Batılı
İnsanlar Ehl-i Kitap mıdır?


Çağımızda insanlar arasında münâsebetleri,
muharref İnci'i esas alarak düzenleyen hıristiyan bir devlet yoktur. Halkının
büyük bir çoğunluğu İncil'e inanan devletlerin tümü, laiklik ilkesini esas
almıştır. Nitekim Abdülvâhid Yahya (Rene Guenon) şu tesbitte bulunuyor: "Modern
batının hıristiyan olduğu söylenir, ama bu yanlıştır. Modern tavır, temelde din
düşmanı olduğu için; hıristiyanlığa da düşmandır." (12) İslâm fıkhında,
kâfirlerin tâbi olduğu hükümlerden farklı olarak, müslümanların ehl-i kitap
olan bir bayanı nikâhlamaları mümkün olduğu gibi, onların kestiklerini yemeleri
de mümkündür. Dolayısıyla "ehl-i kitap" ıstılahı oldukça önemlidir. Eğer ehl-i
kitap bir devlet olsaydı, fertlerinin durumlarını tek tek tahkik etmek
mecburiyeti ortaya çıkmazdı; zann-ı gâliple hükmetmek mümkün olurdu. Halbuki
bugün durum tamamen tersinedir. Batıda gerek işçi, gerek öğrenci olarak bulunan
mü'minler; ilişki kurdukları insanların akaidlerini öğrenmek zorundadırlar.
Çünkü zann-ı gâlip, onlara hüküm ön plandadır. Eğer fert olarak "biz
hıristiyanız ve İncil'e göre amel ederiz" diye şehâdette bulunurlarsa, hüküm
farklılaşır.

Modern batıda hâkim olan kültür, hıristiyanlık
değil; hellenizmdir. Mûteber fıkıh kitaplarındaki "ehl-i kitap" tâbiri,
genellikle "katolikler"i içine alır. Muharref İncil'de tesettür emrolunduğu
gibi, domuz eti, şarap ve fâiz haram ilân edilmiştir. Şarap içen, fâiz alıp
veren ve tesettüre riâyet etmeyen kimselerin "ehl-i kitap" olması şüphelidir.
Eğer bunları mubah sayıyorsa o kimse ehl-i kitap değildir. Bu arada İncil'de
ilk insanın Hz. Âdem (a.s.) olduğu sâbittir (Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 2/21-23;
Tekvin 3/17). İnsanların maymundan geldiğini iddia eden kimse de ehl-i kitap
olamaz. Batıda insanların büyük bir çoğunluğu, kendilerinin hümanist, ateist
olduğunu söylerler. Allah'a inanmayan kimse, İncil'i inkâr ediyor demektir. Bu
sebeple ehl-i kitap olma şansını kaybeder. (13)

Yahûdi ve hıristiyan dünyasının müslümanlık
karşısındaki tutum ve davranışları, faâliyetleri, mücâdele ve çabaları hiçbir
zaman sona ermemiş, tarihin bütün dönemlerinde devam etmiştir; hem de çok daha
yaygınlaşmış, kurumlaşmış, politikleşmiştir. Ortaçağda kendini gösteren ve İslâm
âlemini harap eden haçlı zihniyeti ile, sonraki asırlarda iyice kendini gösterip
ürününü veren siyonizm ideali ve siyonist faâliyetler bunun sadece dışa vuran
yönüdür. Modern dünyanın bugünkü ekonomik ve siyasal zulüm sistemleri hep o
zihniyetin eseridir. Bu ruh halini ve insan tipini anlamak ve anlatmak için
hiçbir örnek olmasa, sadece İsrail örneği ve Filistinli müslümanlara zulüm, bir
ibret dersi olarak dünyaya yeter. Yalnızca batı dünyasının özellikle son
yıllardaki tutumuna bakmak bile o dehşet verici gerçeği anlamak için kâfidir.
Artık "kitap ehli" olma vasıf ve haysiyetini bile kaybetmiştir günümüzdeki
yahûdi ve hıristiyan âlemi. Hakikati gizleyip Hak dine düşmanlık beslemeyi tarih
boyunca hiç bırakmayan bu zihniyetin düşmanlığı, yeni dönemlerde daha sinsi ve
daha tehlikeli bir mâhiyet kazandı.

