Fecir | Konular | Kitaplar

5. ESMÂU'L-HÜSNÂ'YI KORUMADA EDEB  

5



5. ESMÂU'L-HÜSNÂ'YI KORUMADA EDEB         



Yüce Allah'ın, her kemâl sıfatın en mükemmeli ve en yücesi ile vasıflandığının
bilinmesi gerekir. O dilemenin en mükemmeli olan İrâde sıfatıyla vasıflanmıştır.



O hikmettir. Ve Yüce Allah'ın Kur'an'da buyurduğu gibi İrâde sıfatı ile dilediği
her şeyin meydana gelmesidir. O şöyle buyurmuştur: "Dilediği
şeyleri mutlaka yapandır"
(Burûc,



85/16)
O zorluğu değil kolaylığı dilemiştir:

"Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor"
(Bakara,



2/185.)
O, ihsânı ve kullarının üzerindeki nimetini tamamlamayı dilemiştir:

"Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; şehvetlerine uyanlar (kötü arzuların
esiri olanlar) ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler"
(Nisâ,



4/27)
Allah'a tevbe etmeyi ve kullarının şehvetleri arzulamaya meyletmelerini diler:



"Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve
size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz"
(Mâide,



5/6)



Kelâm sıfatı da aynı şekildedir. O kendi Zatını, Sıdk, Adl ve Hakk gibi kelam
çeşitlerinin en yücesi olan Kelâm sıfatı ile vasıflandırır.



Fiil de aynı şekildedir. O Zatını fiillerin en mükemmeli ile vasıflandırır. O
Fiil, Adl, hikmet, maslahat ve nimettir.



Yine muhabbet de böyledir. O, Zatını, muhabbetin en yücesi ve en şereflisi ile
vasıflandırdı. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Allah onları sever, onlarda Allah'ı severler"
(Mâide,



5/54.)



"Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever"
(Bakara,



2/222.)



"Allah ihsanda (iyilik yapanları) bulunanları sever"
(Bakara,



2/195.)



"Allah sabredenleri sever"
(Âl'i İmran,



3/146.)



Bunların dışında olan, dostluk, meyil, sevgi, aşk, gönül bağı ve bunların
bezerleri ile Zatını vasıflandırmadı. Çünkü el-Muhabbet ile isimlenmesi bu
isimlerle isimlenmesinden daha şerefli ve daha mükemmeldir. Dolayısıyla Yüce
Allah hakkında, bunların dışındaki almış olduğu isimler (Kur'ân ve Sünnet'te)
gelmiştir.



Bu isimler gereklerinden ve manalarından ayrılmazlar. Yüce Allah ise bunlarla
vasıflanmaktan münezzehtir. Aynı şekilde kendi Zatını vasıflandırmış olduğu yüce
sıfatların tamamı, Zatını vasıflandırmadıklarından manen ve lafzen daha
mükemmeldir. el-Alîm ve el-Habîr isimleri el-Fakîh ve el-Ârif'den daha
mükemmeldir. el-Kerîm ve el-Cevvâd isimleri es-Sahiy'den (=cömert adam) daha
mükemmeldir. el-Hâlik,el-Bârî ve el-Musavvir isimleri es-Sâni' (=yapan) ve
el-Fâil'den daha mükemmeldir. İşte bundan dolayı bunlar  Yüce Allah'ın Esmâu'l-Hüsnâ'sının
içinde gelmemiştir. er-Rahîm ve er-Raûf isimleri de eş-Şefîk (=şefkatli)
isminden daha mükemmeldir.



Yüce Allah'ın Zatına vermiş olduğu isimleri ve sıfatları korumak, onların
üzerinde durmak ve yüce Allah'ın kendi Zatını, isimlerinin ve sıfatlarının
manasına uygun olmadığı için isimlendirmediği şeylerle isimlendirmemeye dikkat
etmek gerekir. Özellikle mücmel (=manası kapalı, zor anlaşılan) veya övgü ve
övgü dışında birkaç manaya geldiği zaman lafız ile değil de manaya uygun olan
ile isimlenir. Çünkü yüce Allah bunlarla ancak mukayyed olarak isimlenir. Bu ise
el-Fâil ve es-Sâni' gibidir. Bunlar ise Esmâu'l-Hüsnâ'nın arasında yer almaz.
Ancak âyeti kerimede Yüce Allah'ın kendi Zatını isimlendirdiği gibi mukayyed
olarak isimlenir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Dilediği şeyleri mutlaka yapandır"
(Burûc,



85/16)



"Allah dilediğini yapar"
(İbrâhim,



14/27),



"(Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır"
(Neml,



27/88)
Çünkü Fâil ve Sâni' isimleri hem övmek hem de yermek manalarına gelebilir.



