Fecir | Konular | Kitaplar

Mekkelilere Mektup Hâdisesi

Mekkelilere Mektup Hâdisesi

Mekkelilere Mektup Hâdisesi:


Bu hâdise hadiste geçtiği için vak'ayı burada
tekrarlamayacağız, değerlendirmesi üzerinde duracağız. Burada şu kadarını
belirtelim: Hâtıb mektubu, Vâkidî'nin kaydettiği üzere Süheyl İbn Amr, Safvân
İbn Ümeyye ve İkrime'ye yazar ve şöyle der: "Rasûlullah, halka gazveye
çıkılacağını ilân etti. Sizden başka bir yere gideceğini zannetmiyorum. Sizin
nezdinizde bir elimin olmasını istedim."

Âlimler, Hâtıb'ın Mekkelilere mektup göndermesi
olayını Hz. Ömer'in ihânetle tavsif ederek, öldürülmesini talep etmesi
karşısında Aleyhissalâtu vesselâm'ın ifâde buyurdukları cümleyi "Başka hiçbir
gazveye katılanlar için vârid olmayan, sâdece Bedir gâzileri hakkında vâki olan
büyük bir beşâret/müjde" olarak tavsif ederler.

Bu beşâret, rivâyetlerde farklı kelimelerle
ifade edilmiştir. Sadedinde olduğumuz rivâyette Rasûlullah "Ama o Bedr'e
katıldı. Ne biliyorsun, belki de Allah Teâla Bedir ehlinin haline muttalî oldu
da ‘Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim' buyurdu" demiştir. İfade
burada terecci (yani ümitlenme) sigasıyla gelmiştir. Ancak Ebû Hureyre
rivâyetinde cezm sigası kullanılmıştır: "Allah Bedir ehlinin haline muttalî
oldu ve dedi ki: ‘Dilediğinizi yapın, Ben sizi mağfiret ettim" (Ebû Dâvud).
Ahmed İbn Hanbel'in Hz. Cabir'den bir rivâyetinde "Bedr'e katılan kimse ateşe
girmeyecektir" buyrulmuştur.

Âlimler "Dilediğinizi yapın" ifadesi
karşısında farklı görüş ileri sürmüşlerdir. Ehemmiyetine binâen kaydediyoruz:
Bir kısmı, bunu şeriatın genel prensibine aykırı bulmuştur. "Çünkü zâhirinde
ibâhe var" demiştir. Bir kısım âlimler de: "Bu geçmişten ihbardır, yani ‘daha
önceki bütün amelleriniz affedilmiştir' demektir" diyerek cevap vermişlerdir.
Bunu şu durum te'yid eder: "Eğer bununla istikbâle ait bir amel kastedilseydi,
mâzi sigasıyla gelmezdi, yani "mağfiret ettim" denmezdi; "Sizi mağfiret
edeceğim" denirdi.

Ancak bu mülâhaza da bazı âlimlerce tenkit
edilmiştir: "Eğer (sırf) geçmişte işlediği günahlar kastedilmiş olsaydı, Hâtıb
kıssasında onunla istidlâl uygun olmazdı. Çünkü, Rasûlullah (s.a.s.), bu cümleyi
Hz. Ömer'i Hâtıb mevzuunda söylediği sözde reddetme maksadıyla ona hitâben
söylemiştir. Bu kıssa ise, Bedir'den tam altı yıl sonra vukua gelmiştir. Öyleyse
hadisten murad, geleceğe bakar. Mâzi sigasıyla gelmesi ise, mübâlağa ifade etmek
içindir, yani "mağfiret olunacağınız o kadar kesin ki sanki mağfiret olunmuş
gibi.." demektir.

Bazı âlimler şunu söylemşitir: "Dilediğinizi
yapın..." cümlesindeki emir sigası "teşrif" ve "tekrim" içindir. Murad da
bundan böyle onlardan sâdır olacak şeylerden dolayı muâheze edilmeyecekleridir.
Onlar böyle bir husûsiyete mazhar kılınmışlardır. Zira onların o savaşta izhar
ettikleri yüce hal, geçmiş günahlarının mahvını gerektirmiş, gelecek günahlarını
Allah'ın affetmesine de ehil olmuşlardır. Yani bu hâdiseden sonra "işlediğiniz
her ne amel olursa olsun affedilmiştir" demektir.

