Fecir | Konular | Kitaplar

Sınırsız ve Sınıfsız Fetih

Sınırsız ve Sınıfsız Fetih



Sınırsız ve Sınıfsız Fetih:



 

"Mutlak hâkimiyetin sahibi olan Allah yücedir. O
dilediğini yapmaya kaadirdir. O, hem ölümü hem de hayatı, hanginizin daha güzel
davranacağını sınamak için yaratmıştır. O azîzdir, ğafûrdur. Yedi göğü
birbiriyle uyumlu tabakalar şeklinde yaratan da O'dur. Rahmân'ın yaratışında
hiçbir aksaklık göremezsin. Çevir gözünü, bir aykırılık görüyor musun? Yine,
dikkatlice defalarca çevir gözünü, bak. Her bakışın şaşkın ve bitkin bir şekilde
hüsrâna uğramış olarak sana geri dönecektir. Biz, en yakın göğü ışıklarla
donattık ve onları şeytanların anlamsız spekülasyonlarına konu yaptık ve onlara
yakıcı alevden bir azap hazırladık."
(67/Mülk, 1-5)

İnsanın halifeliği eğer evrensel ölçekte ise, o
zaman fetih de evrensel olmak zorundadır. İnsanın evreni keşfi biraz da
kendisini keşfidir. Çünkü insan küçük evren, evren ise büyük insandır. Kâinatla
insan arasında garip ve anlaşılması zor ilişkiler mevcuttur. İnsanın beşerî
boyutuyla kâinat arasındaki ortaklık bilenen bir gerçektir. Kur'an bu gerçeği
sık sık dile getirerek insanın "balçıktan" yaratıldığını vurgular. Bur gerçek
farklı formlarla "topraktan", "kurutulmuş balçıktan", "pişirilimşi balçıktan",
"balçıktan" şeklinde yer alır.

Ancak, balçıktan, değil insanın, en basit bir
virüsün bile hayat bulma ihtimali rakamlara sığmayacak kadar düşüktür (10 üzeri
119776'dır. Bu rakamı okuyacak bilgisiyar yoktur. 119776 tane sıfır yazıp başına
1 ekleyeceksiniz). Bu ihtimal hesabı basit bir virüsün oluşumu içindir. Kaldı
ki, bir insanın oluşumu için bir virüsten çok daha kompleks yapıda olan
hücrelerden yüz trilyonunun bir araya gelmesi gereklidir. Bu ise insan
varlığının tesadüfle değil, ancak Allah'ın varlığıyla açıklanabileceği bir
durumdur.

İnsanın fiziğiyle evren arasındaki ilişkiye ayın
hareketleri ile kadınların âdet halleri arasındaki garip ilişkiyi, renklerin ve
sesin temel birim sayısıyla haftanın sayısı arasındaki uygunluğu, bahar
mevsimiyle kimi psikolojik rahatsızlıklar arasındaki zamanlama çakışmasını
gösterebiliriz.

İnsan psikolojisiyle evren arasındaki ilişkiler
elbet daha karmaşık ve gizemli. Bu meyanda bir İskoç mühtedîsinin yazdığı eserde
okuduğum bir notu burada zikretmek isterim: Kâinatın yaydığı bir enerji var ki,
insan bu enerjiden mahrum kalınca birtakım psikolojik rahatsızlık ortaya
çıkmakta. Prana denilen bu enerjiyi beton engellediği için, modern kentlerin
sâkinleri melankoli, ansiyete, nevroz, depresyon vs. gibi psikolojik
rahatsızlıklar çekiyor.

İnsanın zaman ve mekânla kısıtlı bir evrende
yapacağı yolculuk aklî bir fetihtir. Bir de kalbî yolculuk vardır ki, bu enfüsî
âlemden âfâkî âleme, içkin olandan aşkın olana yapılan bir yolculuktur ve bu
gerçeği en güzel ifâde eden kelime "miraç"tır. Miraç bir fetihti. Âfâkın
kapılarının enfüse açılması. Aşk atıyla aşkına yapılan aşk yolcuğuydu miraç.
Miracı fiziğin sınırlı dünyasıyla açıklamakta ısrar etmek, insanın aşkın
tarafını, yüreğin gücünü görmezden gelmektir. Ki yürek, atom santrallerinin,
yanında yaya kaldığı sınırsız bir güç merkezidir.

Miraç, süflî âlemle ulvî âlem arasındaki
kapıların açılarak insanın rûhânî yolculuğa çıkmasıdır. Hz. Peygamber'in
şahsında, bir insanın ulaşabileceği yüceliği temsil eder miraç. Çamur tarafına
doğru alçaldığında "aşağıların da aşağısına" düşen ve şeytanların dahi kendisine
besmeleyle yaklaştığı bir ifrit, ruh tarafına doğru yüceldiğinde melekleri yolda
bırakan özgün bir varlık. Urûc/yükselik kökünden gelen "mirac",insanın ruh
kutbuna tutunarak kapasitesinin sınırlarına ulaşmasıdır. Miraç, aklın dahi
açıklamakta yaya kaldığı bir aşk termodinamiğiyle sezilebilir. Şüphesiz yakıtı
aşk, biniti yürek, rotası hiç/hep olan bir yolculuktur miraç. İşte bu nedenle
ışık hızı miraç hızı yanında kartala göre kaplumbağanın hızı gibi kalır. Işık
hızından çok daha süratli olan bilincin hızı dahi yetişememektedir ona.

Bir tek mirac'ın hızıyla duânın hızı
kıyaslanabilir. İkisi de aynı yasaya bağlıdır. İşte bu nedenle namaz mü'minin
miracıdır ve namaz bir fetihtir. Dışa doğru değil, öz benliğin kapalı
kapılarını, aşılmaz engellerini aşıp duyuların zincirini kırarak yüreğe doğru
gerçekleştirilen bir fetih. Yüreğe, Kur'an'ın ifâdesiyle "şah damarı"na doğru
gerçekleştirilen bir fetih.

Bu fethin nasıl gerçekleştirileceğini bize
öğreten büyük öğretmen ise Peygamberimiz (s.a.s.)'dir.