Fecir | Konular | Kitaplar

Vâde Farkı

PRIVATEVâde Farkı



 

Vâde
Farkı

 

Bir malın, peşin satılması halindeki fiyatı ile
vadeli satılması halindeki fiyatı arasındaki fark. Peşin fiyatı üç milyon lira
olan bir mal, altı ay vade ile beş milyona satılırsa, aradaki iki milyon lirası
vade farkıdır.

Vade farkı ile yapılan bir satışın caiz olup
olmayışı mütedeyyin esnafı hayli tedirgin etmektedir. Kimileri böyle bir
uygulamanın faiz olacağı endişesi ile, ya bu tür muamelelere girmekten
kaçınmakta, ya da ticari zorunluluktan dolayı girse bile huzursuz olmaktadır.
Her ne kadar bu mesele enflasyonun sebep olduğu günümüze has bir problem gibi
görünüyorsa da, çok eskiden ele alınmış ve hakkında görüşler beyan edilmiştir.
Konu büyük Hanefî fakîhi Serahsî'nin mütâlaları ışığında ele alınacaktır.
Bilindiği gibi Allah (c.c) faizi haram, alış verişi helal kılmıştır (bkz.
2/Bakara, 175). Alış veriş, kâr gayesi güden bir muameledir. Kâr da, kişinin
sattığı bir malı, aldığından daha pahalıya satmasıdır. Bu, fiyatların sabit
olduğu bir ortamda görünür rakamlarla olabilir. Fakat fiyatların devamlı
değiştiği bir piyasada sattığı malın parasını aldığı gün, aynı malı yerine
koyamayacak olan bir kimse görünüşte fiyatı alış fiyatından fazla bile olsa kâr
değil zarar etmiş olur. Tabii bu durumda ya ticareti bırakması veya vadeli
satıştan vazgeçmesi gerekir. Gücün maddeye dayandığı günümüzde, şayet vade farkı
alarak mal satmak caizse müslüman tüccarları bu tür satıştan men etmek saf
dillilik hatta ahmaklık olur. Vade satışlarının yapılış şeklini iki türlü
tasavvur edebiliriz:

1-
Satıcı: "Bu malın peşin fiyatı şu, vadeli fiyatı şudur" der, alıcı da bunlardan
birisini tayin etmeden "tamam aldım" der. Bu tür yapılan bir satış fâsittir.
Çünkü fiyat belirtilmemiştir. Oysa bir satışın sahih olması için fiyatın rızâya
götürmeyecek şekilde belli olması lazımdır. Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz bir
satışta iki şartı nehyetmiştir. Tekrar belirtelim ki, bu hüküm, taraflar
fiyatlardan birisi üzerinde anlaşmadan ayrılmaları halindedir.

2-
Satıcı, malın peşin fiyatını ve belirli vadelere göre vade fiyatını söyler;
alıcı da bu fiyatlardan birisini tercih eder ve bunun üzerinden alış verişi
kesinleştirirler. Bu şekilde yapılan satış sahihtir ve dinî bir mahzuru yoktur.
Bu muâmeleyi faiz olarak değerlendirmek mümkün değildir (Serahsî, el-Mebsut,
XIII, 8). Çünkü kâr meşru olduğu gibi, her zaman aynı olmasını gerektiren bir
dinî hüküm de yoktur. Bugün % 10, yarın % 25 kârla satmakta mahzur olmadığı
gibi, peşin satılması halinde % 25, vadeli satılması halinde % 80 veya başka bir
oran kâr konulmasında da bir mahzur yoktur.

Vâde farkı tesbit edilirken banka faiz
oranlarının veya aylık enflasyon miktarının göz önünde bulundurulması bu hükmü
değiştirmez. Çünkü itibar lafızlara değil, mânâlaradır (Mecelle, madde: 3). Vâde
farkı belirlerken bu yollardan birisine tevessül eden şahsın maksadı, faiz almak
değil, parasını enflasyonun aşındırmasından korumaktır.

Şuna da dikkat çekmemiz gerekir. Vadeli satışın
cevazı konusundaki tereddüt, faiz endişesinden değil, fiyatı kesin belli etmeme
ve akit esnasındaki çift şarttan kaynaklanır. Çünkü faiz, aynı cinsten olan veya
aralarında alınıp satılmaları tartı veya ölçü ile olmaları bakımından birlik
bulunan malların (para ile para, buğdayla buğday, arpa...) birbirleri ile alınıp
satılmaları halinde söz konusudur (Merğınânî, el-Hidâye, III, 61 vd.). Oysa
vadeli satışta bu durum söz konusu değildir. Çünkü satılan bir meta, borçlanılan
ise paradır. Böyle olmayıp da aynı cinsten olan malların trampası söz konusu
olsa ve vadeli olan için fazlalık şart koşulsa da bu faizdir, caiz olmaz.