Fecir | Konular | Kitaplar

Fairliğin Mertebeleri

Fairliğin Mertebeleri



Fairliğin Mertebeleri:

 

Fakr'ın tavsîfiyle ilgili olarak yapılan
târiflerin çeşitliliğini gözönüne alan Gazâlî fakr'ı beş mertebede inceler. Bunu
yaparken malını kaybeden bir kimsenin misalini ele alır ve eğer o adam, bu mala
muhtaç ise kaybettiği bu malına nisbeten fakirdir der. Açıklamasına devam eden
Gazâlî o adamın bu fakirliğinin beş halde olabileceğini söyler. Şöyle ki:

Birinci Hâl:
Muhtaç olduğu bu mal, ona verilse bundan hoşlanmaz, istikrah eder. Kendisini
meşgul edeceğini düşünerek şerrinden korunmak için ondan kaçınır. Onun bu hâli,
malı karşısındaki en üstün hâldir. Buna zühd, kendisine de zâhid denir.

İkinci Hâl:
Bu mala heves etmez. Eline geçecek olsa ne sevinir ne de üzülür. Bu hale rızâ,
sahibine de râzî denir.

Üçüncü Hâl:
Mala kavuşmak, kavuşmamaktan daha iyidir. Bu mala rağbeti olduğu için peşinden
koşmuş değildir, kendiliğinden gelince memnun kalmıştır. Bu kanaattir, sahibine
kaani' denir. Çünkü mevcutla yetinmiş, azıcık bir hevesi olmakla beraber bunun
peşinde koşmamıştır.

Dördüncü Hâl:
Kaybettiği serveti aramaması, acziyeti sebebiyledir. Mala karşı heveslidir,
imkânı olsa peşinde koşup arayacaktır. Buna hırs, sahibine hâris denir.

Beşinci Hâl:
Elinde olmayan servete muhtaç olma hâlidir. Onun temini zarûrîdir. Ekmeği
olmayan aç, elbisesi olmayan çıplak gibi. Buna ızdırâr, sâhibine de muzdar
denir. Bunun teminine hevesi kuvvetli olsa da, zayıf olsa da fark etmez. Fakat
buna heves etmemek pek enderdir.

Bunlar, İmam Gazzâlî'ye göre, fakirin beş
hâlidir ve en üstünü zühd'dür.

Aliyyü'l-Karî der ki: "Fakirlik iftihar
vesilesidir, onunla iftihâr edip övünmekteyim" hadisi bâtıldır, huffâzdan
Askalânî ve başkalarının tasrîh ettiği üzere bunun mûteber bir aslı yoktur.
"Fakirlik küfür olayazdı" hadisi çok zayıftır. Sahîh olması halinde, mânayı
kalbî fakr'a hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya atan, Allah'ın
hükmüne rızâsızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime itiraza sevkeden
fakirliğe hamledilmesi gerekir. İşte bu sebeplerdir ki Rasûlullah (s.a.s.):
"Çok malla zengin olunmaz. Gerçek zenginlik kalb zenginliğidir" (Buhârî,
Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no: 2374)
buyurmuştur.

Bazı âlimler, Rasûlullah'ın fakirlikten Allah'a
sığınmasıyla ilgili rivâyetleri de, aynı şekilde te'vîl ederek: "Bundan maksat
"gönül fakirliği"dir demişlerdir. İbnu Abdülberr ise şunları söyler: "Rasûlullah'ın
istiâze ettiği fakirlik, kefâfın altına düşen fakirliktir, bu durumda kalbî
zenginliği de olmaz. Rasûlullah (s.a.s.)'ın nezdindeki zenginlik kalp zenginliği
idi. Âyet-i kerîmede: "Seni fakir bulup zenginletmedi mi?" (93/Duhâ 8)
buyurulmuştur. Rasûlullah'ın zenginliği kendinin ve ailesinin bir yıllık kût'unu
biriktirmekten öte geçmemiştir. Onun zenginliği kalbinde Rabbine karşı beslediği
güveni idi. (Kulluğu) unutturucu fakirlikten de, tuğyana atıcı zenginlikten de
Allah'a sığınırdı. Bu durumda, fakirlik ve zenginliğin iki mezmûm kutupları
teşkîl ettiğine delil vardır. Bu bâbta gelen rivâyetler belirttiğimiz son
husûsta ittifak eder."