Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'an-ı Kerim'de Gâlibiyet ve Allah'ın Yardımı

Kur

Kur'an-ı Kerim'de Gâlibiyet ve Allah'ın Yardımı

Kur'ân-ı Kerim'de gâlibiyet ve mağlûbiyetle
ilgili olarak kullanılan "ğ-l-b" kelimesi ve türevleri, toplam 31 yerde geçer.
Yardım ve zafer anlamındaki "nasr" kelimesi ve türevleri ise toplam 158 yerde
kullanılır. Yardımı kesmek anlamında "h-z-l" ve türevleri 3 yerde, başarı
anlamındaki "tevfîk" kelimesi ve türevleri 4, gâlibiyet anlamındaki zafer
kelimesi ise 1 yerde zikredilir.

Yine, konuyla ilgili olarak ve daha çok da
âhirete yönelik "kurtulma, kurtuluş, selâmet ve mutluluk anlamındaki "felâh"
kelimesi ve türevleri toplam 40 yerde zikredilir. Bu kavramın zıddı anlamında
kullanılan, yani zarar, ziyan ve kayıp anlamına gelen "hüsrân" ve türevleri de
Kur'ân-ı Kerim'de 65 yerde kullanılır.

Bilindiği gibi "ğâlib"; yenen, üstün gelen
anlamına gelir. "... Öyle ya, Allah emrine gâliptir. Fakat insanların çoğu
(bunu) bilmezler." (12/Yûsuf, 21). Bu âyette görüldüğü gibi, Kur'an gâlib
sıfatını Allah'a izâfe etmiştir. "Eğer Allah size yardım ederse, artık size
gâlip gelecek kimse yoktur. Ve eğer size yardımını keserse, bundan sonra size
kim yardım edebilir? Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etmeli, sadece O'na
güvenip dayanmalıdır." (3/Âl-i İmrân, 160). Bu âyette gâlibiyetin ancak
Allah'ın yardımı ile mümkün olduğu açıklanmış, O'nun yardımını kestiği durumda
gâlibiyetin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, Kur'ân-ı Kerim'de,
hem Allah'ı gâlib sıfatıyla tanımak ve hem de gâlibiyeti Allah'tan bilmek gereği
açık ifâdelerle yer almıştır. Bu itibarla da Gâlib ismi, Esmâü'l-Hüsnâdan
sayılmıştır.

"(Ey mü'minler!) Yoksa siz, sizden önce gelip
geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi
sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve onlar öylesine
sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihâyet ‘Allah'ın
yardımı ne zaman gelecek?' dediler. İşte o zaman (onlara), ‘Şüphesiz Allah'ın
yardımı yakın' (denildi)." (2/Bakara,
214)

"... Allah'ın huzuruna
varacaklarına inananlar: ‘Nice az sayıda birlik, Allah'ın izniyle çok sayıdaki
birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir' dediler."
(2/Bakara, 249)

"Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında;
‘Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme
karşı bize yardım et' dediler. Sonunda Allah'ın izniyle onları hezîmete uğratıp
yendiler. Dâvud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet
verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah insanlardan bir kısmının
kötülüğünü diğerleriyle def edip savmamasaydı elbette yeryüzü fesâda uğrar,
altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir."
(2/Bakara, 250-251)

"Allah, iman edenlerin dostudur,
onları karanlıklardan nûra/aydınlığa çıkarır. İnkâr edip kâfir olanlara gelince,
onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlıklara götürür. İşte
bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar."
(2/Bakara, 257)

"Allah her şahsı, ancak gücünün
yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı
(şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu
tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük
yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet!
Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize
yardım et!" (2/Bakara,
286)

"(Bedir'de) Karşı karşıya gelen şu
iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda
çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir
bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret
sahipleri için büyük bir ibret vardır."
(3/Âl-i İmrân, 13)

"Onlar (ehl-i kitap) size,
incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size
arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez."
(3/Âl-i İmrân, 111)

"Hani sen (ey Rasûlüm), sabah
erkenden mü'minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın.
-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.- O zaman, içinizden iki bölük bozulmaya yüz
tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü'minler, yalnız Allah'a
dayanıp güvensinler."
(3/Âl-i İmrân, 121-122)

"Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz
halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki
O'na şükretmiş olasınız. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin
melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir? Evet,
siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu
anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sâyede rahatlasın diye
yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır. Allah,
kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece
bozulmuş bir halde dönüp gitsinler diye, size yardım eder)."
(3/Âl-i İmrân, 123-127)

"(Ey mü'minler!) Gevşemeyin, üzüntüye
kapılmayın. Siz eğer (gerçekten) mü'min iseniz (düşmanlarınıza gâlip ve
onlardan) çok üstünsünüzdür." (3/Âl-i
İmrân, 139)

"Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa,
(Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri
biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma, bazen öteki
topluma nasip ederiz.) Tâ ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan
şâhitler edinsin. Allah zâlimleri sevmez."
(3/Âl-i İmrân, 140)

"Nice peygamberler vardı ki,
beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah
yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun
eğmediler. Allah sabredenleri sever. Onların sözleri, sadece şöyle demekten
ibâretti: ‘Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla;
ayaklarımızı (yolunda) sâbit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!'
Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi,) âhiret sevabının
güzelliğini verdi. Allah, iyi davrananları sever."
(3/Âl-i İmrân, 146-148)

"Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı
öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihâyet, öyle bir an
geldi ki, Allah arzuladığınızı (gâlibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa
düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi
oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, âhireti isteyeniniz de vardı. Sonra
Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun
sizi bağışladı. Zaten Allah, mü'minlere karşı çok lütufkârdır.
(3/Âl-i İmrân, 152)

"Eğer Allah size yardım ederse, artık size gâlip
gelecek kimse yoktur. Ve eğer size yardımını keserse, bundan sonra size kim
yardım edebilir? Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etmeli, sadece O'na güvenip
dayanmalıdır." (3/Âl-i İmrân, 160)

"Bir kısım insanlar, mü'minlere:
‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının
onlardan!' dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah
bize yeter. O ne güzel vekîldir!' dediler. Bunun üzerine, kendilerine hiçbir
fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın
rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. İşte o şeytan, ancak kendi
dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan
korkmayın, Benden korkun."
(3/Âl-i İmrân, 173-175)

"Allah düşmanlarınızı sizden daha
iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah
kâfidir." (4/Nisâ, 45)

"Sulh (daha) hayırlıdır."
(4/Nisâ, 128)

"Sizi gözetleyip duranlar, eğer size Allah'tan
bir zafer (nasib) olursa, ‘Sizinle beraber değil miydik?' derler. Kâfirlerin
(zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), ‘Sizi yenip
(öldürebileceğimiz halde öldürmeyip) mü'minlerden korumadık mı?' derler. Artık
Allah kıyâmet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine
asla bir yol vermeyecektir." (4/Nisâ,
141)

"Ey iman edenler! Müminleri
bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık
bir delil mi vermek istiyorsunuz?"
(4/Nisâ, 144)

"... Bir topluma karşı
beslediğiniz kin, sizi tecâvüze, haddi aşmaya sevketmesin! İyilik ve takvâ
(Allah'ın yasaklarından sakınma) üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık
üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir."
(5/Mâide, 2)

"Kim Allah'ı, Rasûlünü ve iman edenleri dost
edinirse (bilsin ki); gâlip olanlar, üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın
tarafını tutanlardır." (5/Mâide, 56)

"Mûsâ, kavmine dedi ki: ‘Allah'tan
yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından
dilediğini ona vâris kılar. Sonuç takvâ sahiplerinindir (Allah'tan korkup
günahtan sakınanlarındır)."
(7/A'râf, 128)

"Hatırlayın ki, siz Rabbinizden
yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim,
diyerek duânızı kabul buyurdu. Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde
olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah
tarafındandır. Çünkü Allah mutlak gâliptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. O
zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi
temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi
birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su
(yağmur) indiriyordu. Hani Rabbin meleklere: ‘Muhakkak ben sizinle beraberim;
haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun
boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına!' diye vahyediyordu. Bu
söylenenler, onların Allah'a ve Resûlüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah
ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır."
(8/Enfâl, 9-13)

"(Savaşta) Onları siz
öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat
Allah attı (onu). Ve bunu, mü'minleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı).
Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin
tuzağını bozar."
(8/Enfâl, 17-18)

"Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını,
(insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar.
Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır.
Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır."
(8/Enfâl, 36)

"Hatırlayın ki, (Bedir savaşında)
siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında
(Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi.
Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa
düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık
bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir
delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir."
Hatırla ki, Allah, uykunda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok
gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münâkaşaya girişecektiniz.
Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir. Allah,
olacak bir işi yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman
onları sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu.
Bütün işler Allah'a döner. Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile
karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin/anın ki başarıya
erişesiniz." (8/Enfâl,
42-45)

"Hani şeytan onlara yaptıklarını
güzel gösterdi de: ‘Bugün insanlardan size gâlip gelecek kimse yoktur, şüphesiz
ben de sizin yardımcınızım' dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü
ve: ‘Ben sizden uzağım, ben sizin göremediklerinizi görüyorum, ben Allah'tan
korkuyorum; Allah'ın azâbı şiddetlidir' dedi.
(8/Enfâl, 48)

