Fecir | Konular | Kitaplar

Âhiret; Anlam ve Mâhiyeti

Âhiret



Âhiret; Anlam ve Mâhiyeti

 

Âhiret, kelime olarak Arapçada son,
diğer, sonra gelen demektir. Âhiret, dünya hayatını takip eden, ona benzeyen
yönler olduğu kadar, benzemeyen yönlerin de olduğu daha değişik ve ölümsüz bir
hayattan, ebediyet âlemine ait çeşitli merhaleler ve hallerden ibarettir. "Yakîn"
ise, gerçeğe uygun ve herhangi bir şüphe ile ortadan kalkmayacak şekilde şek ve
şüpheden uzak olan sabit ve kesin bir inanış, şüphe karışmayan kesin bilgi
demektir.

Âhiret inancı, Allah'ın varlığını
kabul eden hemen hemen bütün din ve düşünce sistemlerinde (tabii bu arada
hıristiyanlık ve yahudilikte de) mevcuttur. Kur'an'da Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf,
Musa, İsa ve diğer peygamberlerin kendi ümmetlerine âhiret akidesini telkin
ettikleri ifade edilir.[1]



‘Ahiret',
ahir kelimesinin dişil şeklidir ki, son, sonra olan demektir. Evvel (ûla)
kelimesinin karşıtıdır. 

‘Ahiret'
kavram olarak, öbür dünya, ölümden sonraki hayat demektir. Kur'an'da çok sık yer
alan bu kavram, bazen ‘yevmü'l ahira-ahiret günü', ‘darü'l ahira-son   yerleşim
yeri' şeklinde, ifade edilmektedir.

Dünya
hayatı için ilk (ûla), ölümden sonraki hayat için ise ‘ahiret (son hayat)'
denmiştir. Bu anlamda dünya, yakın ikamet yeri, ‘ahiret' ise son ikamet yeridir.
Kur'an, ‘ahiret' kamramını sık sık dünya kelimesi ile birlikte kullanmaktadır.



Her ikisi
arasında sıkı bir ilişki vardır. Ahiret dünya hayatını takip eden, ama ölümsüz
bir hayatın adıdır. Bir başka deyişle ‘ahiret', dünya hayatının sonuçlarının
alınacağı, dünya hayatının değerlendirileceği zamandır. Kelime anlamı yönunden,
sonradan gelen olduğu için, insanın ölümüyle başlayan bir hayattır diyebiliriz.



İslâma göre,
hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Günün birinde tıpkı
diğer canlılar gibi dünya hayatının tümü sona erecek, yani Kıyamet
gerçekleşecektir. Kur'an bir taraftan Kıyametin mutlaka olacağını vurgularken,
diğer taraftan da bu olaydan sonra başlayacak ‘ahiret hayatına' ilişkin
sahneleri gözler önüne sermektedir.

Dünyanın
ölümü ‘zelzele saati'[2],
‘Kıyamet günü'[3]
adıyla anılır. O gün gelince İsrafil isimli melek ‘Sûr' denen bir alete
üfleyecek ve Kıyamet saati başlayacak. Sûr'a ikinci üfürülüşten sonra insanlar
dirilip 'mahşer' yerinde toplanmaya başlayacaklar.[4]



Kıyamet
olayı olurken gökler yarılacak, güneş dürülecek, denizler kaynayıp kabaracak,
dağlar yürütülecek ve atılmış yün haline gelecek, hem yer hem de gökler şekil
değiştirecek.[5] 



Kıyamet
olayından sonra yeniden diriliş başlayacak ve insanlar hesap vermek üzere
mahşer'de bir araya gelecekler. İnsanlar öldükleri yerden Allah'ın izniyle
kalkacaklar ve belli bir hedefe doğru yürüyecekler.[6]
Bu hedef, yaşanılan hayatın hesabının verileceği haşr olma (toplanma) yeridir.
Yapılanların değerlendirileceği, iyinin ve kötünün ortaya konacağı, ilâhí
teraziyle (mizan'la) amellerin tartılacağı, mutlak adaletin gerçekleşeceği
yerdir.[7]



