Fecir | Konular | Kitaplar

Hamîd ve Mecîd'in Etkileri

Hamîd ve Mecîd



Hamîd ve Mecîd'in Etkileri



Allah Hamîd (övgüye layık) ve Mecîd (yüce) olandır. Bu her iki isim de bazı
etkiler gerektirir. Allah'ın günahları affetmesi, sürçmeleri bağışlaması,
kötülükleri örtmesi ve kullarına yumuşak davranması bu etkilerden sadece bir
kısmıdır. Allah, hakkını alma ve cezalandırma gücüne sahip olduğu halde, cezanın
miktarını ve günahın büyüklüğünü bildiği halde kullarını bağışlar. O'nun hilmi
(yumuşaklığı), bilgisinden sonra ortaya çıkar. Affı, kudretinden sonra gelir.
Bağışlaması, hikmet ve üstünlüğünden sonradır. Hz. İsa'nın söy­lediği gibi: "Eğer
onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan,
şüphesiz Azîz olan da Hâkim olan da sensin sen."[1]
Yani Senin bağışlaman, kudretinin ve hikmetinin mükemmelliğindendir. Sen,
aciz­likten dolayı affedenler gibi değilsin. Haklarının değerini
bilmediklerinden, onları çiğneyenlere hoşgörülü ve yumuşak davrananlar gibi de
değilsin. Ak­sine sen, hakkını ve değerini çok iyi bilensin. Hakkını almaya ve
onları ceza­landırmaya kadirsin. Ama böyle olmana rağmen sen, bu sıfatların
gereklerini yapmaz, affedersin.



İsim ve sıfatların dünyadaki etkilerini ve işlerin nasıl gerçekleştiğini
düşü­nürsen, bütün kötülüklerin kullardan kaynaklandığını; Allah'ın bütün isim,
sıfat ve fiillerinde mükemmel olduğunu, hiçbir eksiğinin bulunmadığını
görür­sün. Bu isim ve sıfatlar Allah'ın Rablik ve ilahlığını gerektirdiği gibi,
O'nun hamd edilmeye ve yüceltilmeye layık olduğunu da gerektirir.



Allah'ın takdir ettiği ve gerçekleşmesini sağladığı her fiilde sayısız
hik­metler ve sırlar vardır. Bu fiiller sayesinde kullar, Allah'ın isim ve
sıfatlarını tanıyabilmekte, O'nu sevmekte, anmakta, şükretmekte, bu isim ve
sıfatlarla O'na ibadet etmektedirler. Her ismin ilim, marifet ve hal olarak
kendisine has bir ibadet türü vardır. İnsanlar arasında ibadette en ileri
olanlar, insanların bildikleri bu isim ve sıfatların tamamıyla Allah'a ibadet
edenlerdir. Bu kimse­lere için bir isimle dua ve ibadet etmek, başka bir isimle
dua ve ibadet et­meye mani olmaz. Oysa diğer insanlar Kâdir ismiyle Allah'a dua
ve ibadet ederken genelde Allah'ın Halîm ve Rahîm isimlerini o an düşünemezler.
Dolaysıyla Kâdir ismi, diğer isimleri perdelemiş olur. Aynı şekilde Mu'tî
(veren) ismiyle dua edenler, o an Mâni' ismini düşünemezler. Böylece Mu'tî ismi,
Mâni' ismini perdelemiş olur. Veya Rahîm, Afüv, Gafûr isimleriyle dua edenler
Allah'ın Müntakım olduğunu düşünmezler. Böylece bu isimler, el-Müntakım ismini
perdelemiş olurlar. Vedûd, Latîf, Ber, Muhsin gibi isimlerle dua edenler
Allah'ın Adl, Cebbâr, Azîm, Kebîr isimlerini düşünmezler. Oysa ibadette ileri
olan kullar, bütün bu isimleri birlikte düşünür, dua ve ibadet eder, biriyle
ötekisini perdelemezler.



Allah'a yönelen ve O'nun yolunda yürüyenlerin mükemmel metodu işte budur. Bu
metot, Kur'an'ın kalbinden şu âyetten çıkarılmıştır: "İsimlerin en güzeli
Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin."[2]
Bu isimlerle dua et­mek, Allah'tan istemek ve O'na ibadet etmek anlamına gelir.
Bu şekilde Al­lah, kullarından kendisini bu isim ve sıfatlarla tanımaya, övmeye
ve bunlarla kendisine ibadet ederek nasiplerini almaya çağırmaktadır.[3]




 




[1]
     Maide,

118.






[2]
     A'raf,

180.






[3]
     İbn Kayyim, "Medâricu's-sâlikîn",

1/


419.