Fecir | Konular | Kitaplar

el-GANİYY - el-KERÎM

Yeni Sayfa 1



﴿ اَلْغَنِيُّ - اَلْكَرِيمُ ﴾
el-GANİYY
- el-KERÎM



Yüce Allah; el-Ganiyy[1]
(=hiçbir şeye muhtaç olmayan), el-Hamîd, el-Kerîm[2]
(=kerem sahibi) ve er-Rahîm'dir. O rahmet, ihsan ve tam bir cömert sahibi olarak
zarar verici şeylere karşı kullarına ihsanda bulunandır. Çünkü O, zatının gereği
merhametli, ihsanda bulunan, cömert ve ikramda bulunandır.



Yine O, zatının gereği hiçbir şeye muhtaç değildir, her şeye kadirdir, diridir.
İhsanda bulunması, cömert olması, iyilikte bulunması ve merhametli olması, hep
O'nun zatının gerektirdiklerindedir. Kullar ise, ancak hisselerine düşen
şeylerde ihsanda bulunmayı düşünebilir. Çoğunlukla insanlar, kendileri için bir
menfaatı elde etmek ve bir zararı kendilerinden uzaklaştırmak için O'nu severler
ve şanını yüceltirler. İşte bu, Allah'ın, insanlara kolaylaştırdığı ve izin
verdiği bir husustur. Çünkü O, gerçekte, bu nimetin sahibidir.



Bu nimetin faydası ile kaynağı ise, insanların ellerinde mevcuttur. Bununla
birlikte onlar, bu nimeti ancak çeşitli çıkarları sebebiyle elde etmek isterler.
Çünkü onlar, birisini sevdiklerinde, o kimsenin gizli ve açık bir güzelliği için
olsun, ona sevgilerini  kullanarak amaçlarına ulaşmak isterler.



İnsanlar, peygamberleri ve veli kulları Allah rızası için sevdiklerinde, onlara
kavuşmak isterler. Böylece onları görmek, onların sözlerini işitmek ve buna
benzer nedenlerden dolayı onlardan yararlanmak isterler.



Bazısı da, bir insanı; cesareti, liderliği, güzelliği ve cömertliği gibi dünyevî
bir nedenden dolayı sevecek olursa, onu bu sevgisinden bir çıkar elde etmek için
sever. Bu sevgisiyle ilgili dünyevî bir çıkarı olmasaydı, onu sevmezdi. Eğer bir
kişi için bir fayda yada hasetlik ve düşmanlık gibi zarar verici bir şeyi duayla
bile olsa ondan uzaklaştırsalar, onların bu yaptıkları davranışın, Allah rızası
için olmadığı zaman dahi bu davranışlarına bir karşılık isterler.



Hükümdarın askerleri, efendilerin köleleri, mal sahiplerinin kiraladığı
ücretlileri ve lider konumunda olan kimselerin yardımcıları hep bu sevgiyi
kullanmak sûretiyle amaçlarına ulaşmak isterler. Bunların çoğu, bildikleri ve
bir taraftan da yaptıkları işler oranında ancak verilen hizmetin karşılığını
elde etmeye çalışırlar.



Diğer taraftan bu durum, dinî oluşum veya içerisinde adaletli ve mükafat ile
merhamet türünden bir ihsanın bulunduğu bir yapılanma içerisinde de olabilir.



Yalnız birinci elde etme durumu, kişinin kendisi ile ilgili bir menfaatlenmedir.



İkinci elde etme durumu ise, Allah'ın kulları için meydana getirdiği
maslahatların hikmeti kabilindendir. Çünkü dünya hayatında[3]
kullarının geçimliklerini aralarında paylaştıran ve birbirlerine iş gördürmeleri
için bazısını  bazısına derecelerle üstün kılan Allah'tır.[4]



 



* * *

 




[1]
     "Ganiyy" kelimesi; zengin olmak, başkasına
ihtiyacı olmamak anlamına gelen

"Gınâ"
mastarından sıfat olan Allah'ın güzel isimlerinden biri.



