Fecir | Konular | Kitaplar

Hac; Anlam ve Mâhiyeti

Hac



Hac; Anlam ve Mâhiyeti

 

Hac, İslâm'ın temel ibâdetlerinden biridir.
Arafat'ta belirli vakitte bir süre durmaktan, daha sonra Kâbe-i Muazzama'yı
usûlüne göre ziyâret etmekten (tavâf) ibâret olan ve İslâm'ın
şartlarından/rükünlerinden birisini teşkil eden ibâdettir.

Hac, "h-c-c" kökünden bir masdar olup bir farzın
edâsı, ibâdet amacıyla belirli yerleri belirli günlerde ziyâret edip gerekli
amelleri yapmak demektir. Kur'ân-ı Kerim'in 22. sûresinin adı da "Hacc
Sûresi"dir. 

Hac ibâdeti maksadıyla ziyâret edilecek olan
yerler; Mekke şehrinde bulunan Kâbe, Arafat ve çevresidir. Zamanı ise, hac
ayları diye isimlendirilen; Şevval, Zilkade ve Zilhicce aylarıdır. Hacda her
fiil için özel zamanlar vardır. Ziyaret tavafının, kurban bayramı sabahından,
ömrün sonuna; Arafat'ta vakfenin ise, arefe günü zevalden, kurban bayramı sabahı
şafak sökünceye kadar yapılabilmesi gibi. Diğer yandan bu büyük ziyarete hac
niyetiyle ve ihramlı olarak yönelmek de gereklidir.  

Allah elçisine, "hangi amelin daha fazîletli
olduğu" sorulunca şöyle buyurdu:

"Allah'a ve Rasûlüne iman."

"Sonra hangisi?" denildi.

"Allah yolunda cihad"
buyurdu.

"Sonra hangisi?" sorusuna ise;

"Mebrûr hac"
cevabını verdi.[1]



 "Umre, ikinci bir umreye kadar olan günahlara
keffârettir. Mebrûr haccın karşılığı ise ancak cennettir."[2]



Mebrûr hac; kendisine hiçbir günah karışmayan,
eksiksiz olarak îfâ edilen makbul hac anlamına gelir.     

Amellerin fazileti ile ilgili birbirinden farklı
olan hadisler, Hz. Peygamber'e soru soran muhâtabın durumuna göre verilmiş
cevaplar olarak değerlendirilir. İmam Mâlik'e göre, farz, hattâ nâfile hac,
düşman korkusu olmadıkça (farz-ı ayın olmayan) cihaddan daha üstündür. Ancak
düşman korkusu olursa, cihad, nâfile hactan önde gelir.

Hac ve umre ile, her yıl Kâbe'nin ihyâsı
gerçekleşir. Umre'yi bir yılın veya ömrün herhangi bir gününde îfâ imkânı
vardır. Umre, belirli günlerde yapılabilen hac ibâdetinden daha kolaydır. Hac,
küçük günahlara keffâret olur ve ruhu ma'siyet kirlerinden temizler. Hatta bazı
Hanefî âlimlerine göre, büyük günahları da örter. Mebrûr hac yapanın cennete
gireceğini bildiren hadisle, yine Hz. Peygamber'in şu hadisleri bu konuda önemli
delil teşkil eder:

"Kim hac yapar, bu esnâda cinsî temastan
korunur, çirkin söz ve davranışlardan uzak durursa, annesinden doğduğu gündeki
gibi günahlarından kurtulur."[3]



 "Hac ve umre yapanlar Allah'ın misafirleridir.
O'ndan bir şey isterlerse, onlara cevap verir (duâlarını kabul eder), af
isterlerse onları affeder."[4]



"Allah'ım! Hac yapanı ve hacının kendisine duâ
ettiği kimseleri mağfiret et."[5]



Kadı Iyâz şöyle demiştir: "Ehl-i sünnet, haccın
büyük günahlara, ancak tevbe edilirse keffâret olacağı konusunda görüş birliği
içindedir. Namaz ve zekât gibi Allah'a ait veya para borcu gibi kula ait bir
borcun haccı yerine getirmekle düştüğünü söyleyen bilgin yoktur. Kul hakları
zimmette devam eder. Allah Teâlâ Kıyâmet günü hak sahiplerini, haklarını almak
üzere toplar. Ancak Yüce Yaratıcı'nın bu alacaklılara vereceği birtakım
nimetlerle onları râzı etmesi ve bir ikram olmak üzere borçlulara müsâmaha
göstermesi de mümkündür."

Hac ibâdeti, dünyanın çeşitli yörelerinden,
renk, dil ve ülke ayrımı gözetilmeksizin, milyonlarca müslümanı bir araya
getirir. Tanışıp görüşmelerine, ekonomik bakımdan bütünleşmelerine, düşmanları
karşısında tek saf halinde yardımlaşmalarına zemin hazırlar. Ümmet bilinci
açısından haccın çok büyük rolü vardır. Böylece şu âyetlerdeki mânâ tecellî
eder:

"İnsanları hacca dâvet et ki, gerek yaya olarak
ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vâsıtalarla sana varsınlar. Böylece
onlar, dünyevî ve uhrevî menfaatlerini görsünler ve belli günlerde, Allah'ın
kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken, Allah'ın adını
ansınlar. Siz de onlardan yiyin, yoksula ve fakire yedirin."
(Hacc: 22/27-28)

Hac, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan
mü'minler arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir. İnsanlar, gerçekten eşit
olduklarını birlikte yaşayarak gösterirler. Arap olanla olmayanın, beyazla
siyahın takvâ dışında bir üstünlüğünün bulunmadığı inancı, vicdanlara yerleşir.[6]

 




[1]
Buhârî, Cihad: 1, Hacc: 4, 34, 102; Umre: 1; Müslim, İman: 135, 140; Tirmizî,
Mevâkît: 13, Hacc: 6, 14, 88; Dârimî, Menâsik: 8, Salât: 24, 135.




[2]
Nesâî, Hacc: 3, Zekât: 49, İman: 1; Dârimî, Menâsik: 7, Salât: 135; Tirmizî,
Hacc: 6; Ahmed bin Hanbel, I/387, III/114, 412, IV/342.





[3]
Buhârî, Muhsar: 9, 10; Nesâî, Hac: 4; İbn Mâce, Menâsik: 3; Dârimî, Menâsik:
7; Ahmed bin Hanbel, II/229, 410, 484, 494.




[4]
İbn Mâce, Menâsik: 5.




[5]
İbn Huzeyme, Sahîh; el-Hâkim.  



[6]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.