Fecir | Konular | Kitaplar

MUHSİN

Yeni Sayfa 1



﴿



اَلْمُحْسِنُ ﴾
MUHSİN



Bu isim Kur'an-ı Kerîm'de isim olarak değil, fiil olarak şöyle geçer: "Doğ­rusu
Rabb'im bana iyilik etti de beni zindandan çıkardı ve sizi çölden buraya
getirdi."[1]



Muhsin kelimesi, iyilik yapan, iyilik sahibi, bağışta bulunan ve minnet etmeden
veren gibi anlamlara gelir.



İbn Arabî der ki: "Muhsin (iyilik yapan), Mücmil (güzelleştiren) ve Mufaddil
(fazlından veren) gibi isimler, Kur'an ve hadislerde isim olarak değil, fiil ve
daha değişik şekillerde geçmektedir. Hepsi de güzel anlamlı kelimeler­dir. Ancak
Allah, kendisini isimlendirdiği isimlerle isimlendirilir. Muhsin ismi Kur'an'da
fiil olarak şöyle geçer: "Doğrusu Rabb'im bana iyilik etti de beni zindandan
çıkardı."[2]
Cemîl ismi Hz. Peygamber'in hadislerinde geçer. Bu ismi daha önce açıklamıştır.
Cemîl isminin "Mücmil" (güzelleştiren) an­lamında olduğu söylenmiştir. Mufaddil
ismi de Kur'an ve hadislerde isim ola­rak geçmez. Fiil ve değişik şekillerde
geçer. Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah büyük fazl sahibidir."[3]
Mün'im ismi de Kur'an'da fiil olarak şöyle geçer: "Rabb'im, bana verdiğin
nimetler adına, artık suçlu-günahkârlara destekçi olmayacağım."[4]
Nimet, sonucu güzel çıkmasa da kişiye yarar sağlayan her bağış ve ihsandır.
Allah'ın inkarcılara söyledi şu söz, nimetin bu anlamda olduğuna işaret
etmektedir: "Allah'ın nimetlerini hatırlayın…"[5]



Mün'im ve Mufaddil, Kur'an'da bu söylediğimiz şekilde geçmektedir. Muhsin,
"ahsene" fiilinden ism-i fail (etken sıfat fiil) olup, iyilik eden, ih­sanda
bulunan anlamındadır. Allah'ın, kullarına ve bütün varlıklara ihsanı pek
açıktır. Öyle ki, onları adeta ihsana, fazlına, cömertlik ve inama boğ­muştur.
el-Aklîşî der ki: "Allah'ın kullarına inam ve ihsanı üç türlüdür. Bunlar, temel
ihsanlar, aracı ihsanlar ve tamamlayıcı ihsanlardır.



Temel ihsanlar,
üç bölümden oluşur.



1-
Allah, kerem ve cömertlik sıfatları gereği insanı yoktan var ederek ona büyük
ihsanda bulunmuştur. Allah bu nimet ve ihsanını insanlara şöyle haber verir: "Gerçek
şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun
zamanlardan (dehr) bir süre gelip-geçti."[6]



2-
Allah, insanı yarattıktan sonra ona, diğer varlıklardan daha güzel bir biçimde
şekil vermiştir. Bu ihsanını da onlara şöyle haber verir: "Allah sizi
şekillendirdi ve şeklinizi de en güzel yaptı."[7]
Bu manada Kur'an'da birçok âyet bulunmaktadır.



3-
Diğer canlılardan farklı olması, düşünebilmesi ve hidayet yolunu göre­bilmesi
için ona akıl verdi. Kur'an-ı Kerîm'in birçok yerinde Allah, insanların
dikkatini bu nimete çeker: "Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükreder ya
da nankörlük yapar."[8],
"Biz ona iki yol gösterdik."[9],
"Size, şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve gönüller (düşünen beyinler)
verdi."[10]
Bu ve buna benzer âyetler Kur'an'da oldukça çoktur.



Aracı ihsanlar,
temel ihsanlar ile tamamlayıcı ihsanlar arasında bağ oluşturan ihsanlardır. Bu
ihsanlar altı bölümden oluşur. Şöyle ki:



1-
İslâm'a hidayet etmesi. Allah'ın kuluna en büyük ihsanı ve inamı bu­dur.
Kur'an'da sözü edilen hidayet, nur ve göğüsleri açma (ferahlatma)dan bu anlam
kastedilmektedir. Bu anlamda Vehb b. münebbih'ten şöyle bir söz rivayet
edilmiştir: "Nimetlerin başı üçtür. Bunların ilki, İslâm nimetidir. Bütün
nimetler ancak bununla tamam olur. İkincisi, sağlık ve esenlik nimetidir.
Ha­yat, ancak bu nimetle anlam kazanır. Üçüncüsü de zenginlik nimetidir. Bu
nimet olmadan hayatın tadı olmaz."



2-
Onu, nebilerin en hayırlısı olan Hz. Muhammed'in ümmetinden yap­ması. Bu
ümmetin, diğer ümmetlerden daha üstün olduğuna şu âyet işaret etmektedir: "Siz,
insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz."[11]
Yani sizler, gayb âlemindeydiniz. Allah'ın ilmine uygun olarak varlık âlemine
çıka­rıldınız.



3-
En değerli kitabı olan Kur'an-ı Kerîm'i ona öğretmesi ve ezberletmesi. İnanan
insan, Rabb'inin kelamını diliyle okur ve kalbiyle ona derinden inanır. Bu,
Allah'ın inanan kuluna büyük bir ihsanı ve ikramıdır. İbn Abbas, "De ki:
"Allah'ın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, sevinsinler. Bu, onların
topla­yıp yığmakta olduklarından hayırlıdır"[12]
âyetinde geçen bol ihsan ve rahmeti "Kur'an" olarak açıklamıştır.