Şu da söylenmiştir; murad, vâki olan
günahlarıdır, vâki oldukça affedilecektir. Şu da denilmiştir: "Bu, onlardan
günah vâki olmayacağının beşâretidir." İbn Hacer, "Bu son görüş tenkit götürür"
dedikten sonra, Kudâme İbn Maz'un örneğini verir. Onun Hz. Ömer zamanında şarap
içtiğini, Hz.Ömer'in ona had tatbik ettğini, bu yüzden onun Medine'den hicret
ettiğini, ancak Hz. Ömer'in rüyasına giren bir zâtın, Hz. Ömer'e onunla musâlaha
etmesini söylediğini, Kudâme'nin Bedrî (Bedir'de cihad edenlerden) olduğunu
kaydeder.

İbn Hacer, hadisten muradın "Bedrîler bir kısım
farzları terketmiş olsalar bile bu sebeple muâheze edilmeyecekleri, günahlarının
"mağfûr olduğu"nun beyânıdır" der. Buna Sehl İbn Hanzeliye hadisini de örnek
gösterir. Orada geceleyin at üstünde nöbet tutan Enes İbn Ebi Mersed el-Ganevi'ye
Rasûlullah: "(Amelinle cenneti kendine) vâcip kıldın. Bundan böyle ameli
terketmenin sana bir günahı yok. (Bu amelin cennete gitmen için kâfidir)"
buyurmuştur. Başka örnek de kaydeden İbn Hacer şu neticeye gider: "Bütün bunlar
şunu iş'âr eder (bize duyurur): "Bazı sâlih amelleri yapan kimse, öylesine çok
sevâba mazhar olur ki bu, pek çok farzları terketmenin günahına mukabil gelir."
Büyük Tâbi'î Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin sadedinde olduğumuz Hâtıb kıssasından
bunu anladığını belirtir, ona muhâlefet eden bazı görüşleri dermeyan ederse de
es-Sülemî'yi haklı gördüğünü ihsas eder.

Ashab hakkında kîl ve kâl ederken bunların
bilinmesinin de gerekli olduğunu, bu maksatla mevzuun uzaması pahasına bu
bilgileri kaydettiğimizi belirterek Hâtıb hakkında bazı tamamlayıcı bilgiler
vermeye devam ediyoruz:

Rasûlullah (s.a.s.) Hâtıb (r.a.)'ı hicretin 6.
yılında Bizans'ın Mısır valisi Mukavkıs'a elçi olarak göndermiştir. Mukavkıs
onu yanına alır. Aralarında şu konuşma geçer:

"Arkadaşından bana haber ver! O gerçekten
peygamber midir?"

"Evet o Allah'ın elçisidir."

"Pekiyi, niye kendini memleketinden çıkaran
kavmine o zaman beddua etmedi?"

"İsa İbn Meryem'in Allah'ın Rasûlü olduğuna
şehâdet eder misin? O niye kavmi onu asmaya kalktığı zaman onlara beddua etmedi
de Allah onu yükseltti?"

"Güzel cevap verdin. Hakîm (hikmetli söz
söyleyen) bir kimsenin yanından gelmiş hakîm bir kimsesin."

Hâtıb'tan memnun kalan Mukavkıs, Rasûlullah'a
bir kısım hediyeler yollar. Kıbtî olan Mâriye ve kardeşi Sîrîn ve diğer bir
câriye, bu hediyeler arasında yer alır. Rasûlullah Mâriye'yi kendisine câriye
yapmış, (sonra onu âzâd ederek nikâhlamış ve) oğlu İbrahim (s.a.s.) ondan
dünyaya gelmiştir. Sîrîn'i Hassân İbn Sâbit'e hibe etmiştir.

Hâtıb (r.a.) hicri 30 yılında 65 yaşında olduğu
halde vefat etmiş, Hz. Osman namazını kıldırmıştır. Şu hadis onun rivâyetidir:
"Kim cuma günü yıkanır, en güzel elbisesini giyer, erkenden câmiye gider ve
imama yakın olursa, bu ona öbür cumaya kadar (küçük günahlar için) keffâret
olur."

[1]



[1]
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 12/246-249