Fecir | Konular | Kitaplar

İsmin, İfade Ettiği Manayı (=Müsemmayı) Gerektirmesi  

İsmin



İsmin, İfade Ettiği Manayı (=Müsemmayı) Gerektirmesi: 



 İsim, delalet ettiği manayı gerektirmekte ve bu hususta etkili bir faktördür.
Allah'a en sevimli isimler, O'nun en çok sevdiği vasıfları gerektirmektedir.



Abdullah,



Abdurrahman
gibi.[1]



 "Ubudiyetin",
"Allah" ve "Abdurrahman" ismine nispeti; Allah'a, bu iki ismin dışında kalan
diğer isimlere olan nispetinden daha sevimlidir.

Kâhir,



Kâdir
gibi. Dolayısıyla Allah'a; Abdurrahman ismi Abdulkâdir'den ve Abdullah ismi de
Abdurrabb isminden daha sevimlidir. Çünkü kul ile Allah arasındaki bağ, ancak
sağlam ve mükemmel bir ubudiyetle olur. Allah ile kul arasındaki bağ ise, tam
bir rahmetle gerçekleşir. Bu nedenle kul, Allah'ın rahmeti sayesinde meydana
gelip mükemmel bir şekil alır. İnsanı meydana getirmesinin gayesi de; kulun
sevgi, korku, ümit, yüceltme ve büyültme bakımından bir olan Allah'ı ilâh kabul
etmesidir. O zaman kul, Allah'ın kulu (=Abdullah) olur. İlahi manalardan birisi
olan "Allah" isminin, Allah'tan başka birisine verilmesi mümkün değildir.
Allah'ın rahmeti, öfkesini geçmiştir. Çünkü rahmet, O'na, öfkeli olmaktan daha
sevimlidir. Abdurrahman'da, O'na, Abdulkâhir'den daha sevimlidir.



"İsim, delalet ettiği mananın aynısı mıdır? yoksa başkası mıdır?' diye sorulsa,
buna şöyle cevap verilir: 



İnsanların çoğu bu konuda yanılgıya düşüp doğruyu bulamadılar. "İsim" ile, bazen
ismin ifade ettiği mana anlaşılır. Yani "isim" ile, manaya delalet eden başka
bir lafız kastedilir.[2]



Örneğin,

"Allah şöyle buyurdu",



"Allah arşa istiva etti",



"Allah işitti",



"Allah gördü"
ve

"Allah yarattı"
denildiği zaman, bununla, mananın kendisi kastedilir. Yine "Allah, Arapça bir
isimdir", "Rahmân Arapça bir isimdir", "Rahmân Allah'ın isimlerindendir",
"Rahmân ‘Fu'lân' (فُعْلاَن)
kalıbındadır", "Rahmân kelimesi ‘Rahmet' kelimesinden türemiştir" ve buna benzer
şeyler söylenildiğinde, burada, "isim" ile "mana" (=müsemmâ) kastedilir.



Genel olarak

"başka"



اَلْغَيْرُ
(=gayr) kelimesine gelince,

"muğâyere"

الَْمُغَايَرَةُ
(=muğâyere) ile, eğer mananın dışındaki bir kelime kastedilirse bu doğru olur.
Eğer bununla, yüce Allah kastedilirse bununla kendisi için bir isim yaratıncaya
kadar yada insanları yaratıncaya kadar O'nun bir isminin olmadığı anlaşılır ki
bu da, en büyük inkar ve sapıklık demektir.



İşte bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v), Allah ile ilgili olarak

سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ 



"Kendini (isimlerle) isimlendirdin"[3]



demiştir. "Kendini yarattın" ve "Yarattığını isimlendirdin" dememiştir. Hz.
Peygamber (s.a.v)'in bu sözü, yüce Allah'ın (kendisini isimlendirdiği) bir
isimle konuştuğuna ve kendisini belli bir isimle isimlendirdiğine delildir.
Nitekim yüce Allah, Kur'an'da, kendisini, gerçekten konuştuğu isimlerle
isimlendirmiştir.[4]



 

 




[1]
    
"Allah'ın en çok sevdiği isimler, Abdullah ve Abdurrahman'dır."
Müslim, Adab

2
(2132);
Ebû Dâvud, Edeb

69
(4949);
Tirmizî, Edeb

64
(2835)




[2]
     Gazzâlî, el-Maksadu'l-Esnâ, s.

29






[3]
     Ahmed b. Hanbel,

1/391




[4]
     Zâdu'l-Meâd,

3/7;
Şifâu'l-Alîl, s.

276-277