"el-Ganyy"
ismi ve sıfatı, Kur'an-ı Kerîm'de

7
yerde Allah hakkında kullanılmıştır.

        Allah'ın
ganiyy olması; zat ve sıfatları itibariyle başkasından müstağnî olması
anlamındadır. Gerek zat ve sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir zaman,
hiçbir sûrette, hiçbir şeye muhtaç olmayan, bunun yanında herşeyin kendisine
muhtaç olduğu tek zengin O'dur.

       
Allah'ın, başkasının kendisine ibadet etmesine de
ihtiyacı yoktur. İnsanların O'na inanıp ibadet etmeleri, kendisine bir
yararı olmadığı gibi, inanmamaları ve emirlerine itaat etmemelerinin de
kendisine bir zararı yoktur.


       Allah'ın bu ismi Kur'an'da, diğer isimlerinden Halîm, Hamîd, Kerîm
gibi isimlerle zikredilmektedir. Böylece Allah'ın, başkalarına muhtaç
olmamakla birlikte yaratıklara ve özellikle insanlara karşı ilgisiz,
ihtimamsız olmadığı belirtilmektedir. Allah, "rahmet sahibi gâniyy'dir"


        Allah'ın ibadetlerimize bir ihtiyacı yoktur. Kur'an-ı Kerîm bunu
gayet açık ve birçok âyetinde ifade etmektedir: O'nun rızası için kesilen


"kurbanlık hayvanların ne etleri, ne kanları Allah'a ulaşmaz; O'na ancak
sizden takva ulaşır"
buyurur (Hacc:

22/37).
O halde insan Allah'a kulluk ederken, O'nun emirlerini yerine getirirken
Allah'a minnet etme gibi bir duyguya kapılmamalıdır.


        Kula yaraşan, Rabbini bu şekilde tanıması; O'na muhtaç olduğunu
hatırından çıkarmaması, bütün ihtiyaçlarında O'na yönelmesidir. (ç)




[2]
     "Kerîm": İyi huylu, cömert, insanlar
arasında şeref ve itibarı olan kimse demektir. Zıd anlamlısı ise; "leîm"
olup kötü huylu, alçak, insanlar arasında saygınlığı olmayan kimse demektir.

      
"el-Kerîm"
ismi, Neml:

27/40,
İftitar:

82/6
ayetlerinde geçmektedir. Allah'ın Esmau'l-Hüsnasından biridir. Lütuf ve
ihsan sahibi, bağışı bol demektir.

    
   "el-Kerîm" ismi; sıfat olarak "bol", "büyük",
"şerefli" anlamlarında kullanılmıştır. "Rızkun kerîm" ifadesi; bol, helâl
rızık, "ecrun kerîm" ifadesi; büyük mükafat, "Kur'anun Kerîm" ifadesi ise;
kıymetli, şerefli Kur'an (Vâkıa:

56/77).
 

        Allah'ın
kullarına karşı lütufkar ve ihsan sahibi olması, onlara cömertçe
davranmasıdır. Allah'ın, kullara nimetleri hak etmeden vermesi, daha talepte
bulunmadan kendi lütuf ve keremiyle onlara bağışta bulunması, Kerem sahibi
oluşunun bir göstergesidir.

Allah'ın
kullarının işledikleri günahları gizlemesi, onları ortaya çıkarmaması,
kusurlarını örtmesi ve yaptıklarını görmezden gelmesi O'nun Kerem sahibi
oluşunun bir diğer göstergesidir.

       Mü'min
kullarının basit ve küçük itaatlerine bile büyük sevaplar vermesi, onları
överek onurlandırması ve üstün tutması, Allah'ın ne kadar büyük Kerem sahibi
olduğunu gösterir.  (ç)




[3]
     Bu,
"Rabbinin
rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini
aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini
ötekine derecelerle üstün kıldık"
(Zuhruf:

43/32)
âyetine işaret etmektedir.




