Fecir | Konular | Kitaplar

Müzdelefe'de Vakfe ve Maş'ari'l-Haram..

Müzdelefe



Müzdelefe'de Vakfe ve Maş'ari'l-Haram

               

Bayram akşamı şafağın sökmesiyle güneşin doğması
arasında Müzdelife'de bir an da olsa bulunmak vâcip, geceyi orada geçirmek
sünnet, Meş'ar-i Haram denen Kuzah Dağı'na gitmek ise müstahaptır.

Müzdelife vakfesi, bir özür sebebiyle terk
edilirse bir şey lâzım gelmez. Çünkü Hz. Peygamber bu vakfeyi yapamayan zayıf
kimselere keffâreti emretmemiştir. Özürsüz terk ise, kurban cezasını gerektirir.[1]



Müzdelife; Arafat ile Mina
 arasında sınırları, Arafat'ın iki yakasından
başlar, Muhassir vadisine kadar uzanır. Arafat'tan Müzdelife'ye kadar uzaklık
mesafesi, 14 km. Müzdelife'den Mina'ya ise 4 km. kadardır. Bu zikredilen
sınırlar içinde, nerede vakfe yapılırsa yapılsın vakfe sahih olur. Hz. Peygamber
şöyle buyurmaktadır: "Müzdelife vakfe yeridir."[2]

Müzdelife'de vakfe yapmanın hükmü ise vacip
olduğu ve haccın rüknü olmadığı hususunda alimler ittifak etmişlerdir.[3]
Bunu yerine getirmeyenlerin, haccı sahih olmakla beraber, vacibin terkinden
dolayı, ceza olarak bir kurban kesmeleri gerekir. Müzdelife'de vakfenin vacip
olduğu hususunda, Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Arafat'tan döndüğünüz zaman Meş'ari'l-Haram
yanında, Allah'ı zikredin." (Bakara:
2/198)

Hz. Peygamber efendimiz de şöyle buyurmuştur:



"Şu namazımıza (sabah namazı) katılan
ayrılıncaya kadar, bizimle vakfe yapan, bundan öncede Arafat'ta gece ve gündüz
vakfede bulunan haccını bitirmiş ve hacla ilgili yasakları sona erdirmiş olur."[4]

Müzdelife'de vakfenin zamanı, cumhura göre
bayram gecesidir, yani Kurban bayramının başlangıç gecesinden sabahına kadardır.
Hanefilere göre ise; Kurban bayramının fecrinin doğuşu ile güneşin doğuşu
arasındaki süredir, demişlerdir.[5]

Arafat'ta öğle ve ikindi namazının cem'i ve
kasrı gibi[6]
akşam ve yatsı namazını hacılar Müzdelife'de cem ve kasr şeklinde kılarlar, bu
şekilde yapılması Hanefilere göre vacip, Şafiilere göre ise sünnettir.

Meş'ari'l-Haram mescidine giderek, orada vakfeye
durmak, güsül abdesti almak, akşam ve yatsı namazını orada cem etmek, geceyi
namaz, tilavet, dua ve niyazla geçirmek; Müzdelife'den taş toplamak, taş
atıncaya kadar telbiye getirmek ve Müzdelife'ye gidiş ve gelişlerde sükünet ve
vakarı korumak sünnettir.[7]          



Burada toplanılacak taşların vasıflarına ve
toplanılması gereken adede dikkat etmemiz gerekir. Kurban bayramının birinci
günü atacağımız, Akabe cemresi için yedi taş, diğer bayram (teşrik) günleri için
de, büyük orta ve küçük olmak üzere her birine, yedi taş ve üç gün süreyle
cemreleri taşlamak için altmış üç adet taş tamamı ise, yetmiş taş toplamamız
gerekir. Bu taşlar, her biri bakla tanesi, ve parmak ucundan daha küçük
olmalıdır.[8]

Taşlama esnasında, müslümanın vakarına yakışır
bir şekilde kimseye eziyet etmeden ve kimseyi kendi taşlarımızla yaralamadan,
cemrelere ulaştıktan sonra atmalıyız. Bazılarının yaptığı gibi, taşları bitince
ellerindeki eşyalarını, özellikle de şemsiyelerini, ayaklarındaki terliklerini
atmaya başlarlar. Şeytan taşlamanın bir simge ve cemrelerin bir sembol olduğunu
unutmamalıyız, İbrahim, İsmail ve Hacer'in o güzel hatıratları ve anılarına
saygı göstermeliyiz, şeytanlara karşı savaş verilen bir cephede,
hareketlerimizle şeytanın yanında, yer almamalıyız.

