Fecir | Konular | Kitaplar

Fâizsiz Ekonomi

Fâizsiz Ekonomi


Fâizsiz Ekonomi:


Fâiz ve ribâ sözcükleri eş anlamlı olup, İslâm
ekonomisinde bir terim olarak, mübâdeleli akitlerde taraflardan birisinin hakkı
kabul edilen ve akit sırasında şart koşulan veya örfleşmiş bulunan fazlalık
anlamına gelir. Faiz; ölçü, tartı veya sayı ile alınıp satılan standart (mislî)
mallarda cereyan eder. Altın, gümüş ve nakit para çeşitleri de buna dâhildir.
Kur'ân-ı Kerîm'deki ribâ âyetleri (30/Rûm, 39; 4/Nisâ, 160-161; 2/Bakara,
275-279) ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu konudaki hadis ve uygulamaları (Müslim,
Musâkât 17, 80, 81, 102, Hac 147; Ebû Dâvud, Büyû' 19) incelendiğinde fâiz
yasağının haksız kazancı önlemek, paranın yalnız mübadele aracı olarak kalmasını
sağlamak, ödeme darlığı çekenleri istismar ettirmemek, kamu ve özel sektöre daha
sağlam kredi imkânları sunmak, mâliyetleri düşürmek ve paranın satın alma gücünü
korumak gibi sebeplere dayandığı görülür.

Konu biraz açılacak olursa, şunlar söylenebilir:
Faizli kredilerde ana paranın faiziyle birlikte geri ödeme taahhüdü, taraflardan
birisini haksız kazançla karşı karşıya getirir. Kredi kullananın zarar ettiği
halde, ana para ve faizi ödemek zorunda kalması veya bu kredi sayesinde yüksek
satın alma gücü elde ettiği halde bunun önceden miktarı belirlenmiş küçük bir
kısmını sermaye sahibine ödemesi, rizikoyu tek yanlı hale getirir. Ubâde b. es-Sâmit
(r.a)'den Allah Rasûlünün şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Altın altınla,
gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpa ile, hurma hurma ile ve tuz tuz ile,
misli misline, birbirine eşit ve peşin olarak mübâdele edilir. Cinsler farklı
olursa, peşin olmak şartıyla, istediğiniz gibi satış yapınız. Her kim fazla
verir veya alırsa ribâ muâmelesi yapmış olur" (Müslim, Musâkat 81; Ebû Dâvud,
Büyû' 18; Tirmizî, Büyû' 23). İslâm hukukçularının çoğunluğu, bu hadiste
zikredilen altı maddeyi "örnek kabilinden" saymış; maddelerin mislî oluşuna
bakarak, ölçü veya tartı ile alınıp satılan tüm malların mübâdelesinde, cins
birliği olunca "fazlalık" ve "vâdenin"; cins farkı bulunduğunda ise, yalnız
vâdenin fâiz olacağı görüşünü benimsemiştir (el-Cassâs, Ahkâmül-Kur'ân, II,
124). Sırf vâde sebebiyle meydana gelen faize "nesîe ribâsı" denir. Beş bin
doların, üç ay sonra teslim alınacak yedi bin euroylo değişimi halinde, bu çeşit
ribâ söz konusu olur. Para peşin mal veresiye bir akit olan selem, istisnâ ve
mislî malların faizsiz olarak karz-ı hasen verilmesi konunun istisnâlarıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yukarıda da
anlattığımız uygulamaları, faizi anlamada yardımcı olabilir. Ashâb-ı Kirâmdan
Fudâle b. Ubeyd (r.a.) Hayber günü boncuk ve altın dizili bir gerdanlığı 12
dinara (yaklaşık 48 gr. altın para) satın almış, yalnız altınların 12 dinardan
daha ağır olduklarını anlayınca, durumu Hz. Peygamber (s.a.s.)'e sormuştur.
Bunun üzerine Rasûlullah "Altın altına karşılık tartı iledir. Altınlar ayrıca
tartılmadıkça satın alınmaz" buyurmuştur (Müslim, Musâkat 17). Muâviye
devrinde gümüş para ile gümüş ziynet eşyasının, tartılarak eşit ağırlıkta
mübâdele edildiği nakledilir (Müslim, Musâkat, 80). Bu duruma göre, meselâ; 15
gram ağırlığındaki bir bileziği 8 dinara satın alsak; gerçekte 32 gr. altın
parayla, 15 gr. bilezik şeklindeki altını mübâdele etmiş oluruz. Böyle bir
piyasada dinarlar ziynet eşyasının çok değer kazanması sebebiyle sarraflarca
eritilerek ziynete dönüşür. Bunun aksine 32 gr. ağırlığındaki bir bileziği 4
dinara satın alsak, gerçekte bu bileziği 16 gr. altın para ile değişmiş oluruz
ki, böyle bir piyasada altın ziynet eşyaları da darphanede eritilerek dinara
dönüşür. Asr-ı saadette altın veya gümüş paranın kendi cinsleriyle mübâdele
edilirken peşin ve eşit ağırlıkta olmasının şart koşulması, paranın maden
değerinin üstünde veya altında nominal (itibarî) değer kazanmasını
engellemiştir. Yani para ile kendi cinsinden imal edilen altın veya gümüş ziynet
eşyası arasında bir satın alma gücü farkının oluşmasına, başka bir deyimle, o
devirlerde enflasyonun oluşmasına İslâm'ın fâiz yasağının engel teşkil ettiğini
söyleyebiliriz.

Fâiz, ekonominin olmazsa olmaz bir rüknü
değildir. Ekonomik faâliyetlerin fâizsiz bir sistem içinde daha sağlıklı bir
biçimde yürütülmesi mümkündür. Ancak bu yapının oluşabilmesi için, sistem
bazında aşağıdaki noktalara ağırlık verilmesi gerekir.