[4]
     Tarîku'l-Hicreteyn, s.

87-88

1 yorum

Allah Zengindir, (El-Ganiyy),

Allah Zengindir, (El-Ganiyy), Dilediğini Zengin Eder (El-Muğnî)


Allah (c.c.) evreni, içerisindekileri yoktan yaratmıştır. Bunları yaratırken de Kendi’sinden bir şey eksilmemiştir. O’nun yaratması sadece “Ol!” emriyledir. Tüm zenginlikleri bu şekilde O yarattığı gibi daha nicelerini de yaratmaya güç ve kudret sahibidir. Bundan dolayı O mutlak zengindir.


El-Ganiyy (Allah [c.c.] kimseye muhtaç olamayan zengindir) güzel ismi ile kula düşen görev, Allah’ın (c.c.) zatıyla ve sıfatlarıyla ne ibadetlerimize ne de başka bir şeyimize muhtaç olmadığını bilmektir. O mutlak zengindir. Herkes O’na muhtaçtır. Varlık âlemini de rahmetiyle yaratmıştır.


Ruhumuz ibadetlere bedenimizin temel ihtiyaç maddelerine gereksinim duyması gibi muhtaçtır. İbadetlerle manevi dünyamız zenginleşir, bu sayede bizler yaratılış amacına uygun bir yaşam sürebiliriz. Dünyada ve ahirette huzura ve mutluluğa erebiliriz.


Zenginlik, yoksulluk gibi bir imtihan konusudur. Aslında bu dünya bir ceza ve ödül yurdu değildir. Zenginlik de yoksulluk da bir hikmete göre taktir edilmiştir. Bu bakımdan zengin olan kimselerin varlıkları ile Allah (c.c.) tarafından ödüllendirilmediğini, ebedi ahiret yurdu için imtihan edildiklerini düşünmeleri gerekir. Tabii aynı şeyi yoksulluk için de düşünmeli, kişinin yoksullukla Allah (c.c.) tarafından cezalandırıldığını varsaymaktan ziyade imtihan edildiğini düşünmek daha doğrudur. İnsan kendisi için zenginliğin mi yoksa yoksulluğun mu daha hayırlı olduğunu bilemez. Allah (c.c.) kulları için en hayırlı olanı ezelde tespit etmiş, bu konudaki kısmetimizi kaderimizle belirlemiştir.


İnsanın kendisiyle barışık olması, öncelikle toplumsal konumunu, ekonomik durumunu kabullenip haline şükretmesiyle olur. Tabii Allah’ın (c.c.) fazlını ve rahmetini aramak, meşru yollarla varlıklı olmaya çalışmak da yanlış şeyler değildir. İnsan dünya ve ahiret dengesini kurduktan sonra zenginlik de güzel bir şeydir.


Zengin olmak, beraberinde üstesinden kalkamayacağımız bazı sorumlulukları da getirebilir. Çünkü bir mali ibadet olan zekât ancak zenginlere farzdır. Pek çok varlıklı insanın namaz kılmaya gayret ettikleri halde zekât vermemeleri, bunun için olmadık çarelere başvurmaları, şu veya bu fetvayla zekâtı üzerlerinden atmaya çalışmaları bu ibadetin yerine getirilmesinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Halbuki artıp çoğalan sermayenin % 2.5’u devede kulak misalidir. Ama demek ki nefis onda bile açgözlü davranmakta, Allah’ın (c.c.) hakkına tecavüz etmektedir. Tabii bu açgözlülük zenginlik artıkça daha da ziyadeleşmektedir. Öyle bir duruma ulaşmakta ki artık nefis açgözlülüğe boyun eğmekte, zekât emri için Allah’a (c.c.) isyan etmektedir. Hatta öyleleri namazı da terk etmektedirler.