"O zaman münâfıklarla kalplerinde
hastalık bulunanlar, (sizin için), ‘Bunları, dinleri aldatmış' diyorlardı.
Halbuki kim Allah'a dayanırsa, bilsin ki Allah mutlak galiptir, hikmet
sahibidir. (Kendisine güveneni üstün ve gâlip kılacak O'dur. Yoksa orduların
sayı ve techizat üstünlüğü değildir)."
(8/Enfâl, 49)

"Eğer onlar barışa yanaşırlarsa
sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir. Eğer sana
hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve
müminlerle destekleyendir."
(8/Enfâl, 61-62)

"Ey Peygamber! Mü'minleri savaşa
teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz (kâfir)e gâlip
gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye gâlip
gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü
hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi
bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye gâlip gelir. Ve eğer sizden bin kişi
olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) iki bin kişiye galip gelirler. Allah
sabredenlerle beraberdir."
(8/Enfâl, 65-66)

"Hiçbir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer
kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını
istiyorsunuz. Oysa Allah (size) âhireti istemektedir. Allah, azîzdir (dostlarını
düşmanları üzerine gâlip kılandır, üstün ve güçlüdür), hakîmdir (her duruma
lâyık olanı hakkıyla ve hikmetiyle bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir)."
(8/Enfâl, 67)

"Onların (müşriklerin) nasıl
(anlaşmaya uyması sözkonusu) olabilir ki! Onlar size gâlip gelselerdi, sizin
hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi râzı
ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan
çıkmışlardır."
(9/Tevbe, 8)

"Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin
ellerinizle azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer
versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifâya kavuştursun."
(9/Tevbe, 14)

"Andolsun ki Allah, birçok yerde
(savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz
size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezîmete uğramaktan kurtaramamıştı.
Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin
geri dönmüştünüz. Sonra Allah, Rasûlü ile mü'minler üzerine sekînetini (sükûnet
ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de
kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezâsıdır."
(9/Tevbe, 25-26)

"Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek
istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla
vazgeçmez. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere
üstün kılmak için Resûlünü hidâyet ve Hak Din ile gönderendir."
(9/Tevbe, 32-33)

"Eğer siz ona (Rasûlullah'a)
yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler
onu, iki kişiden biri olarak (Ebû Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı;
hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir,
diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu
sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı.
Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir."
(9/Tevbe, 40)

"De ki: (Siz bizim için) iki güzellikten
(şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz
de, Allah'ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını
bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte
bekleyenleriz." (9/Tevbe, 52)

"Andolsun Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebur'da
da: ‘Yeryüzüne sâlih/iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık."
(21/Enbiyâ, 105)

"Onlar, sadece ‘Rabbimiz Allah'tır' dedikleri
için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım
insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allah'ın
ismi bol bol zikredilen manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır
giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak sûrette yardım
eder. Hiç şüphesiz Allah güçlüdür, azîzdir/gâliptir."
(22/Hacc, 40)

"İşte böyle. Her kim, kendisine
verilen eziyetin dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir
tecâvüz ve zulüm vâki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım
edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir."
(22/Hacc, 60)

"Allah sizden iman edip sâlih amel işleyenlere
vaad etmiştir: Onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldı, halifeler yaptı, güç ve
iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde hükümran kılıp halifeler yapacak,
güç ve iktidar sahibi kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini
kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir
güvene erdirecektir. Bana kulluk edecekler ve Bana hiçbir şeyi şirk/ortak
koşmayacaklar. Ama kim bundan sonra da nankörlük edip küfre giderse işte onlar,
fâsıktırlar, yoldan çıkanlardır."
(24/Nûr, 55)

"Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar
ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar
(veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp
devrileceklerini pek yakında bileceklerdir."
(26/Şuarâ, 227)

İnsanlardan öylesi vardır ki, ‘Allah'a iman
ettik' der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine
yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah'ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden
bir yardım ve zafer gelirse, andolsun; ‘Biz gerçekten sizlerle birlikteydik'
demektedirler. Oysa Allah, âlemlerin sineleri içinde olanı en iyi bilen değil
midir?" (29/Ankebût, 10)

"Siz ne yeryüzünde ne de gökte
(Allah'ı) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da
bulamazsınız."
(29/Ankebût, 22)

"Elif. Lâm. Mîm. Rumlar
(Hıristiyan Bizanslılar, mecûsî/müşrik İranlılara) mağlûp oldu. Arapların
bulunduğu bölgeye yakın bir yerde. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra
birkaç yıl içinde gâlip geleceklerdir. Onların bu yenilgilerinden önce de sonra
da (eninda sonunda) emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla
sevineceklerdir. Allah, nusretiyle dilediğine yardım eder, dilediğini gâlip
kılar. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. (Bu) Allah'ın vâdettiğidir.
Allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler."
(30/Rûm, 1-6)