Müzdelifeye Meş'ari'l-Haram denilmesinin
sebebini Kurtubi şöyle zikreder: "Adem ile Havva'nın burada toplanmaları ve
buraya inmelerinden dolayı, buraya da Müzdelife denildi. Meş'ar alamet ve
işarettir. Çünkü namazın ve haccın öğretisidir. Orada dua etmek, haccın
şiarlarından yani nişanelerindendir.

Bu yerin hürmetinden ve saygınlığından dolayı
da, buraya haram denilmiştir. Müzdelife mıntıkası tamamıyla Meş'ari'l-Haram
sayılır."[9]

Her fırsatta zikrettiğimiz bir hususu, yine
burada zikretmek istiyorum. Haccın bütün menasiklerinin bir takım hikmetleri
vardır, bizim için alınacak çok büyük dersler vardır, bizim şuurlanmamıza vesile
olacak, bizi hidayet yolunda ayağımızı sabitleştirecek ilkeler vardır. Meş'ar'in
çoğulu meşairlerdir. İlkeler, kaideler, belirtiler ve işaretler anlamındadır.



Allah bize "Arafat'tan döndüğünüz
zaman, Meş'ari'l-Haram yanında, Allah'ı zikredin." (Bakara: 2/198)
diye buyuruyor. Zamanımızı yemekle, içmekle, bir türlü bırakıp
vazgeçemediğiz dünyalıklarımızla meşgul olmayı, birbirimizi çekiştirme ve
tartışmaktan Allah'ı anma fırsatını bulamıyoruz. Birbirimize yardımcı ve
birbirimize karşı sabırlı olmamız gerekir ve aksinden ise kesinlikle
sakınmalıyız.

Meş'arda, İslam'ın siması, nuru ve aydınlığı
vardır, Müminin yüreği bu gecede heyecanla doludur, sevgiyle doludur, artık o
hazırlıklıdır, düşmana karşı silahlanmaya, mermiler hazırlanmaya koyulmuştur.

Meşar'da müslümanlık bir kez daha prova edilir,
müslüman kendini tekrar sınamaya tabi tutar, Arafat'ta verdiği sözü yerine
getirmek için meşar yolundadır, Allah'ı anmak için, Peygamber yolunda olmak
için, sahabeyle birlikte peygamber iklimini teneffüs etmek için yoldadır, eli
toprakta gezinir Niçin acaba?

Meş'ar gecesinde, gece karanlık ama gönüller
aydınlık,

Yüzler ve gözler yorgun, saç ve sakallar karışık
ama kalpler ve  ruhlar nurlu,

Meş'ari'l-Haram'da günahtan dolayı af edilmiş ve
yeni bir beyaz sahifeyle dönüşü sağlamaya çalışan hacı, o gecenin karanlığında o
beyaz sayfayı bir daha kirletmemek yeminine şahit olmak için yerden aldığı çakıl
taşları..

Ey Meş'ar'daki çakıl taşları, şeytanın anlına
mermi olacak kutlu savaşın simgeleri, sizi kendime bu gecede dost ve arkadaş
edindim. Yarın güneşin doğuşuyla Mina
'da şeytana ve onun yardımcılarına taşıdığım
hıncımı, kinimi sizin yardımınızla alacağım, sakın bana kızmayın, darılmayın bu
bir savaş,  tevhid uğrunda İbrahimi bir savaş ve bu mücadele teslimiyet yolunda
İsmaili bir mücadeledir.

Meş'ar, Meş'ari'l-Haram'da namaza durmaktır,
Allah'ı anmak, miracına yükselmektir ve ruhun bayramını kutlamaktır; çünkü ruhun
en büyük bayramı, yaratıcının huzuruna aracısız, perdesiz ve vasıtasız varmadır,
dergahına yüz sürmedir, huzurunda eğilip huzur bulmadır.

İleriye baktığın gibi dön ve arkana bak!
Karanlıktır hiçbir şey göremiyorum diyorsun, Gözünün göremediğini, gönlünün
görmesine mani olan tüm perdeleri yırtıp aşarak bak! İman ordusuna, tevhid
yolcusuna, İbrahim'in Hacer'in ve İsmail'in ortak düşmanına karşı, cephesini
paylaşmak için, yollara düşen insan seline bak,

Ne mutlu sana! Ne mutlu bu cihada katılan
Allah'ın erlerine, Allah'ın düşmanına karşı savaş cephesinde bir mermi, bir taş
atana, ne mutlu nefsini yenebilene ve kontrol altına alabilene...