Ehl-i kitap bilginlerinin şimdiki temsilcileri,
doğu bilimcisi denilen oryantalistlerdir. Müsteşrık, yani şarkıyatçı da denen ve
İslâm'a nefretle bakan, fakat onun eşsiz gücü karşısında ezilen bu batılı
bilginler, nesilden nesile sürüp gelen bir çaba ile, bu dini inceden inceye etüd
etmekte ve bu dinin kuvvet kaynaklarını bozabilmenin yollarını ciddiyetle
araştırmaktadırlar. Bunlar, müslümanları bölgesel, mezhebî ve ırkî ihtilâflar
çıkarmak suretiyle birbirine düşürmeyi başarabilmişlerdir. Müslümanları kendi
dinlerini gerçek anlamda öğrenmekten alıkoymuşlar, müslümanları ölü nazarî
araştırmalarla meşgul edip gereksiz tartışmalarla uğraştırabilmenin çaresini
bulmuşlardır.

Bugün kitap ehli, dün Medine'de
kâfirleri/müşrikleri müslümanlar aleyhine kışkırtan ve onlarla işbirliği yapan
gürûhun daha çoğalmış ve teşkilâtlanmış bir devamıdır. İki yüz sene boyunca peş
peşe haçlı seferleri düzenleyenler onlardır. Endülüs'te korkunç katliamlar
tertipleyenler de yine onlardır. Filistinli müslümanları yurtlarından kovup
yerlerine yahûdileri yerleştiren yine bu batı dünyasıdır. Birleşmiş Milletler
isimli küfür ittifakının direktif ve fetvâları ile toplu cinayetlerini
işleyenler yine bunlardır.

Netice olarak yahûdilik ve hıristiyanlık, kurulu
bir ibâdet şekilleri ve şimdiki görünümleriyle, daha sonraki bir çağda ortaya
çıkmış, değişik iki beşerî dindir ve Hz. Mûsâ ile Hz. İsa'nın insanlara tebliğ
etmek istediği dinler değildir. Mevcut düzenleri, âyinleri ve sözde ibâdet
şekilleriyle yürürlükte olan bu iki din, peygamberlerinden çok sonra din
adamları ve râhipler tarafından icat edilmiş kurumlardır. Bugünkü hıristiyanlık,
muharref de olsa, ilâhî bir kitaba bağlı bir din olmaktan çıkmış, tam bir şirk
düzeni haline getirilmiş ve hayata müdâhale etmeyen, haftalık âyinler ve
faşinksel özelliklere bürünmüş bayramlardan, haç sembolünden ibaret kalmıştır.

Eski isimleri kitap ehli olan batılı ulusların,
itikadî küfürlerinden başka, ideolojik ve siyasal anlamda küfürleri de vardır
ki, bu alandaki sapkınlıkları yeryüzünü daha çok fesada vermekte daha yıkıcı bir
etki alanı bulmaktadır. Şimdi artık yahûdi ve hıristiyan dünya; kapitalizm,
materyalizm ve siyonizm şeklinde kendini gösteren kopkoyu dinsizlik düzenleriyle
dayanışma ve özdeşleşme halindedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, kapitalizm,
materyalizm, sosyalizm ve siyonizm sistemlerinin mûcidi ve yaşatıcısı bunlardır.
Şimdi, Allah'ın indirdiği Kitap'la zerre miktarı bağlantısı olmayan bu
toplumlara nasıl kitap ehli demek mümkün olabilir?

