Fecir | Konular | Kitaplar

GİRİŞ.

GİRİŞ XE



GİRİŞ

 

Hacc bilinci veya niçin hac? Hacca gitmenin
nedeni ve bizim hacca gitmemiz neyi simgeliyor? Hacca gitmeli miyiz? Hacca
gitmeden önce hayatımızdaki olması gereken değişiklikler ve ona maddi ve manevi
hazırlığımız nasıl olmalı? Hacca gidip geldikten sonra hayatımızın düzeninde bir
değişim, bir öze dönüş, bir iyileşme olacak mı? Yoksa bazılarımızın İslam'ı hacı
ve hacıların şahsında, karalamasına vesile mi olacağız?

Araçların bu yola gidip geldiği gibi, şuursuzca
bir gidiş-geliş mi olacak? Hacca gidişimiz neyi ne kadar değiştirecek? Ailemiz
ve çevremizde, bize ne gibi saygınlık getirecek? Hacı ağa, hacı teyze veya hacı
abi lakaplı ünvanlar almak için mi bu kadar çaba gösteriyoruz?

Haccı anlatmak ve yazmak başkadır, hac yapıp
dönmek ise çok daha farklıdır. Tarihte nice insanlar yüzyıllar boyunca,
milyonlarca insanın özlemlerinin yurdu, özlemlerinin hedefi Kabe, Allah'ın evi,
Beytu'l-Ma'mur oldu...

Bu hedefe ulaşmak için, her çağda nice nice
insanlar, ağır sıkıntılara katlanmış, nicesi bu yolda ölmüş ve birçoğu da ancak
yoksulluklara göğüs gererek Kabe'ye ulaşmıştır. Hepsi için arzu ve iştiyakların
yeri, özlemlerin bedeli bu küçük dört köşe yapı, Kabe'dir.

Kabe'deki tevhidi mimarlık nişanesi ve imanla
olan insicam yeryüzünün hiçbir yerinde veya hiçbir yapıtında yoktur. Yapılan
araştırmalarda, hacca giden müslümanları en fazla etkileyen yerler ve
menasiklerin başında Kabe gelir.[1]



İhlasla Allah için yapılan bu kutlu seferden
sonra bedenler oralardan dönse bile, gönüller mutlaka Kabe'yle birlikteliğini
sürdürürler. Bedenimiz Kıble'ye ruhumuzla birlikte günde en az beş kez yönelir.



Malcolm X Hacc anılarını ve duygularını şöyle
anlatır:

"Hacca gitmek, görüş açımı alabildiğine
genişletmiştir. Bu gezi, yeni bir anlayış üfledi benim ruhuma. Kutsal Belde'de
geçirdiğim iki hafta içersinde, Amerika'da geçirdiğim otuzdokuz yıl boyunca hiç
rastlamadığım şeylere tanık oldum. Bütün ırkları bütün renkleri tanıdım; hem de
gerçek bir kardeşlik anlayışı içerisinde ! Tek bir yürek gibi çarpan! Tek bir
beden gibi yaşayan! Tek bir varlık gibi ibadet eden! Irk ayrımcıları yok.
Liberaller yok; bu sözcüklerin ne anlama geldiğini, ne işe yaradığını bile
bildikleri yok o insanların. ...Gerçek İslam bana göstermiştir ki, sıyahların
tümünü, birden bir kalemde, silip atmak ne kadar yanlış bir tutumsa, beyazların
tümünü birden, bir kalemde silip atmak da, o kadar yanlış bir tutumdur."

[2]

Bizim için ibadet sıradan yemek ve içmek gibi
fani şeylere hizmet eden sıradan eylemler değildir. İbadet bizim fani hayatımıza
anlam kazandıran ve ebedileştiren en büyük vesiledir. İbadetin sırrında görülen
ve görülmeyen bir çok hikmetler ve dersler vardır. İbadet müslümanın hayatındaki
durağanlığı aktif  hale getirir, tembelik ve ataleti çalışmaya çevirir,
düşüncedeki değişimi pratize eder. Yaradılış gayesine en uygun yakınlaşma
vesilesiyle Rabb'e ulaşmaya çalışır.

Müslümanın yapmakla emrolunduğu her ibadetin
müminin gündelik hayatında çok büyük önem arzeder. Namaz ibadetiyle Rabbiyle
birlikteliğini sürekli kılmak, yaşamına disiplinize etmek, Allah'ın hududu olan,
helal ve harama karşı tavrını denetlemek, Allah'a karşı kulluğunu günde en az
beş kez kırk rekat namaz ve kırk defa fatiha ile teyid etmektir.

Oruc ibadetinin çok önemli iki yönü vardır,
birincisi gün boyu yemeden ve içmekten kaçınarak insanın, yosulların ve açların
hissettiği şeyleri kendi bedeninde hissetmesini; böylece toplumsal sorumluluğun
islami bir yaptırım olarak insan bilincine yerleşmesidir. İkincisi ise;  bir
aylık oruç süresince kişinin kendi nefsini paklaması ve bu yönde kendisini belli
bir sıkı düzen içerisinde günlük hayatı, ibadet hayatı, bir ibadet iştiyaki
içinde yaşamayı öğrenmesidir.

Zekat ibadeti de tıpkı namaz ve oruç gibi bir
türlü arınmadır, müslüman bu ibadetle zihnini ve malını kirlerden, bencillikten
ve israftan arındırır. Zekat ve sadaka müessesinin çalışmasıyla da, toplumsal
bir çok sorunun çözümüne katkıda bulunur. Tüm bu ibadetleri yaparken, vergi
memuruna gönülsüz verilen vergi psikolojisiyle değil de, sırf Allah emretti diye
ihlasla yerine getirmedir.

