Fecir | Konular | Kitaplar

Haccetmenin Hükmü ve Delilleri

Haccetmenin Hükmü ve Delilleri



Haccetmenin Hükmü
ve Delilleri:    

 

Alimler, kişinin ömrü boyunca bir kez
haccetmesinin farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Müslümana haccın farz
olduğuna dair, hem Kur'an'da ve hem de Sünneti Seniye'de bir çok açık deliller
vardır. Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır:

"...Oraya gitmeye imkan bulabilen herkesin
Kabe'yi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim inkar ederse,
bilsin ki, Allah hiç şüphesiz alemlerden ganidir, müstağnidir."
(Âl-i İmrân: 3/97)  

"Haccı ve Umreyi Allah için tamamlayın."
(Bakara: 2/196)

"İnsanları hacca çağır, yürüyerek veya binekler
üstünde uzak yollardan sana gelsinler Ta ki, kendi menfaatlerine şahit olsunlar.
Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken,
O'nun adını ansınlar..." (Hacc:
22/27)

Sünnette ise, Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:



"İslam beş esas üzerine kurulmuştur.
Allah'tan başka bir ilah olmadığına, Hz Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resulü
olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ve Kabe'yi
haccetmektir..."[1]



Başka bir rivayeti: Ebu Hureyre şöyle
nakletmektedir:

"Resülullah (s.a.s.) bize hitap ederek şöyle
buyurdu.

"Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, o
halde hac ediniz." Biri sordu:



"Her yıl mı Ey Allah'ın Resulü?" Allah'ın Nebisi
sustu (ve cevap vermedi) Öyle ki, soruyu soran kişi sorusunu üç kez tekrarladı.
Nihayet Peygamber buyurdu:

 "Eğer evet deseydim. Muhakkak o şekilde farz
kılınırdı ve sizin buna asla gücünüz  yetmezdi."[2]

"Şüphesiz Allah size haccı farz kıldı, haccı îfâ
edin."[3]



"Kim bir'den fazla hac yaparsa, bu nâfile hac
olur."[4]



"Hac ve umreyi peşi peşine yapın. Bu ikisi,
körüğün demir, altın ve gümüşün pasını yok ettiği gibi, fakirliği ve günahları
yok eder. Mebrûr haccın sevabı, ancak cennettir."[5]



Ayet ve hadislerde sabit olan hüküm, ömürde
sadece bir kez haccetmenin farz olduğudur. Birden fazla hac ise menduptur. Buna
delil olarak da, Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Kim hac sayısını
arttırırsa, bu nafile yerine geçer."[6]
Alimler, haccı tekrarlamak veya imkan bulanların birden fazla hac etmelerinin
mendub olduğunu söylemişlerdir.

Yukarıdaki, Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği
hadisi şeriften biz müslümanlar olarak, çok büyük dersler çıkarmamız
gerekmektedir. Öncellikle Peygambere karşı nasıl davranmamız gerektiğini
bilmeliyiz. Allah ve Resulünün bizim için uygun gördüğünün dışında başka 
şeylere yönelerek, bunun Allah ve Resulünün hükmüne razı olmamak anlamına
geldiğini bilmemiz gerekir.

Allah bizden, peygambere tam anlamıyla uymamızı,
ona karşı saygıda kusur etmemekte ve onu rahatsız edici sorulardan da bizi
tamamen men etmektedir. Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Size açıklandığında hoşunuza
gitmeyecek olan şeyleri sormayın." (Maide:
5/101)

Bizden önceki kavimlerden Ben-i İsrail gibi,
inen hükümlere itiraz ederek, ümmetin zor durumda kalmasına ve daha öncekinden
fazlaca ağırlaştırıcı hükümlerin gelmesine ve toplumun da buna güç
yetirememesinden dolayı da, Allah'ın azap etmesine sebep olmamamız gerekir.[7]
Şayet Peygamber (s.a.s.) defalarca sorulan soruya karşılık evet her yıl
haccetmeniz gerekir deseydi, bizim durumumuz ne olurdu? Bizden öncekilerin
durumuna düşmez miydik?

Kur'an-ı Kerim, bizden önceki kavimlerin
durumlarını ve helak olma sebeplerini bize bildirmesinin hikmeti ne olabilir?
Bunca kıssalar nedendir? Kur'an bir tarih kitabı mıdır? Kur'an onlardan
bahsederken, bizim de almamız gereken dersler, ibretler veya hikmetler yok
mudur? Veya varsa bunlar nelerdir?

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Eğer
evet deseydim. Muhakkak o şekilde farz kılınırdı ve sizin buna asla gücünüz 
yetmezdi." Bir düşünün her yıl hac ve her yıl aynı yerde buluşma! Elbette
imkanları olanlar için güzel bir şey. Ya gücü olmayanlar ne yapacak? Oraya on
binlerce kilometreler uzakta olup ve her yıl oraya gitmeleri farz olan
müslümanlar ne yapacaktı? Bu kadar malı, bu kadar zamanı nereden bulacaklardı?
Veyahut farz olduğu halde ümmet buna topluca güç yetiremezse ne olacaktı?