Batıdaki laik rejimlerin kiliseye maddî ve
mânevî sınırsız desteğine rağmen, batılılar artık haftada bir kiliseye bile
uğramaz olmuşlar, kiliseler bir bir kapatılır, yeni yerleşim yerlerine, yeni
semtlere kilise hemen hiç yapılmaz olmuştur. İnsanlara dinleri sorulunca, çok az
insan, kendisini katolik veya protestan olarak ifade etmekte, çoğu ben "Tanrı'ya
inanmıyorum", "ateistim" veya "hümanistim" diye cevap vermekteler. Artık Yüce
Allah'ın Hz. Mûsâ ve Hz. İsa'ya gönderdiği kitaplarla bu batı toplumlarının
düşünce, inanç ve hayat olarak bir bağlantıları yoktur. Kur'an, ta başından beri
yahûdi milletini "yeryüzünün en şerlileri" olarak nitelemiştir (98/Beyyine, 7).
Hıristiyanlara gelince, onlar da İsa (a.s.)'dan hemen sonra şirk ve hurâfelerle
örülü muharref bir bâtıl dinin akıl ve gerçek dışı inançlarını giderek daha
bağnazca sürdürmektedirler. İnanç ve yaşayışlarının bırakın Hak din ile; kendi
sözde dinleri ile dahi bir ilgisi yoktur.

Bütün bunlara rağmen, müslümanlardan câhil
bırakılan çoğunluğun, yıllarca komünizme karşı kapitalist batı ülkelerine ve
özellikle Amerika'ya "sağcılık" adına sempati beslemesi akılları durduracak bir
garâbettir. Bundan daha fecîsi, bazı son devir ilâhiyatçı profesörlerinde ve
tefsircilerinde şimdiki yahûdi ve hıristiyanların hak bir yol üzere
bulunduklarını, bazı şartlara riâyet etmekle cennete gidebilecekleri, müslüman
olma zarûretlerinin olmadığını ispat eğilimi ve çabası görülmektedir, bu
insanların tevhid anlayışlarını da ortaya çıkaran bir acâyip durumdur.

Ehl-i kitap kavramını anlamayarak ve bu toplumun
tarih içindeki durumunu iyi değerlendiremeyerek hükümler çıkaran ve sonuçta da
Rusya'ya karşı ABD'yi savunma derekesine düşen, "düşmanımın düşmanı, benim
dostumdur" diye şeriatla da akıl ve mantıkla da tutarsız bir ölçü bulan, bir de
"ehven-i şer" mefhumunu istismar edip kötüye kullanan, dahası bunları da
dindarlık sayan câhiller grubuna ne demeli?! İslâm'dan sonra hiçbir dinin ve
sistemin gerçeklik ve "hak" olma iddiasında bulunamayacağı hükmü bir yana, bu
kafayı taşıyanlar şu kadarcık hakikati görseler yine yeter, o hakikat de şudur:
Evvelâ şerrin ehveni olmaz. Küfrün azı da çoğu da birdir. Ortada hak ve mutlak
"hayır" varken şerre itibar ve iltifat edilmez. Sonra bu kavram, sadece fıkhın
muâmelât alanında sözkonusu olan bir kavramdır. Yani muâmelâta konu olan bir
hususta, iki zararlıdan birini kabul etmek ve ona katlanmak zorunda kalınırsa,
bu durumda daha az zararlı olan yolu tercih etmek demektir ehven-i şerri tercih.

İkinci olarak, ABD ve benzeri ülkeler, "İncil"
ile yönetilen ehl-i kitap bir devlet değildir. İnsanların hayatını şekillendiren
ve toplum düzenini belirleyen esaslar ve kurumlar "beşerî"dir, dinî değildir.
Bireysel ve toplumsal hayat şekli olarak ve inanç noktasından sosyalist-komünist
insanla, kapitalist-liberalist insanın yaşayışı arasında, bâtıl olma açısından
hiçbir fark yoktur. Hepsi de nefsânî, hayvanî ve biyolojik bir hayatı
yaşamaktadırlar.