4-
Kitabını ezberlettikten sonra onun anlamını, peygamberin yolunu, il­mini ve
birçok kimsenin bilmediği gerçekleri teorik ve pratik olarak ona öğ­retmesi,
değerini yükseltmesi. Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah, sizden iman etmekte
olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir."[13],
"De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"[14]



5-
Öğrendikleri ile amel etmesini ihsan etmesi. İlmin ve bilginin semeresi işte
budur. Yüce Allah şöyle buyurur: "Kulları içinde, Allah'tan ancak âlimler
içleri titreyerek-korkar"[15]



6-
Öğrendiklerini insanlar arasında yaymasını sağlamakla ihsanda bu­lunması. Kul,
Allah'ın bu ihsanıyla ülkesinde bir ışık olur. Herkes onun ışığın­dan
faydalanır, hayatının her alanında onu kendisine rehber edinir. Böylece kul, gök
ehli arasında saygın bir yer edinir. Yeryüzünde de nebilerin varisi olan
âlimlerden olma şerefeni elde eder.



Tamamlayıcı ihsanlar, Allah'ın kuluna inam ve ihsan ettiği gizli bilgiler ve
manevi latifelerdir. Allah bu inam ve ihsanlarla kulunu mükemmelleştirir,
hemcinsleri arasında onu yüceltip onurlandırır. Bu tür ihsanlar beş bölümdür.
Bunlar:



1-
Allah'ın kuluna güzel bir biçim, uyumlu bir beden, açık ve etkileyici bir dil,
her türlü çirkinlikten, organ eksikliğinden veya bir hastalığın etkisiyle
oluşmuş kalıcı izlerden uzak bir sağlam bünye vermesi. Kul bu ihsan saye­sinde
sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşar. Allah'a itaat ve ibadet etmekle doğru ve
sağlam bir yol üzerinde yürür. Gözler ve basiretler onun şekline ve
yaratılı­şına bakmaktan hoşlanır. Karakteri yaratılışına uygun olur. Bu,
Allah'ın ona bir ihsanı, ikramı ve bağışıdır.



2-
Mali durumunun düzenli ve iyi olması. Bu ihsan sayesinde kul, rızkını kazanmak
için başkalarına muhtaç olmaz. Aksine başkaları ona muhtaç olur. Kendisine
muhtaç olanların ihtiyaçlarını karşılayınca da hayır ve iyilikler bol olur. Bu
nimet ve ihsan çokça şükretmeyi gerektirir. Çünkü bu nimet öyle herkese
verilmez.



3-
Güçlü ve saygın bir aşiret mensubu olması, kendisini seven ve saygı duyan,
düşmanlarına karşı bir kalkan gibi onu koruyan dost ve bağlılarının çok olması.
Allah'ın bu ihsanı sayesinde kul, bütün varlıklardan özellikle düşmanlarından
gelebilecek zararlardan korunur, huzur ve güven içinde ya­şar. Kendisine saygı
duyulur, büyük gözüyle bakılır. Kendi ülkesinde veya başka ülkelerde her
ihtiyacı karşılanır. Parmaklar onu işaret eder, insanlar onu över. Kendisine
bağlı olanlar, onun övülmesi ile iftihar eder.



4-
Allah'ın ona uygun, itaatkar, iyi ve güzel bir eş ihsan etmesi. Bu ihsan
sayesinde nefsi, eşiyle huzur bulur. Ona olan sevgisi ve şefkati artar, soyunun
devam etmesini sağlar. Böylece iman eden ve imanları ile amel eden, Al­lah'ın
nimetlerini anıp O'na şükreden Hz. Muhammed ümmetinin daha da çoğalmasına
katkıda bulunur. Bu salih nesil, dünyada kendisine destek olur; âhirette de
yükünün ve sorumluluğunun hafiflemesini sağlar.



5-
Allah'ın kendisine beden sağlığı, zihin duruluğu (boş vakit) vermesi. Hz.
Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "İnsanların birçoğunun gaflette
olduğu iki nimet vardır: Sağlık ve boş vakit."[16]



Vehb b. Münebbih anlatıyor: Elli yıl Allah'a ibadet eden bir âbid vardı. Allah
kendisine: "Seni affettim" diye vahyetti. Âbid: "Ey Rabb'im! Beni neden
affedersin? Ben günah işlemedim ki!" der. Bunun üzerine Allah, boynundaki bir
damara hızlıca atmasını emreder. Atmanın şiddetinden âbid ne uyuyabildi ne de
namaz kılabildi. Ağrı gittikten sonra uyumaya başladı. Rüyasında ya­nına gelen
meleğe, damarın hızlı atmasından duyduğu acıyı şikayet etti. Me­lek ona:
"Rabb'in sana diyor ki: Senin elli yıllık ibadetin, sadece bu damarın sükun
bulmasına eşittir" dedi.[17]



 



* * *

 




[1]
     Yusuf,

100.






[2]
     Yusuf,

100.




[3]
     Bakara,

105.






[4]
     Kasas,

17.






[5]
     A'raf,

69.






[6]
     İnsan,

1.






[7]
     Mü'min,

64.






[8]
     İnsan,

3.






[9]
     Beled,

10.






[10]
    Nahl,

78.






[11]
    Âl-i İmrân,

110.






[12]
    Yunus,

58.






[13]
    Mücadele,

11.






[14]
    Zümer,

9.






[15]
    Fatır,

28.






[16]
    Buhârî,

6412.






[17]
    Kurtubî, a.g.e.,

1/


513-517.