Müslümanların zengin olması arzulanan bir şeydir. Çünkü zenginlik dünyada izzet ve şereftir. Allah’ın farz ibadetleri olan zekât ve hac ancak zenginlere mahsustur. Müslümanlar zengin olduğunda Allah’ın dinine daha büyük hizmet ederler. Bu çağda cihat, genellikle başka yollarla yapılmaktadır. Eskiden savaş meydanlarında yapılan cihat bugünlerde genellikle çeşitli hizmet kapılarıyla devam etmektedir. Bunlar için zengin Müslümanların gayretleri önemli bir yer tutmaktadır. İnsan niyetini halis tutmakla Allah’tan dünya zenginliği isteyebilir. Bunun için dualarında Allah’ın dinine hizmet için zenginlik talep edilebilir.


Allah’ın El-Ganiyy, El-Muğnî güzel isimlerinin en önemli faziletleri, bu güzel isimleri daima zikredenleri Allah’ın zengin kılmasıdır.


Hadis-i şeriflerde her gün Vakıa suresini okumanın da kişiyi zengin kılacağı belirtilmektedir. Bu zenginlik o kişiye aklına gelemeyeceği iş kapılarının açılması şeklinde olabileceği gibi bereketin evine, işine yağması biçiminde de kendisini gösterebilir. Kuran-ı Kerim’in bu mucizesi akılları hayrette bırakır. Yeter ki ilgili sureyi hiçbir gün ara vermeden daima belli bir zamanda okuyalım. Bu, yıllar sonra meyvelerini açıktan vermeye başlar. Yani önce gizliden sonra ilahi bir ikram olarak açıktan nimetlerini ortaya serer. Böylece Kuran-ı Kerim o kişinin imanını güçlendiren bir mucize olur. Tabii bu surenin dünyaya bakan fazileti yanında ahrete bakan mükâfatı da vardır. Bu da inşallah cennet nimetleridir. Asıl ona talip ve müşteri olmak gerekir. Her ibadette Allah rızasını gözetmek edebin ve ihlâsın ölçüsüdür.


Yüce Allah kullarının rızıklarını ezeli bir taktirle tayin etmiştir. Zenginlik Allah için istenirse güzel bir şeydir. Nefis hesabına istenirse insanı yoldan çıkarabilir. Bu dünya bir imtihan yurdu olduğu için aklı başında olan arifler, İslam âlimleri, hatta peygamberler Allah’tan kendilerine ve ailelerine yetecek kadar bir maişeti istemişlerdir. Zenginliğe göz dikmemişlerdir. Bu konuda fazla açgözlü olmamışlardır. Yalnız Hz. Süleyman Aleyhisselam, Allah’tan kimseye nasip olmayacak bir devleti ve zenginliği istemiştir. Ama o sadece Allah’ın dinini cihana yaymak için bunu talep etmiştir. Kendisi bu zenginliğin içerisinde bir züht hayatı yaşamış, arpa ekmeği dışında bir şey yemediği rivayet edilmiştir. Kuşkusuz çağımızda da İslam dininin yükselmesi için Müslümanların da tıpkı Hz. Süleyman (a.s.) gibi davranması gerekir.


Allah’ın bu güzel isimlerini zikrederken edebe ve ihlâsa çok dikkat etmelidir. Onun bu güzel isimlerini zikirle elde edilecek dünyevi yararlar düşünülmemelidir. Maksat bu güzel isimlere yaraşır bir şekilde yüce Allah’ı övmek, yüceltmek olmalıdır. Bu açıdan şu ayet-i kerimeyi her zaman dikkate almak gerekir: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, 20).”


El-Muğnî (Allah [c.c.] dilediğini zengin eder), El-Ganiyy (Allah [c.c.] kimseye muhtaç olamayan zengindir) güzel isimleri ile kula düşen görev, Allah’tan (c.c.) zenginlik isterken kimseye muhtaç kılmayacak, azdırıp yoldan çıkarmayacak derecede dilemek gerekmektedir.

Muhsin İyi

17.04.2012 - muhsin