Fecir | Konular | Kitaplar

Fuhşun (Livâta ve Seviciliğin) Cezâsı

Fuhşun



Fuhşun (Livâta ve Seviciliğin) Cezâsı:



 

Nisâ, 15. âyette fuhşa varan ve bu eylemleri
dört tanık tarafından saptanan kadınların, ölünceye, ya da Allah kendileri
yararına bir yol gösterinceye dek evlerinde tutulup serbest bırakılmamaları
emredilmektedir. Âyetin "fuhşa varan kadınları evlerde tutunuz"
cümlesinden, onların fuhuş yapmalarına engel olmak için evlerde tutulup dışarı
çıkarılmamalarının istendiği anlaşıldığı gibi, nâmuslu kadınların, serbestçe
dışarı çıkıp işlerini görebilecekleri de anlaşılmaktadır.

Nisâ 16. âyette de fuhşa varan iki erkeğe eziyet
edilmesi, tevbe edip uslandıkları takdirde onların bağışlanması emredilmekte ve
Allah'ın tevbeyi çok kabul eden, kullarına çok merhamet eden olduğu vurgulanarak
insanlara acıma ve şefkat ile işlem yapılması öğütlenmektedir.

Müfessirlerin genel kanısına göre hem birinci,
hem de ikinci âyette kast edilen fuhuş, zinâdır. Birinci âyette zinâ eden
kadınların ölünceye dek, ya da Allah onların lehine bir yol gösterinceye kadar
hapsedilmeleri, ikinci âyette de zinâ eden iki kişiden erkeklere eziyet edilmesi
emredilmiştir. Bu âyetlerin bulunduğu Nisâ sûresi 98. sûredir. Daha sonra, iniş
sırasına göre 102. sûre olan Nûr sûresinin; "Zinâ eden kadın ve zinâ eden
erkeğin her birine yüz celde vurunuz, eğer Allah'a ve âhiret gününe iman
ediyorsanız, Allah'ın bu cezâsını uygulama konusunda acıma duygusuna
kapılmayınız. Onların cezâlandırılmasına, bir grup mü'min de tanık olsun."
(24/Nûr, 2) âyeti inerek Nisâ sûresinin belirlediği kadınlara hapis, erkeklere
eziyet cezâlarını kaldırarak hapse çevirmiştir. Evlilerin recmedileceği
hakkındaki hadis ile de bu son âyetin hükmü sadece zinâ eden bekârlara özgü
kılınmıştır. Yani bu âyet de vâhid haber denilen tek veya bir-iki kişinin
aktardığı sözle neshedilmiştir.

Bu akıl yürütmeler, nesihler, tahsisler ve
tebdiller, hep geleneğin Kur'an'a egemen kılınmasından başka bir şey değildir.
Gerçekte her âyetin hükmü yerli yerince durmaktadır. Ne nesih vardır, ne de
tebdil ve tahsis. Ebû Müslim İsfahânî'nin de dediği gibi 15. âyette, "fuhşa
varan kadınlar" çoğul getirilmiştir. Bu, birkaç kadın arasında yapılan bir
eylemi belirlemektedir ki, özneleri: "Vellâtî: Kadınlar" şeklinde çoğul
yapılmıştır. Bu, Arapların "sihâk" dedikleri, bugün sevicilik denilen kadınlar
arası sapık ilişki, yani lezbiyenliktir. Bunu yapan (sahhâka)ların cezâsı, bu
işe engel olmak, nâmuslarını korumak için o kadınların evlerde gözetim altında
tutulmasıdır. Çünkü kadın serbest bırakılırsa yine gidip kendisi gibilerini
bulacak ve onlarla sapık ilişkiye girecektir. Allah'ın, onlar lehine göstereceği
yol da recm olamaz. Çünkü recm, kadının lehine değil; son derece aleyhine bir
cezâdır. Allah'ın onlar lehine göstereceği yol, evlenme yolu, nikâh bağıdır.
Kadın evlenince korunmuş olur, artık böyle sapık ilişkilerden kurtulur.



