Fecir | Konular | Kitaplar

O'nun Mutluluk Evinin Genel Atmosferi

O



O'nun Mutluluk Evinin Genel
Atmosferi:



 

Allah Rasûlü'nün saâdet hânesinde sürekli bir
haşyet, Allah korkusu tüter dururdu. Allah Rasulü'nün bakışlarını
yakalayabilenlerin, o bakışlarla her zaman cennetlerin imrendiriciliğine veya
cehennemlerin ürperticiliğine ulaşmaları, hatta görüp hissetmeleri mümkündü.
O'nun evinde yaşayanlar, O'nunla uzun müddet beraber kalanlar, O'na bakanlar,
her zaman Allah'ı hatırlardı. İmam Nesaî naklediyor: "Allah Rasulü (sav) namaz
kılarken içinde bir güveç kaynıyor gibi ses duyulurdu." (Nesâî, Sehv 18). O,
daima ağlamalı, kaynamalı bir içle Allah'a teveccüh eder ve namazını öyle
kılardı. Âişe Validemiz kaç defa O'nu Rabbinin huzurunda, başı yerde titreyerek,
irkilerek secde eder vaziyette bulmuştu. (Nesâî, İşretü'n-Nisâ 4)

Tabii ki, O'nun bu hali, ev halkına da müsbet
yönde tesir ediyor, ve terbiye adına onlara çok şey kazandırıyordu. Allah'tan
çok korkan bu Nebiler Sultanı'nın, hanım ve evlatlarında da aynı haşyet, aynı
korku vardı. Çünkü Allah Rasûlü, hep yaşadığını söylüyor ve söylediklerini de
yaşadıklarıyla örneklendiriyordu. İnsanın yaşadığını söylemesindeki tesiri, en
bariz şekli ve en çarpıcı keyfiyetiyle ancak O'nun evinde görebiliriz.
Yeryüzünde mevcut bütün pedagog ve terbiyeciler, bütün terbiye sistemleri adına,
bildikleri ne kadar mâlûmâtları varsa hepsini seferber etseler, insan yetiştirme
adına, o hâne-i saâdetteki, mutlu yuvada, güzel evdeki etkiye ulaşamazlar ve
ulaşamamışlardır da.

Evet, Allah Rasûlü (s.a.s.), yapmak ve anlatmak
istediği şeyleri daha çok, davranışlarıyla temsil ve ifade etmiş, sonra da
davranışlarından dökülen bu şeylere tercüman olmuştur. Allah'a karşı nasıl
haşyet duyulacak, nasıl takvâ ve zühd içinde yaşanacak, secdeler nasıl bir
derinlikle edâ edilecek ve nasıl iki büklüm olunarak rükû yapılacak; gecelerde
nasıl feryad edilecek, Allah Rasûlü bütün bunları evinde yapmış, sonra da,
arkadaşlarıyla sohbetlerinde: "İnsanlar şöyle yapmalıdırlar. Çocuklarına şu
şekilde sahip çıkmalıdırlar. Hak ve hakikate şu denli tercüman olmalıdırlar"
demiş ve dedikleri de hem kendi evinde, hem de dışarıda, hemen hüsn-ü kabul
görmüş ve inanan insanların hayatlarında yankılanmıştır.

Her şeyden evvel O, eşi benzeri olmayan bir baba
ve dedeydi. Hayat adına bize çok basit gibi görünen bu husus, esâsen her insan
için aşılması gereken en zor engel ve engebelerden biridir ve Allah Rasûlü bu
engeli en kolay şekilde aşmış en birinci baba ve dededir. Hem O, öyle evlât ve
torunlar yetiştirmiştir ki, onların sulbünden gelen ne kadar altın halkaya âit
insan varsa, hepsi de insanlığın ufkunda, âdetâ asırlara saçılmış güneşler,
aylar ve yıldızlar gibidirler. Bu husus, sadece Allah Rasûlü'ne has bir
mazhariyettir ki, Cenâb-ı Hak O'nu bu mazhariyette de tek  kılmıştır. İçlerinde
tek bir mürted barındırmayan veya başka bir ifâdeyle, içlerinden tek bir
mürtedin çıkmadığı tek nesil, hem de milyonlara varan sayılarıyla Allah
Rasûlü'nün neslidir.

Nice Hak dostları vardır ki, kendileri çok büyük
olmalarına rağmen, evlerinde yetiştirdikleri evlâtları itibarıyla fevkalâde
fakirdiler. Onların evlâtları veya torunları, azıp sapmış ve şeytanın ağına
takılmışlardır. Günümüzde dahi bunun yüzlerce örneğini gösterip anlatmak
mümkündür. Ancak Allah Rasûlü'nün evlat ve torunlarıdır ki, hiçbirisi
yetiştikleri haneye, o hânenin mâna köklerine ihanet etmemişlerdir. Değil ihanet
etmek, her fırsatta bu cibilli alâkayı göstermiş ve vefa misali olmuşlardır.
Evet, işte bu da yine Allah Rasulü'nün risâletinin bir delilidir ki, insan ne
kadar dâhi de olsa bu ölçüde bir terbiyeci olması kat'iyen mümkün değildir. (F.
Gülen, Sonsuz Nur, c. 1, s. 361 vd.)