İslâm'ın devlet olduğu ilk yıllarda, varlığını
ve hâkimiyetini sürdürmek için ehl-i kitapla en güzel "mücâdele" yöntem olarak
emrediliyordu. Ne zaman ki onlar müşriklerle işbirliği yaptılar, müslümanlarla
antlaşmalarına ihânet ettiler, düşmanlıklarını açıkça izhar ettiler; İslâm'ın
onlara karşı tavrı da sertleşti. Daha sonraki âyetlerde, kitap ehlinde Allah'a
ve âhirete inanmayan, Allah'ın ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayan ve
Hak din'i din edinmeyen kimselerle, küçülüp boyun eğerek cizye verecekleri
zamana kadar onlarla savaşmak emri verildi (9/Tevbe, 29). İslâm'ın ilk
dönemlerinde müşrik kâfirlere nazaran kitap ehline daha farklı bakılması, akaid
noktasından değil; ancak ahkâm bakımından, müslümanların işlerini kolaylaştırma
ve onlara İslâm'ı daha rahat tebliğ edebilme için bazı dünyevî muâmele ve
siyaset noktasından ayrım yapılmıştır.

Kur'an'da ehl-i kitapla ilgili âyetlerden sadece
birkaç tanesini alarak yahûdi ve hıristiyan toplumlara bir pay çıkarmak, onları
hâlâ ehl-i kitap sayıp diğer kâfirlerden üstün olduğunu söylemek ne kadar doğru
olabilir? Dünya çapında İslâm'a ve müslümanlara yönelik fesadın, tahribin, her
çeşit kötü niyetli etkinliğin, açık ve gizli savaşın, stratejik ve taktik
merkezciliğini, odağını onlar temsil ve teşkil etmektedirler. Uzaydaki gözlerini
ve kulaklarını dikmişler, bütün güçleriyle müslümanları izliyorlar. Nerede
tevhidî bir uyanış, bir kıpırdanma görseler, yaygarayı basıyor, raporlar
hazırlıyor, müslümanların başında kendi temsilcileri olan ikinci derecedeki
bekçilerinin dikkatlerini çekiyorlar.

Tarihten gelen haçlı zihniyetinin körüklediği
düşmanlık duygusu, hâlen sahip bulundukları "süperlik" konumlarını,
"globalleşme" ve "yeni dünya düzeni" anlayış ve dayatmalarını, emperyalist
egemenliklerini sürdürme isteğiyle İslâm'ı ve müslümanları kontrol altında
tutuyorlar. Hem kendileri, hem de işbaşına getirttikleri müslümanların başındaki
emir kulları, birinci tehlike ve tehdit olarak tanımladıkları İslâm'la her
cepheden savaşı sürdürüyorlar.

Kitap ehli hakkındaki değerlendirme konusunda
günümüze temel olacak diğer bir delil, Kur'an'da kitap ehlinin de aynen diğer
kâfirler gibi birçok defa İslâm'a dâvet edilmiş olmalarıdır. Bu da onların
dalâlette olduğunu gösterir. Yüce Allah, Rasûlüne: "Kendilerine kitap
verilenlerle ümmîlere (kitapsızlara) de ki: ‘Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?"
buyurur. Kur'an, bu şekilde sorduktan sonra hükmünü şöyle verir: "Eğer
İslâm'a girerlerse hidâyeti bulmuş olurlar." (3/Âl-i İmrân, 20). Bu demektir
ki, İslâm'a girmedikçe kesin olarak küfür içindedirler. Hatta bu âyetteki
"Siz de İslâm (yahut, teslim) oldunuz mu?" cümlesinden maksat, "siz de
mü'minlerin yaptığı gibi Bana tâbi oldunuz mu?" demektir (Âlûsî, 3/108). Bu da,
Peygamber'e teslimiyet olmadıkça hidâyet ehli olunamayacağını göstermektedir.