İkinci âyette işlenen fuhuş, iki erkek arasında
yapılan fuhuştur ki, özneler tesniye müzekker (erkek ikil) kipiyle
getirilmiştir. Öyle ise bu iş de erkek ve kadın arasında geçen zinâ değil; iki
erkek arasında geçen eşcinsel ilişkidir. Bunların da halk içinde eziyet ile
cezâlandırılmaları, böylece uslandırılıp bu işten vazgeçirilmeleri
buyurulmaktadır.

Nûr sûresinde ise "Zinâ eden kadın ve zinâ
eden erkek" diye iki cins ayrı ayrı belirtilmektedir. İşte karşıt cinsler
arasındaki gayri meşrû ilişkinin adı zinâdır. Bunun cezâsı da yüz sopadır.
Caydırıcı olması için bu cezânın, halk arasında uygulanması emredilmiştir.



Bu âyetin hükmü geneldir; zâten başındaki
istiğrak ifâde eden elif-lâm (el) ta'rif harfi, zinâ eden tüm kadınları ve zinâ
eden tüm erkekleri kelimenin kapsamı içine alır. Evli veya bekâr fark etmez.
Âyetin hükmü, evli-bekâr bütün zinâ edenleri kapsar. Zâten evliye de, bekâra da
zinâ cezâsının sadece sopa ile işkence olduğu, zinâ suçuyla suçlanan evli kadına
yapılacak "lian" durumunu açıklayan âyetlerin sonunda açığa çıkmaktadır. Çünkü
kocası tarafından zinâ ile suçlanan kadın, dört defa yemin edip kocasının yalan
söylediğini; beşinci kez de eğer kocası doğru söylüyorsa Allah'ın gazabının
kendi üzerine olacağını söylemesinin, kendisinden azâb cezâsını savacağı
belirtilmektedir (24/Nûr, 8-9). Eğer evli kadının zinâ suçu recm (yani
taşlayarak öldürme) ise, artık buna azâb (işkence) denmez. Oysa âyette "Böyle
şâhitlik etmesi, kendisinden azâbı savar" denmektedir. Demek ki zinâ ile
suçlanan o evli kadının cezâsı recm değil; sûrenin ikinci âyetinde belirtilen
yüz sopa ile işkence etmektir. Ama dört tanıkla tesbit edilemeyen zinâ suçunu
kadının yemin ederek inkâr etmesi, kendisinden bu işkence cezâsını
kaldırmaktadır.

Bu cezânın, evli-bekâr herkese sadece dövme
cezâsı olduğu hakkında, bundan ayrı olarak iki kesin kanıt daha vardır. Biri,
Ahzâb sûresinin 30. âyeti, diğeri de, evlendiği halde zinâ eden câriyenin
cezâsını belirleyen Nisâ 25. âyetinin son kısmıdır. Ahzâb 30'da şâyet Peygamber
hanımlarından biri fuhuş yaparsa ona, diğer kadınlara yapılan işkencenin iki
katı işkence yapılacağı belirtilmektedir. Demek ki evli kadına verilecek fuhuş
cezâsı azâb, yani işkencedir, aksi takdirde recmin iki katı olmaz. Nisâ 25'de de
evlendiği halde zinâ eden câriyeye, diğer evli kadınların cezâsının yarısının
uygulanması emredilmektedir. Eğer evli kadının zinâ cezâsı yüz sopa ise yarısı
elli sopa eder. Ama evli kadının cezâsı recm ise recmin yarısı yoktur. Bütün bu
kanıtlar, Kur'an'ın recmi kaldırdığını ve evli-bekâr, zinâ eden herkese sadece
yüz sopa cezâsını getirdiğini ortaya koymaktadır.

"İman edenler içinde fuhşun/edepsizliğin
yayılmasını isteyenler için dünyada da, âhirette de acı bir azâb vardır. Allah
bilir, siz bilmezsiniz." (24/Nûr, 19)
âyetinde de fuhuş haberlerini, edepsizliği yayanların acı azâba uğrayacakları
vurgulanmakta, böylece nâmuslu insanlar hakkında kötü haberler yaymak
yasaklandığı gibi, müstehcen söz ve yayınlarla edepsizliğin, fuhşun toplumda
yaygınlaşmasına çalışanlar şiddetle uyarılmaktadır." (9)