Fecir | Konular | Kitaplar

Fethin Araçları

Fethin Araçları



Fethin Araçları:



 

İman, örnek yaşantı, ilim ve ahlâk, güzel söz,
ikram ve iyilik, hoşgörü ve af, adâlet, duâ, namaz ve Kur'an ve yitik farz Emr
bi'l-ma'ruf ve nehy ani'l-münker...

...Bugün, İslâm coğrafyasında yaşayan tüm
müslüman halklar çeşitli tarihî, siyasî ve sosyal nedenlerden dolayı toplumsal
bir hâfıza kaybını yaşamaktadırlar. Bu hâfıza kaybına bağlı olarak kimlik ve
kişilik kaybı toplumumuzu oluşturan bireylerin ortak zaafı haline gelmiştir. Bu
acınılası durumda en büyük pay, hiç kuşkusuz halka rağmen halkın tepesine silâh
zoruyla oturan ya da birilerince oturtulan yönetici elitlerindir. Siyasetçisi,
askeri, bürokratı, aydını ve hormonlu zenginleriyle bu yönetici elit, toplumsal
yozlaşmanın ve kokuşmanın baş müsebbibidir ama tek müsebbibi değildir. Çünkü bu
durumdan en az onlar kadar kendilerine İlâhî mesajı taşıma görevi yüklenen
müslümanlar da sorumludur.

Böylesi bir ortamda inanan her insana ağır
görevler düşmektedir. Samimi mü'minler sorumluluklarının gereğini yerine
getirmek için tanımlamadan tanımayı, yargılamadan yarlığamayı, hüküm vermeden
dâvet etmeyi, infaz etmeden ihsan etmeyi öğrenmek zorundadırlar. Çünkü, en
azından bu topraklardaki câhil kitleler, dinlerini değil sağlıklı kaynaklardan,
tâlî eserlerden bile öğrenmekten mahrum bırakıldılar.

Sistemin projesi "dini olmayan bir halk
yaratmak"tı. Tabii ki bu mümkün değildi ve mümkün olmadığı çok geçmeden görüldü.
Halk dinsiz olmadı, lâkin dinini öğrenmekten mahrum bırakıldığı için dinli de
olamadı. Tek kelimeyle "câhil" oldu. Elbet bu câhiller arasında cesâreti
cehâletinden alıp dine düşman olanlar da vardı. Bunların çoğunluğu "kişi
bilmediğinin düşmanıdır" sözünü doğrulayan tiplerdi. Elbette İslâm'a bilinçli
bir biçimde kin besleyen ve düşman olan azınlık bir gürûhu konumuzun dışında
tutuyoruz.

Geniş câhil kitleler bir yana, dini, bu dinin
dostlarından değil de düşmanlarından öğrenmiş(!) sözkonusu zümreye şiddetle
değil, şefkatle muâmele şarttı. Onlar, bildikleri bir dine değil, bilmedikleri
bir dine birilerinin kafa yıkamaları sonucu ite-kaka düşman edilmiştiler.
Onların düşman oldukları dini öğrendiğiniz zaman şaşakalıyordunuz. Çoğunlukla bu
gibilerin "din" diye düşman oldukları şeyin Allah'ın dini değil "ataların dini"
olduğunu görüyor, bu dine Allah'ın da düşman olduğnu hayretle müşâhede
ediyordunuz. Bu gerçeği onlara söylediğinizde hayret etme sırası onlara geliyor
ve insaf ehli olanlar ana kaynaklarından dini öğrenme sürecine giriyordu.



İlle de hüküm vermek gerekiyorsa, bu hüküm
cehâleti dolayısıyla dine düman edilenlerin dinlerini bu dinin dostlarından
öğrenmeleri temin edilinceye kadar ertelenmeli, eğer hâlâ düşmanlıklarında
direniyorlarsa hüküm o zaman verilmelidir.

Cehâlet zifiri bir karanlıktır. Böylesi bir
karanlıkta göz diye bir organın olması, "görme" eyleminin gerçekleşmesi için
yeterli değildir. Çünkü, görme eylemi ışıksız gerçekleşmez. En az gözün varlığı
kadar ışığın varlığı da gereklidir.
Göz akılsa,
sözkonusu ışık da İlâhî mesajdır. İnsanlık kervanının uzun yürüyüşünde bir yol
kazâsı olan modern zamanların modern bireylerine yapılabilecek en büyük iyilik,
ona hakikatin biricik kaynağını göstermek, onu sanal bir yaşamdan gerçek bir
hayata çağırmaktır. Bunu yapabilme gücü sadece İslâm'a gönül veren insanların
yüreğinde saklıdır. O güç harekete geçtiğinde, yürekleri sağaltan bir hayat
soluğu olacak ve yürek fethi bir kez daha gerçekleşecektir.

[1]                     




 




[1]
Mustafa İslâmoğlu, Yürek Fethi,  s. 31-94,  207-209