Hz. Peygamber'in tanıdığı genç bir yahûdi
hastalanmıştı. Onu ziyaret eden Hz. Peygamber, kendisini İslâm'a dâvet etti.
Yahûdi genç bu dâveti kabul ederek şehâdet getirdi ve müslüman oldu. Bu olaya
sevinen Hz. Peygamber, evden çıkarken şöyle buyurmuştur: "Onu cehennemden
kurtaran Allah'a hamd olsun!" (Buhârî, Kitâbu'l-Cenâiz, bab 80) Bu olayda
görüldüğü gibi Hz. Peygamber, bu gencin yahûdilikten ayrılıp İslâm'ı seçmesini
istiyor ve bu arada kendi peygamberliğine de imana dâvet ediyordu. Eğer o yahûdi
gence yahûdilik kâfi gelseydi Hz. Peygamber, onu İslâm'a dâvet etmezdi. Yine
eğer o yahûdi genci, bağlı bulunduğu yahûdilik cehennemden kurtaracak
özelliklere sahip olsaydı, Rasûlullah onun şehâdet getirmesinden sonra
cehennemden kurtulduğunu ifade etmezdi. Hz. Peygamber, ehl-i kitaba Kur'an'ı
tebliğ ettiği zaman onların sadece kelime-i şehâdet getirmekle
yetinmeyeceklerini, yani Allah'a ve Peygamberine iman eden ehl-i kitabın kendi
dinlerinde kalmayacaklarını da yaptığı icraatıyla dile getirmiştir.
Peygamberimiz, Muaz bin Cebel'i Yemen'e vâli olarak gönderdiği zaman ona şöyle
demiştir: "Sen ehl-i kitap olan bir kavme gönderiliyorsun. Aziz ve celil olan
Allah'a ibâdet etmek onları çağıracağın ilk şey olsun. Onlar Allah'a iman
ettikleri zaman kendilerine, Allah'ın gündüzleri ve geceleri içinde beş vakit
namazı farz kıldığını haber ver. Bunu yaptıkları zaman onlara zekât vermelerini
emret." (Müslim, K. İman, bab, 7). Hz. Peygamber'in bu emirlerinde açıkça
görüldüğü gibi, ehl-i kitap Allah'a ve rasullerin tümüne inandıktan sonra en son
peygamber'e ve İslâm'ın diğer emirlerine de inanmak ve İslâm'ın emirlerini
yerine getirmek zorundadırlar. Kendi dinlerinde kalmaları artık sözkonusu
değildir. Hz. Peygamber'in onlara tebliğ ettiği İslâm dâveti Allah'ın birliği
ile başlayıp neticede ibâdetlere kadar uzanıyordu.

Batının soğuk savaş yöntemlerinin tüm
çeşitlerine sahne olan günümüz İslâm dünyası, tek dişi kalmış canavar batının,
geliştirdiği teknoloji ile vampir dişlerini takarak sahneye çıkmasına da şâhit
oldu. 1991 yılındaki Körfez savaşı, bütün dehşeti ve vahşetiyle batının sıcak
harbini de gösterdi ve görünmez plandaki korkunç hegemonyasını görünür plana
çıkardı. Somali, Bosna, Çeçenistan'daki zulümlere sebep olmak, en azından
seyirci kalıp "tavşana kaç, tazıya tut" demek, onların ipliklerini pazara
çıkarmıştır, görmek isteyenlere... Toprak ve ülke işgallerinden daha
tehlikelisi, insanın işgali; kalplerin ve beyinlerin yıkanması ve estirilen
terör havasıyla müslümanların sindirilip korkutulması, batıya ve bâtıla uşaklık
yaptırılmasıdır.