İnkârcılar
böyle bir günün olmayacağını kabul ederler. Böyle bir zamanın gelmeyeceğine 
inanırlar. Kendi akıllarınca bunu isbatlamaya çalışırlar, hatta bu haberleri
veren peygamberle ve Kur'anla alay etmeye kalkışırlar. Ancak Kur'an kesin
ifadelerle bütün bu olayların olacağını, inkârcıların  reddetmelerinin sonucu
değiştirmeceğini haber veriyor.[8]



Mahşer
meydanında herkes hayatının hesabını verecek. Bu hesap görme işi yazılı
belgelerden olacaktır. Bilindiği gibi Kur'an, insanların yaptıklarının
‘Kiramen-Kâtibín' melekleri tarafindan yazıldığını haber veriyor.[9]
Hesap zamanı melekler tarafından yazılan bu ‘amel defteri'  ortaya konacak ve
ona göre bir değerlendirme yapılacak. Çünkü amel defteri insanın yaptığı her
şeyi içerisine almaktadır.[10]



İlâhí
adalet terazisi ‘mizan'da amellerin tartılmasından sonra, tartısı ağır olanlar,
yani dünyada müslümanca yaşayıp çok sevap kazananlar kurtulacak; tartıları hafif
gelenler, yani dünyada iken inkâr edenler ve Allah'a karşı gelenler hüsrana
uğrayacaklar.[11]



Ahiretteki
kurtuluş (felah); Cennet ve Allah'ın rahmeti, hüsran (zarara uğramak) ise,
Cehennem ve sonsuz üzüntüdür. Cennet, sonsuz nimet ve mükâfat yeri, Cehennem
ise, sonsuz azap ve ceza yeridir. Dünyada iken Allah'ı razı etmeye çalışanlar,
Allah'a teslim olarak salih amel işlemeye çaba harcayanlar, bunun sonucunu orada
mükâfat olarak göreceklerdir. Dünyada iken Allah'ı tanımayan, kendi hevasına
(aşırı istek ve tutkularına) uyarak, Allah'ın emir ve yasaklarını çiğneyenler,
ahireti inkâr ederek sürekli günah işleyenler de bunun karşılığını alacaklardır.
Kim zerre kadar hayr işlerse onun karşılığını, kim de zerre kadar şer işlerse
onun karşılığını görecektir.[12]



Dünyada
iken mü'min olarak iyilik yolunu seçenler sayısız nimet içinde olurlar.[13]
Dünyada mü'minlerle alay edip, günah işlemeye devam edenler ise ceza yerine
gönderileceklerdir.[14]



(Ahiretle
ve oradaki olaylarla ilgili çok sayıda âyet ve hadis bulunmaktadır. Biz bir kaç
örnekle yetiniyoruz.)

Kur'an
Ahiret gününe ‘Din Günü' de diyor. Yani karar günü, insanlar hakkında kesin
hükmün verileceği, hesapların görüleceği gün demektir.[15]



         

 





[1] bkz.
12/Yûsuf, 101; 19/Meryem, 33; 20/Tâhâ, 55; 26/Şuarâ, 81-102; 71/Nuh, 17-18.
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.





[2]
Hacc: 22/2.





[3]
Kıyame: 75/1.





[4]

Zümer: 39/68. Nebe: 78/17-18.





[5]
İbrahim:
14/48. Tekvir: 81/1-3. İnfitar: 82/1-3. Karia: 101/1-5. v.d.





[6]
Kamer: 54/6-8.





[7]
Zümer: 39/68.





[8]

Kıyame: 75/5-13. Yasin: 36/78-79. Hicr: 15/25. Hakka: 69/19. Casiye: 45/26.
v.d.





[9]
İnfitar:
82/10-l2.





[10]
İsra:
17/13-14.





[11]
A'raf: 7/8-9.
Karia: 101/6-11. Mü'minûn: 23/102-103.





[12]
Zilzal:
99/7-8.





[13]
Mutaffifín:
83/18-28.





[14]
Mutaffifín:
83/11-17.





[15]
Fatiha: 1/4.
Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 34-35.