Hac ibadetinde ise, tabir caizse; bütün
ibadetleri kendi içinde barındırmıştır. Bütün ibadetlerin özü mahiyetinde ve
ahirete hazırlık yapmanın, oraya göçmeye hazır olduğunu söylemenin ifadesidir.
Hac ibadeti, Allah'ı birlemenin ve hiçbir peygamberi ayırdetmeksizin hepsine
imanın, insanlık onurunun ve şerefinin kurunduğunu, gerçek özgürlüğüne
kavuşmayı  ifade eden en büyük göstergedir.

Hac ibadetinde hem namaz, hem malın infakı ve
harcaması, hem hedy (kurban kesmek) hem orucu ve hemde bedenin malla birlikte
menasiklere lebeyk diye itaatı vardır.

Hac ibadetinin tüm menasiklerinde
(vazifelerinde) semboller,  remzler ve işaretler vardır. İhramı giymede;
dünyadan ayrılırken giyilen bir kefen olduğu, Kabeyi tavafta; insanların tevhidi
inanışı bir merkezde toplanmasıdır. Merve ve Safa arasında sa'y yapmada;
Hacer'in gayret ve sa'yı gibi çalışmak ve çaba göstermektir, Arafat ve Müzdelife‘de
vakfeye durmak; Mahşeri an be an hissetme ve huzura varabilme heyacanını
yaşamadır. Nohut tanesi gibi taşlar toplamada ve Mina
'da sırasıyla şeytanı taşlamada; İnsanın
Rabb'ine karşı isyanda, şeytanın davetini reddetmedir, Nefsine teslim
olmayacağının işaretidir. Kurban kesmede; müminin İbrahim (a.s.) gibi Allah'a
dostluğunu ve yakınlığını ispat etme nişanesidir. Tıraş olup ihramdan çıkmak
ise, tekrar dünya nimetlerine dönmenin dünya hayatına yeniden başlamanın, o
büyük günde verilen sözün tutulması ve yapılan tevbe ile istiğfarın gereğini
yapmadır. Tüm bu semboller, yüce şuur ve nişaneler müminin hayatında büyük bir
hicreti gerçekleştirir.

Hac görevi esnasında, sadece maddi bir gözlemle
bakıldığında, kalabalığın ve hacıların bir takım düzensizliğinin dışında ve
bedeni bir yorgunluğun haricinde, manevi hiçbir şey hissedilmeyerek geri
dönülecektir. 

Kendisinin aydın olduğunu iddia eden bir kimse,
Mekke'de biriyle tartışırken kendisini ikaz ettğimizde, buranın Mübarek belde,
kutsal Kabe olduğunu tartışmanın, kavga etmenin caiz olmayacağını
hatırlattığımız zaman ise bize "Kabe'nin kendisi için çok fazla bir mana
taşımadığını sadece milyonlarca insanın gidip görmek istedikleri Arabın
Kabe'sini merak edip buralara kadar geldiğini ve kendisi için Kabe taşlardan
örülü ve siyah örtü ile örtülü bir yapıdan başka bir şey ifade etmediğini"
söyledi.

Evet maddi bir gözle, gönül dünyasına giden
hidayet ışıklarını kalbin tüm pencerelerini kapalı tutan neyi ne kadar
görebilir? Mekke müşrikleri gibi peygamberden gelen davete şöyle karşılık
veriyorlardı "Şayet bu Senin indinde haksa üzerimize taşlar yağdır" diye
kendilerine en büyük beduayı yapıp, Allah'tan kendilerine hidayet vermesini akl
edip istemeleri yerine azaba duçar olmalarını istiyorlardı.

Bu hareket ve bu sözler tamamen doğru yoldan
sapkınlığın ve kör bir inadın bir göstergesidir. Ebu Cehil'in iman etmeyişi
sıradan her hangi bir insanın, iman etmeyişi gibi değildi. Çünkü Ebu Cehil,
Hakkı ve hakka giden yolu, bildiği halde inatkar tavrı ile hidayete gönlünü
tamamen kapatarak şeytanın sesini dinliyordu.
Burada
özellikle üzerinde durmak istediğimiz haccın menasikleri-görevleri değildir. Hac
farizasını yerine getirmek isteyen kardeşlerimize veya hacla ilgili bilgi almak
isteyenlere niçin hacc sorusu üzerinde durmak istedik. Haccın menasikleri
hem müstakil ve hem de tüm fıkıh kitaplarında uzun uzadıya anlatılmıştır. Hacc
bilinci üzerine çok fazla sayıda olmasa bile bazı kitaplar mevcuttur. Bu
çalışmamızda haccın hem menasik ve hem de bu menasiklerin ihtiva ettiği hikmet
ve remzleri aralamaya çalıştık. Elbette haccın hikmetleri ve sırları sadece
bunlardır denilemez, bunlar bizim görmeye çalıştığımız ve irdelemeye güç
bulduğumuz şeylerdir. İnanıyorum ki, gerçek olarak haccın menasiklerinin hikmet
ve sırlarına vakıf olan sadece Allah'tır.

 



[1]
Mehmet Bayyiğit, Sosyo-Kültürel Yönleriyle Türkiye'de Hac Olayı,
Ankara, 1998, s. 138



[2]
Alex Haley, Malkoml X, Çev. Yaşar Kaplan, İstanbul,
1984, s. 685