Fecir | Konular | Kitaplar

MUİZ-MUZİLL

Yeni Sayfa 1



﴿



اَلْمُعِزُّ - اَلْمُذِلُّ ﴾
MUİZ
- MÜZİL



Bu her iki isim, Hâfıd ve Râfi' isimlerinin hemen peşinden gelir. Muiz ve Müzil
isimleri Kur'an'da isim olarak geçmez, sadece fiil olarak geçer. Yüce Allah
şöyle buyurur: "Dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin
elindedir."[1]
Buna karşılık iki isim de hadis-i şeriflerde isim ola­rak geçmektedir. İslâm
âlimleri bu iki ismin el-Esmâü'l-hüsnâ'dan olduğunda müttefiktirler. Allah kimi
yükseltmişse onu aziz, kimi de alçaltmışsa onu da zelil kılmıştır.



Aziz veya zelil olmak dünyada gerçekleştiği gibi âhirette de gerçekleşir. Yüce
Allah şöyle buyurur: "Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın,
kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı san­mış (anlamış)tım.
Artık o, yüksek bir cennette, hoş bir yaşayış içindedir."[2]



Âhirette kitabı sağdan verilenler aziz kılınmıştır. Sağın karşılığı sol veya
arkadır. Kitabı bu yönden verilenler ise zelil kılınmış ve aşağılanmışlardır.



el-Hattâbî der ki: "Muiz, düşmanlarına karşı dünyada dostlarına des­tek verip
onları üstün kılan, âhirette de onları en güzel şekilde ağırlayıp aziz kılandır.
Müzil ise, inkar edenleri dünyada kölelikle, cizye vermekle ve alçaltmakla zelil
kılan, âhirette de onları cezalandırmakla ve ebediyen cehen­nemde kalmakla zelil
kılandır. Bu her iki isim, Allah'ın fiilî sıfatlarındandır. Bazı âlimler Muiz
isminin Allah'ın zatî bir sıfatı olduğunu ve bu sıfatla üstünlüğünü bize haber
verdiğini söylemişlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu görüşe rağbet etmemiş, bu
ismin fiilî bir sıfat olduğunu kabul etmişlerdir. Allah, "Onlar O'nu sever, O
da onları sever"[3]
âyetinde olduğu gibi dostla­rını methetmekle onları aziz kılmıştır. Düşmanlarını
da "Ebû Leheb'in iki eli kurusun ve kurudu da"[4]
âyetinde olduğu gibi yererek onları zelil kılmış ve aşağılamıştır.



Allah, dostlarını kendisine ibadet ve itaat etmede başarılı kılarak onları
onurlandırmış ve aziz kılmıştır. Zira Allah'a itaat etmekten daha üstün bir
izzet yoktur. Allah asilere destek vermeyerek onları zelil kılmıştır. Bu yüzden
asiler, günah bataklığına saplanmışlardır. Allah, dostlarını kanaatkarlıkla
aziz, diğer­lerini dünyaya düşkünlükle zelil kılmıştır. Allah, dostlarını,
amellerde samimi ve ihlaslı olmakla aziz, diğerlerini riya ve gösterişle zelil
kılmıştır. Allah, dostla­rını nefislerinin arzu ve isteklerini terk etmekle aziz
kılmış, diğerlerini ise arzu ve isteklerine uymakla zelil kılmıştır.



Denilmiştir ki: "Allah, bir kulunu aziz etmek istediğinde onu kendisine
yakınlaştırır ve kendisine münacatta bulunanlar arasına katar. Bir kulunu da
zelil kılmak istediğinde onu arzu ve isteklerine düşkün yapar, kendisiyle onun
arasına bir perde çeker ve onu kendisine dua etmekten uzaklaştırır."



Anlatıldığına göre Feth el-Mûsilî bir yerde otururken kendisine, arzu ve
isteklerinin peşinden gidenlerin sıfatları soruldu. Feth'in yakınlarında,
birinin elinde sadece ekmek, diğerinin elinde ise ekmekle birlikte turşu olan
iki çocuk vardı. Elinde sadece ekmek olan çocuk arkadaşına: "Elindeki turşudan
bana da versene" dedi. Arkadaşı: "Bir şartla. Eğer benim köpeğim olursan
veririm" deyince, elinde sadece ekmek olan çocuk: "Tamam" dedi. Bunun üzerine
ekmeğinin yanında turşusu olan çocuk, arkadaşının boynuna bir ip geçirdi ve
tıpkı köpeklerin çekildiği gibi onu çekmeye başladı. Feth, soru sorana dönüp
dedi ki: "Eğer bu çocuk elindeki ekmekle yetinmiş ve turşuya rağbet etmemiş
olsaydı, arkadaşının köpeği olmazdı."[5]



Ruhun kemâle ermesi ve olgunlaşması ancak, hakkı tanıyıp-bilmek ve onu uygulamak
ile mümkün olur. Eğer kul bunda sabreder ve tamahkarlık etmezse, Rabb'inin ilâhî
nurlarını müşahede etmeye gark olur; Allah'ın dı­şında her şeyle ilişkisi
kesilir ve O'ndan başkasını düşünemez. İşte mutlak izzet budur. Eğer bunun aksi
olursa, o da mutlak zillet olur.



Bu iki uç arasında farklı mertebeler vardır. Kimisi izzete, kimisi de zillete
daha yakındır. Kimisi de orta yerlerdedir. İzzet, başkasına ihtiyaç duymamayı
gerektirir. Bu anlamıyla mutlak ve en üstün izzet yalnız Allah'a mahsustur. Bu
yüzden Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, bütün izzet (onur ve
yüce­lik) Allah'ındır."[6]
Allah Teâlâ, kendisine daha yakın olanların izzet sahibi olduğunu, kendisine
yaklaştıkça izzetin daha da arttığını bize şöyle haber vermektedir: "İzzet
Allah'ın, Resûlü'nün ve mü'minlerindir."[7]



Ruhlar âlemiyle ilgili izzet ve zillet durumu böyledir. Bedenler âlemiyle
il­gili izzet ve zillet ise, sağlık, güzellik, mal, makam, asalet, çok arkadaş
ve dost, insanların kendisine muhtaç olması, buna karşılık kendisinin
başkalarına pek muhtaç olmamasıdır.



Açıkladığımız bu ruhi ve bedeni izzet anlamlarına göre aziz ve zelil kılma,
Allah'ın fiilî sıfatları arasına girmektedir. Fakat kimi âlimler, Muiz'i,
Al­lah'ın kendisini methetmesi, Müzill'i de kendisine yakışmayan sıfatlardan
uzak olması şeklinde açıklamışlardır. Bu anlama göre, her iki isim Allah'ın zatî
sıfatları arasına girmektedir.[8]

 




[1]
     Âl-i İmrân,

26.






[2]
     Hakka,

21.






[3]
     Maide,

54.






[4]
     Mesed,

1.






[5]
     Kurtubî, a.g.e.,

1/


370-372.






[6]
     Nisa,

139.






[7]
     Münafikun,

8.






[8]
     Râzî, a.g.e., s.

232.