Bu manadan dolayı –Allah daha iyi bilir- el-Mürîd (=dileyen) kelimesi, es-Semî'
ve el-Basîr isimlerinin Esmâu'l-Hüsnâ'nın içinde geldiği gibi gelmemiştir. Aynı
şekilde el-Mütekellim (=konuşan, kelam eden), el-Âmir (=emreden) ve en-Nâhî (=nehyeden,
yasaklayan) kelimeleri de bir kaç manaya geldiğinden dolayı Esmâu'l-Hüsnâ'nın
içinde gelmemiştir. Çünkü Yüce Allah Zatını sıfatların en mükemmelleri ile ve
onların en şereflileri ile vasıflandırmıştır.



Buradan da bazı muteahhirrin alimlerinin (sonradan gelen alimler) yanıldıkları
ve işledikleri  çirkin günah anlaşılmaktadır. Çünkü onlar Yüce Allah için her
fiilden bir isim türetmişlerdir. Halbuki o fiilleri ile ilgili isimleri  Zatı
hakkında mutlak isim olarak bildirmiş ve Esmâu'l-Hüsnâ'nın içinde de 
zikretmiştir. Masala onlar Yüce Allah için el-Mâkir (=tuzak kuran), el-Hâdiu
(=oyun kuran, hile yapan), el-Fâtin (=imtihan eden), el-Mudil (=saptıran), el-Kâtib
(=yazan) gibi isimleri şu âyeti kerimelerden türetmişlerdir:

{وَيَمْكُرُ
اللّهُ}



"Allah da (onlara) tuzak kuruyor"
(Enfâl



8/30)



{وَهُوَ
خَادِعُهُمْ}



"Allah onlara oyun kurar"
(Nîsâ,



4/142.)



{لِنَفْتِنَهُمْ
فِيهِ}



"Kendilerini denemek için"
(Tâhâ,20/131.)



{يُضِلُّ
مَن يَشَاء}
"Dilediğini saptırır"
(Ra'd,



13/27.)



Bu birçok yönden hatadır;



Birincisi:
Yüce Allah bu isimlerle kendi Zatını isimlendirmemiştir. Böyle olunca da bu
isimlerle O'nu isimlendirmek caiz olmaz.



İkincisi:
Yüce Allah mukayyed özel fiiller ile kendi Zatından haber vermiştir. Halbuki
mutlak isimlendirme esnasında bu fiilleri O'na isim olarak nisbet etmek caiz
olmaz.       



Üçüncüsü:
Bu isimlerle isimlenmek hem övgü manası hem de yerme manası taşır. Bir yerde
güzel manaya diğer bir yerde de kötü manaya gelir. Böyle olunca da Yüce Allah'ın
bir yerde isimlendirilmesi ve o ismin başka bir yerde kötü bir manaya gelmesi
uygun olmaz. Açıklama olmaksızın Yüce Allah'ın böyle bir isim ile isimlenmesi
imkansızdır.



Dördüncüsü:
Bunlar Yüce Allah'ın kendi Zatını isimlendirdiği Esmâu'l-Hüsnâ'dan değildir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"En güzel isimler Allah'ındır" 
(A'râf,



7/180.)
Yüce Allah, başka isimlerle değil de ancak bu isimlerle övülmeyi ve hamd
edilmeyi seviyor.



Beşincisi:
Bir kimse bu isimlerle isimlense ve ona denilse ki bu isimler seni övmek ve seni
methetmek içindir. Bu isimlerle isimlenmekten razı olur ve bunları kendisi için
övgü sayarsa sen Mâkir, Fâtin, Muhadiu, Mudil, Lâin, Fâil, Sâni' ve bunlar gibi
sıfatlar sahibisin denilir. Bu isimlerin daha yüceleri Allah'a mahsustur.[1]



 
* * *

 




[1]
     Tarîku'l-Hicreteyn, s.

404.