"Andolsun ki, biz senden önce
kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller
getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla
vermişizdir. Mü'minlere yardım etmek, onlara zafer vermek de Bize düşer."
(30/Rûm, 47)

"Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vaadi
gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin!"
(30/Rûm, 60)

"Ey iman edenler! Allah'ın size
olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir
rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi
görmekteydi. Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vâdinin üstünden ve
alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa
geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman; İşte orada
iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar:
‘Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! diyorlardı."
(33/Ahzâb, 9-12)

"Allah, o inkâr eden kâfirleri
hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah (ın yardımı) savaşta
müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak gâliptir. Allah, ehl-i kitaptan, onlara
(müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku
düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. Allah, onların
yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı
yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter."
(33/Ahzâb, 25-27)

"Andolsun ki (peygamber olarak) gönderilen
kullarımız hakkında bizim geçmiş sözümüz (vardır): Gerçekten onlar, muhakkak
nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Muhakkak Bizim ordumuz, kesinlikle gâlip
gelenlerdir." (37/Sâffât, 171-173)

"Şüphesiz peygamberlerimize ve
iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şâhitlerin şâhitlik edecekleri günde
yardım eder, zafer veriririz."
(40/Mü'min, 51)

"Yeryüzünde (O'nu) âciz
bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur."
(42/Şûrâ, 31)

"Öyleyse, inkâr edenlerle (savaş sırasında)
karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları ‘iyice
bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun.
Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı
salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer
Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri
birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak
(Allah,) amellerini giderip boşa çıkarmaz."
(47/Muhammed, 4)

"Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a
(Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sâbit
tutar, kaydırmaz."
(47/Muhammed, 7)

"Bu, Allah'ın, inananların
yardımcısı olmasından dolayıdır. Kâfirlere gelince, onların yardımcıları
yoktur." (47/Muhammed, 11)

"Üstün durumda iken gevşeyip
barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla
eksiltmeyecektir."
(47/Muhammed, 35)

"Ve Allah, sana üstün ve onurlu bir zaferle
yardım etsin." (48/Fetih, 3)

"İmanlarını bir kat daha
arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin
orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır."
(48/Fetih, 4)

"Göklerin ve yerin orduları
Allah'ındır. Allah azîzdir, hakîmdir."
(48/Fetih, 7)

"Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına
dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. Allah'ın,
ötedenberi süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik
bulamazsın. Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde
ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah,
yaptıklarınızı hakkıyla görendir."
(48/Fetih, 22-24)

"Allah; ‘Elbette ben ve elçilerim
gâlip geleceğiz' diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, gâliptir."
(58/Mücâdele, 21)

"O, öyle Allah'tır ki, kendisinden
başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet
verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla
yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları
şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel
isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O,
azîzdir/gâliptir, hikmet sahibidir.
(59/Haşr, 23-24)

"Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler
için fitne/deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne galip ve
hikmet sahibi, ancak sensin."
(60/Mümtehıne, 5)

"Allah, yalnız sizinle din uğrunda
savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım
edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zâlimler
onlardır."
(60/Mümtehıne, 9)

"Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var:
Allah'tan yardım ve zafer (nusret) ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele!"
(61/Saff, 13)

"Ey iman edenler! Allah'ın
yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa havârîlere: Allah'a (giden yolda)
benim yardımcılarım kimdir? demişti. Havârîler de: Allah (yolunun) yardımcıları
biziz, demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr
etmişti. Nihayet biz iman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece
üstün geldiler."
(61/Saff, 14)

"... İzzet (şeref, kuvvet ve gâlibiyet)
Allah'ındır, Peygamberinindir, mü'minlerindir, fakat münâfıklar (bunu)
bilmezler" (63/Münâfıkun, 8)

"Rahmân olan Allah'a karşı şu size
yardım edecek askerleriniz hani, kimlerdir? İnkâr eden kâfirler, ancak derin bir
gurur (gaflet ve aldanma) içinde bulunmaktadırlar."
(67/Mülk, 20)

Ve bir hadis-i şerif:
"Bir kavim, zayıf ve yoksuldular, kuvvette ve
sayıda güçlü olanlar onlarla savaştı. Allah Teâlâ, o zayıfları onlara gâlip
kıldı. Onlar da düşmanlarına (kötülük) kastederek onları (büyük zorluklarda)
kullandılar ve onlara musallat oldular. Böyle Allah Teâlâ'ya kavuşacakları güne
kadar Allah'ı kendilerine gazap ettirdiler/kızdırdılar."
(Ahmed bin Hanbel, V/407)