Avrupası ve Amerikasıyla bugün artık "batı"
denilen âlemi meydana getiren ve de "batı" ruhu taşıyan bu dünyaya "ehl-i kitap"
demek, gerçekle ve hakkaniyet ölçüsüyle ne kadar bağdaşabilir? Gerçek o ki,
bugün artık Allah'ın indirdiği Kitab'ın ehli olan bir dünya, bir ülke mevcut
değildir. Bütün mezhep ve cemaatleriyle bugünkü hıristiyanlık ve yahûdilik
âleminin, kâfirlerin/müşriklerin yolu, mü'minlerin yolundan daha hayırlıdır"
diyen atalarından, sapıklık itibarıyla bir farkı yoktur. Hatta düşmanlıkta ve
faâliyette daha da ileridirler. Çünkü tarih boyunca sürdürülen İslâm düşmanlığı,
şimdilerde bütün batılı devletlerin önemli politikası haline gelmiştir.

Kâfirin kitaplısı ve kitapsızı arasında pek bir
fark yoktur. Zaten günümüzdeki batıda "kitap" eksenli bir din iddia edenler,
parmakla gösterilecek kadar az sayıdadır. Bilmek gerekir ki, artık bunlar kitap
ehli değil; kitap nankörleridir. Onlar ki, dünya küfrünü temsil ve icrâ
etmektedirler. Her türlü putpereste, dinsize, ateiste, komüniste taş çıkartacak
şekilde dünya küfrünü temsil etmekte ve başta müslümanlar olmak üzere diğer
insanları, kendi dünya düzenine mahkûm etmek için bin bir tuzak
tezgâhlamaktadır. Dillerinden düşürmedikleri "insan hakları" ilkesiyle kast
ettikleri, yalnızca kendi haklarıdır. En temel hakları çiğnenen, en fecî
zulümlere hedef olanlar, şayet müslümanlarsa, bunların kılı bile kıpırdamaz.
(14)

Bu günkü Batılıları ehl-i kitap saymama
anlayışı, bunca objektif verilere dayandığı gibi, hulefâ-i râşidîn'in din
anlayışına da, onların "ehl-i kitap" kavramını, kendisini hıristiyan veya
yahûdiliğe nispet eden her insana vermeyişlerindeki hassâsiyet ve tâvizsiz hak
taraftarlığına da dayanmaktadır. Hz. Ali, dinî yaşantılarına bakarak bazı
hıristiyanları "ehl-i kitap"tan saymamıştır (Muhammed bin İdris eş-Şâfiî,
Kitâbu'l-Umm, 1/196; Rûhu'l-Meânî, 6/64). Yine Hz. Ömer de Arap hıristiyanları
için şöyle demiştir: "Onlar kitap ehlinden değildir; kestikleri de yenmez.
Kendileri ya müslüman olurlar, ya da kafalarını vururum!" (İmam Şâfiî,
Kitâbu'l-Umm, 1/196).

"Yine de ki: Hak geldi; bâtıl zâil oldu; yıkılıp
gitti. Zâten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur."
(17/İsrâ, 81) "...Haksızlık yapan zâlimler,
hangi inkılâpla döndürüleceklerini yakında bilecekler." (26/Şuarâ, 227)


Remzi Kaya, T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, 10/517

A.g.e.10/518

Veli Ulutürk, Kur'an'da Ehl-i Kitab, s. 29-31

AbdülAhad Dâvud, Tevrat ve İncil'e Göre Hz.
Muhammed s. 85-86

Veli Ulutürk, a.g.e. s. 34-36

Geniş bilgi için bkz. a.g.e. s. 37-47

A.g.e. s. 49-50

A.g.e. s. 63-65

Geniş bilgi için bkz. a.g.e. s. 60-68

A.g.e. s. 68-74

Turan Arslan, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi,
1/426

Rene Guenon (Abdülvâhid Yahya), Modern Dünyanın
Bunalımı, s. 137

Yusuf Kerimoğlu, Fıkhî Meseleler 2/135-136

Geniş bilgi için bkz. Ekrem Sağıroğlu, Kur'an'da
İnsan ve Toplum, s. 155-187