Fecir | Konular | Kitaplar

FİTNE.

FİTNE



FİTNE
 

Arapçada
bazı kelimeler -her dilde olduğu gibi- birden fazla manaya gelebilmektedir.
Türkçede "yüz" kelimesinin farklı anlamları olduğu gibi Arapçadaki "fitne"
kelimesinin de farklı karşılıkları bulunmaktadır.
Fitne, asıl
olarak "altının diğer yabancı madenlerden ayrılması amacıyla kaynatılması işlemi"
için kullanılan bir kelimedir. Kuran'ın birçok ayetinde fitne -kelime köküyle
bağlantılı olarak- müminlerle, inkarcıların veya münafıkların birbirinden
ayrılması için yaratılan imtihanlara verilen isimdir. Bu imtihanların temel
vasfı, içinde saptırıcı unsurları da taşımasıdır. Yani insanın doğru yoldan
sapması veya hidayete tabi olması bu imtihan karşısında gösterdiği tutuma
bağlıdır. Hz. Musa'nın Kuran'da haber verilen duası fitnenin hem saptırıcı hem
de hidayete erdirici yönü olduğunu göstermektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Musa,
belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları
da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin,
onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin
yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin deneme (fitne)nden
başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin.
Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en
hayırlısısın." (Araf Suresi, 155)
Dünyanın bir
imtihan yeri olduğu ve insanların imanlarının mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok
ayetinde hatırlatılmaktadır:
İnsanlar, (sadece)
"İman ettik" diyerek, sınanmadan (fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı
sandılar?
Andolsun,
onlardan öncekileri sınadık (fitneyle denedik). Allah, gerçekten doğruları da
bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)
Diğer bir
ayette de fitnenin iki türlü olacağı bildirilmiştir:
Her nefis ölümü
tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek (fitneye tabi tutarak)
imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
İnsanın çok mal
sahibi olması ve birçok nimetle donatılması, Kuran'a göre hareket ettiği
takdirde onun Allah'a yaklaşmasına vesile olur. Ama övündüğü ve sahip
olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarf etmediği takdirde doğru yoldan
sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal fitnesine kapıldı", "mal fitnesine" düştü
tabiri kullanılır. Bu kişi imtihanı kaybetmiş ve ahirette "hüsrana
uğrayanlardan" olma noktasına gelmiştir.
Aynı şekilde
başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini, ailesini kaybetmesi gibi
durumlar da fitneye örnek verilebilir. Ancak insan burada isyan ettiği,
umutsuzluğa ve üzüntüye kapıldığı takdirde, fitne onun imanının zayıf olduğunu
ortaya çıkarmış olur.
Mümin ise her
türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her türlü olay karşısında Allah'tan
razı olur, en büyük sıkıntıyı bile tevekkülle karşılar. Dünyaya ait hiçbir değer
onun kalbinde yer tutmadığından bunların kaybından veya elden çıkmasından üzüntü
duymaz. Bu ruh halinin Allah'ın rızasını kazanabilmek için en uygun olduğunu
bilir.[1]




 





[1] Harun
Yahya, Kur'an'da Temel Kavramlar, Vural Yayınları: 18-19.