Fecir | Konular | Kitaplar

3- İnsanın Kendisine Karşı Günahı

3



3- İnsanın Kendisine Karşı Günahı:
 
Günahlar, kötü akıbeti bizzat
yapanları ve buna sebep olanları ilgilendirdiğinden, günahkârlar, neticede
bizatihi günahları kendilerine karşı işlemiş olurlar. Bu durum, bazen nefs
kelimesiyle beraber zikredilen tahtânûne (2/Bakara, 187; 4/Nisâ, 107)
kelimesiyle ifade edilirken bu, günah işlemek ve ma'siyet irtikâb etmek
suretiyle nefse zulmü veya azaba maruz bırakmak ve sevabını da azaltmak
suretiyle onun kemaline halel getirmeyi gösterir. Çoğu zaman ise, bu husus
"nefsine zulmetmek" kavramı altında bize sunulur (2/Bakara, 54, 231; 4/Nisâ,
97; 7/A'râf, 24; 11/Hûd, 101 vb.). Öyleyse günah, hangi kategoriye dahil olursa
olsun, onun yıpratıcı tesiri ve sonuçları, zaruri olarak yapanı alâkadar eder.

[1]
 
Kur'an-ı Kerim, insana çok
önem  verir. Mesela, Allah'a karşı yapılacak görevler, insanın gücünün dışında
mütalaa  edilmemiştir.  Allah'a ibadet ve itaat konusunda insandan istenen, gücü
ölçüsündeki şeylerdir. Güçlerinin yetmeyeceği şeylerden insan sorumlu
tutulmazken (2/Bakara, 233, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En'âm,152 vb.); öte yandan da, en
mükemmel hedefe ulaşması için gerekli gayretin sarfedilmesi istenmektedir.
Gücümüzün ve kuvvetimizin,
ödevlerimizin hepsine âdil bir şekilde dağılması esastır. Aktif potansiyelimiz,
hayatın diğer alanları içinde bizi güçsüzlüğe uğratması nokta-i nazarından, 
dar  bir  idealin  hizmetinde  çökertilmemeli ve öldürülmemelidir.
Peygamberimiz'in sünneti, bize şu mesajı iletmektedir: "Üzerinde Rabbinin de
hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, ailenin de. Buna göre sen, her hak
sahibine hakkını ver!" (Buhâri, Edeb 84-86)
Peygamberimiz, birçok vesileyle
bu duruma değinerek, çok uzun süre uykusuz kalmak ve devamlı oruç tutmak gibi
aşırı amelleri kınamış, vazgeçilmesini istemiş veya yasaklamıştır. Mesela, bir
yolculuğu esnasında, bir cemaat ve cemaatin ortasında güneşten korunmaya çalışan
bir adam görür. Bu adamın halini sorduğunda, O'na şöyle cevap verilir: "Oruç
tutmakta!" Hz. Peygamber, hemen şöyle buyurur: "Seferde/yolculukta iken, oruç
tutmak takvadan değildir." (Buhâri, Savm 35) Benzer bir olay da şöyledir: Hz.
Peygamber bir gün, omuzlarına yaslanmış olduğu iki oğlu arasında sallana sallana
giden bir ihtiyar görür. Allah Rasülü, bu adamın halini sorduğunda, cevap
verilir: "Yaya hacca gitmek şeklinde bir adakta bulunmuştu da!"  Bunun üzerine
şöyle buyururlar: "Bu adamın kendisine revâ gördüğü işkenceyi, Allah ona revâ
görmez!" (Buhâri, Umre 58)
Bu tür uyarı ve yadırgamalara
rağmen, Peygamberimiz, kendisini telef edercesine, mesela ayakları şişinceye
kadar gece namazları kılıyor (Buhâri, İtikâf 1) ve bu durum ashap tarafından tam
anlaşılmıyordu. Ashabına verdiği cevapta O, "Allah'a şükreden bir kul
olmasının yadırganmaması gerektiğini ifade ediyordu (Buhâri, Teheccüd
6).
Bu yasaklar ve bunlara rağmen
bu tür davranış özelliklerinden sonra şu tesbiti yapabiliriz: Dinî yaşantısının
yoğunluğunu farklılaştıran bu ruhî hususiyete, dinin sübjektif yönü diyebiliriz.
Buna göre, sadece fizik güç değil; ama manevî kuvvet de insanlar arasında eşit
şekilde dağıtılmamıştır. Bundan neşet eden bir keyfiyet olarak bazı insanlar
için katı ve aşırı olan bir davranış, bazıları için hiç de böyle olmayabilir.

İnsan, kendi
ruhî ve maddî varlığı üzerinde, sosyal çevrede de olduğu gibi, istediği biçimde
davranamaz ve böyle bir tasarruf hakkına da sahip değildir. Hz. Peygamber'in
hadisinde ifade edildiği gibi, nefsimizin meşru haklarını kabul etmemek, ona
yöneltilmiş bir suçtur ve cezası uhrevî âlemde görülecektir. Meşru olmaksızın
canımıza, ruhî ve bedenî varlığımıza yönelteceğimiz herhangi bir suç, ahirette
misliyle cezalandırılacaktır. "Kim dünyada nefsini herhangi bir şeyle
öldürürse, kıyamet gününde de o şeyle azab olunur." (Müslim, İman 176)[2]




 



[1]
Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 309-310. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.



[2]
Sadık Kılıç, Kur'an'da Günah Kavramı, s. 332 ve devamı.