Arafat'tan Müzdelife geçidine akan sel, müminler
ordusudur,

Gönüllerinde iman,

Dillerinde; tekbirler, tehliller, hamd ve
senalar,

Dudaklarında duaları vardır.

Arafat'ta yıkanıp, meş'ara doğru akın edenlerin
alınlarında; makbul haccın, mağfur zenbin, boşa gitmemiş ve karşılığı kat kat
fazlasıyla verilmiş bir ticaretin, müjdelendiği beraat yazısı vardır. Bu ordunun
elinde silahları, mermileri vardır, Torbalarında cemreler için taşları vardır.

Meş'ari'l-Harama inmek burada vakfe yapmak bir
sevinci kutlamaktır. Haccın tamamlandığını korkunun sevince dönüştüğü andır,
Peygamber (s.a.s.) "Ey Urve korkunu sevincine çevir!"[10]
diye emretmiş sahabenin sevince boğulmasını ve onları kurtuluşlarından dolyı
müjdelemiştir.

Arafat'tan Müzdelifeye doğru akan insan seli ve
ben bu insan selinde yürüyorum, sağımda kardeşlerim, solumda kardeşlerim; hiç
birini tanımıyorum, ama hiç biri bana yabancı değil, bu keyifli yarışta, aynı
denize doğru koşan küçük dereler gibiyiz. Kalplerimiz Peygamber sahabelerinin
kalplerinde tutuşan kıvılcımla tutuşmuş, sağımda solumda kardeşlerim, hepsi de
biliyordu ki, varmaları umulan hedefe varmışlar, yüzyılların akışında kalpleri
daralmamış, ufukları küçülmemişti; kendilerine vaadedilen şey, bize vaadedilen
şey bindörtyüz yıl önce çölde parlayan ışığa yüzümüzü çevirdiğimiz sürece
Kabe'de'yiz ve Kabe bizi bekliyor. Rahmet ocağında, Peygamber ikliminde şefaat
bizi bekliyor...

Kabaran dalgaların içinde biri, ülke duygularını
aşıp iman coşkusuyla haykırıyor "Kendini Allah'a teslim eden, bizim
kardeşimizdir!" ve bir öteki cezbeyle karşılıyor bunu Allahu Ekber!
Allahu ekber!.."

Bu ses milyonlarca insanın üstünde, geniş ovada
dalgalar halinde dalgalanıp yeryüzünün her yanına dağılıyor: "Allahu Ekber!"
Bu insanlar şimdi kendi küçük, ölümlü varlıklarının ötesine uzanıp,
göğüslerindeki imanla, bir tek beden halinde açık ufuklara atılıyorlar...
Coşkuları küçük ve gizli dünyalarda kilitli kalamazdı, ayaklanıyor, erginliğin
şafağına uzanıyordu. Bu gerginlik içinde insan artık Allah'ın bahşettiği
aydınlığın, görkemin yolunda yürüyordu: Her adımı sınırsız bir özleme doğru,
sevinç üstüne sevinç; her adımı hikmet ve özgürlük...[11]

 

 



[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.



[2]
Müslim, Sahih, no, 149; İmam Malik, Muvatta,Hac,
no:166 




[3]
Kurtubi, Ahkam, II/425



[4]
Ebu Davud, Sünen, no: 1950; Tirmizi, Sünen,
Hacc: 57. no: 891; Nesai, Sünen, Menasik, 211, İbn Mace,
Sünen, no: 3016




[5]
Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IV/63



[6]
Namazın kısaltılmasına kasr, iki namazın birleştirilmek suretiyle, birlikte
kılınmasına da cem' denilir. Namazı vakti dolmadan diğer bir namazdan sonra
kılmaya takdim, başka bir vakte erteleyerek diğer bir namazdan sonra kılmağa
te'hir denilir.



[7]
Kurtubi, Ahkam., II/423



[8]
Zuhayli, IV/64



[9]
Kurtubi, Ahkam,  II/421



[10]
Teberani, Mecma' III/264



[11]
Muhammed Esed, Mekke'ye giden yol, Terc. Cahit Koytak,
İstanbul, 1998, s. 417; Mehmet Peker, Hacc Nedir?