Evet onun için Peygamber (s.a.s) susmuş, acele
edene hemen cevap vermemiştir. Peygamberin bu soruya evet dememesi, onun
alemlere rahmet olarak gönderildiğinin açık bir delili değil midir? Ummetini
yapamayacakları, güç yetiremeyecekleri şeylerle sorumlu  tutmaması, onun
ümmetine karşı ne kadar şefkatli olduğunun bir ifadesi değil midir?

Kul olarak bizim yapmamız gereken, Allah (c.c.)
ve Resulünün bize emrettiklerini büyük bir teslimiyetle, harfiyen yerine
getirmektir. İman etmekle teslim olmak arasında fark vardır. Çünkü, teslim
olduğumuzu açıklamakla iman etmemiz arasında da fark vardır.[8]



Bizim bugünkü, hayatımızda farzların ve Allah'ın
ve Resulünün emirleri yerine; bidat, hurafe ve bizim dışımızdaki insanların
kültürleriyle yoğrulmuş gelenek ve göreneklerin baskısı altında kalmıştır.
Onların ahlaki kuralları bizim hayatımızın tüm safhasında geçerli olmaya
başlanmıştır. Toplumun uygun gördüğü şey, İslam'a göre haram kılınmış olsa bile,
insanlarımız bunu alırken, Allah'ın koyduğu kuralı maalesef kulak ardı
yapmaktadırlar.

İslam'da yapılması nafile veya müstahab olan bir
takım şeyler nerede ise, farzın yerine konulmuştur. Örnek olarak namaza ve
ehemmiyetine önem vermeyenler, her nedense bir çok günler ve geceler ihdas
ederek gündüzünü oruçla, gecesini de dua ve zikirle geçirmeye çalışırlar.



Ancak bu daha çok, Hıristiyanlık kültüründen bir
etkilenmedir. Nitekim; Yahudi anlayışı ile, "Allah bize azap edici değildir,
etse bile ancak birkaç gün bizi cehennemine koyar sonrada oradan çıkarır. Çünkü
biz onun oğullarıyız veya seçilmiş kullarıyız" derler. Böylelikle Yahudi ve
Hıristiyanlar, hem Allah'a ve hem de tüm resullerine iftira etmekten de geri
kalmamışlardır.

[9]



Bazı durumlarda birden fazla hac yapmak
gerekebilir. Adak haccı ve bozulan bir nâfile haccı kaza etmek gibi. Bazen hac
haram olur; haram para ile haccetmek gibi. Bazen de mekruh olur; hizmete
ihtiyacı olan ana-babanın  iznini almadan haccetmek gibi. Ebeveyn bulunmayınca
dede ve ninelerden, borcunu ödeyecek başka malı bulunmayan borçlu ve kefilin
alacaklılardan izin almaksızın, hac yapması da mekruhtur. Hanefîlere göre bu
kerâhet, tahrîmendir.

Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, haram para ile
yapılan hac, gasbedilen arâzide kılınan namazda olduğu gibi farz veya ikinci
defa hac yapılıyorsa nâfile olarak sahih olur. Bu kimsenin üzerinden farz veya
nâfile düşer. Hanbelîler ise, haram malla yapılacak hacca icâzet vermezler.
Çünkü bu mezhep, gasbedilen arâzide kılınacak namazı da sahih kabul etmez.

[10]

 




[1]
Buhari, Sahih, Kitabu'l-İman, 1,2 Müslim, Sahih,
Kitabu'l-İman, Tirmizî, İman: 3; Nesâî, İman: 13; 19-22 Bkz. Muhammed
b. Ali b. Muhammed eş-Şevkani, Neylu'l-Evtar Şerh Munteka el-Ahbar
min Ahadissi'l-Ahyar, Beyrut, ts. IV/312




[2]
Müslim, Nesai ve Ahmed
rivayet etmişlerdir.Neylu'l-Evtar, IV/312




[3]
Müslim, Hacc: 412; Nesâî, Menâsik: 1; Ahmed bin Hanbel, II/508.





[4]
Ahmed bin Hanbel, II/508; Nesâî, Menâsik 1.





[5]
Tirmizî, Hac: 2; Nesâî, Hac: 6; İbn Mâce, Menâsik: 3.





[6]
Müslim, Nesai ve Ahmed,
rivayet etmişlerdir. Şevkani, Neylu'l-Evtar, IV/315




[7]
Bakara, 2/67-71




[8]
Hucurat, 49/14



[9]
Mehmet Peker, Hacc Nedir



[10]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.