Fecir | Konular | Kitaplar

Toplum Hayatında

Toplum Hayatında



Toplum Hayatında:



 

Toplumu meydana getiren, topluma âit
müesseseleri kuran ve işletenler insanlardır. Teker teker insanları eğitmek,
onlara belli mânevî değerleri kazandırmak, aynı zamanda toplumu eğitmek, örnek
bir toplumun temelini kurmak demektir. Temizlik, namaz, oruç, zekât gibi
ibâdetler yanında hac ibâdeti, İslâm'ın genel prensipleri ve ahlâk eğitimi,
"İslâm insanı" denilen prototipi ortaya çıkarmaktadır. Bu insanın hayatı
dünyadaki ile sınırlı değildir. Ona göre dünya, âhiretin tarlası, oraya geçişi
sağlayan kısa bir köprüdür. Bu hayat imtihandır, onu kazanabilmek için vahyin
rehberliğine ihtiyaç vardır. Vahiy, mutlak kemâl, kudret, ilim ve hikmet sahibi
Allah'tan, peygamberleri vâsıtasıyla gelmektedir. Peygamber aynı zamanda
örnektir. Onun ashâbı da örnek nesildir. Gerçek sevginin hedefi Allah'tır. Her
şey, O'nun için, O'ndan diye güzeldir ve sevilir; sevilmeyen, O'ndan
uzaklaşandır, O'ndan uzaklaşmaktır...

Bu inanç ve örneklik içinde eğitim gören,
yetişen insanların meydana getirdiği toplum, karşılıklı sevgiyi, yardımlaşmayı,
dayanışmayı hayat temeli kılan bir toplumdur. Bu toplumun bütün fertleri
kardeştir, eşittir, hürdür, hak sahibidir, saygı ve sevgiye lâyıktır. Bu toplum,
bütün insanlık için de bir rahmet ve ümit kaynağıdır.[1]    
   

İslâm binasının beş temelinden biri olan hac,
Allah'ın rızâsına erdiren ve ümmet birliğini gerçekleştiren mâlî ve bedenî
evrensel bir ibâdettir. Hac, yeryüzünde Allah'a ibâdet edilen ilk ma'bed olan ve
14 asırdır, yüz binlerce câmi ve mescidin mihrapları ve yüz milyonlarca mü'minin
bedenleri ve ruhları ile yöneldiği Kâ'bemizin varlığı sebebiyle emrolunan bir
ibâdettir.

Fânîliğin koyu karanlıklarından ebediyetin
aklığına çıkaran ihrâmı ile, İslâm dini üzerinde yaşanacağının taahhüdü
olan telbiyesi ile, mahşerî ve büyük muhâkemeyi andıran vakfesi
ile, kulluk imzası olan kurbanı ile, bütün kötülükleri ve kaynaklarını
kınamak olan şeytan taşlaması ile İslâm dışı düşünce ve duyguları koparıp
atmak olan saç kesmesi ile ve din gerçeği etrafında pervâneleşmeyi
remzeden tavâfı ile hac, ancak yapıldığı ve yaşandığı zaman
kavranabilecek bir ibâdettir. Ruhları yücelten, melekleştiren ve Allah'ın
rızâsına erdiren bir ibâdettir.

Hac, dünya müslümanlarının yaşadığı her
bucağından yolları Mekke'ye çıkaran İslâm turizmini yaygınlaştıran,
mecbûrileştiren ve böylece mü'minleri evrenselleştiren bir ibâdettir. Hac,
mü'minleri, özellikle 14 asır evveline bağlayan, nûrânî bir köprüdür. Hac, şanlı
Peygamberimiz'in doğduğu, büyüdüğü, Kur'an âyetlerinin nâzil olduğu, İslâm'a
dâvetin başladığı, çile ve ıstırapların çekildiği mukaddes topraklarda, İslâm
inkılâbının nasıl gerçekleştiğini, her bucağı binlerce kudsî hâtıraya müze olmuş
mekânları tanıtarak anlatan bir ibâdettir. Hac, İslâm dinine bağlanarak
yaşayabilmenin köklü bir iman, sönmeyen bir aşk, sarsılmaz bir azim, tükenmez
bir ferâgatla olabileceğini, Ebû Leheblerin, Ebû Cehillerin her devirde
bulunabileceğini ve onlara karşı malı, canı ve cânânı fedâ ederek mücâdele
vermenin lüzumunu öğreten bir ibâdettir.

Hac, İslâm dininin fiiliyatta en güçsüz devrini
yaşarken bile en parlak istikbâle aday olduğunu, cihad neşesini mü'min rûhuna
sindirerek anlatan bir ibâdettir. Çünkü hac bizâtihî cihaddır. Maddî meşakkati
ve mâlî ferâgati ihtivâ eden haccın ihlâslı mü'minler için fazîletli bir cihad
olduğunu Peygamberimiz müjdeliyor.

Hac, çağlar üstü İslâm inkılâbının insanlık
câmiasına hediye ettiği en büyük eşitlik ve birlik kurumudur. Zira hac, dünya
mü'minleri arasında cihanşümul bir râbıta/bağ tesis eden; ırk, renk, dil ve
coğrafya farklarını potasında eriterek mü'minleri eşitlik çizgisinde birleştiren
ve müslümanlar için inanç, gâye ve mekân birliğini gerçekleştiren bir ibâdettir.
Mü'minlerin zencisi ile beyazını, Faslısı ile Almanını, Afganlısı ile İngilizini
ve Türkü ile Acemini ruhlarını arındırarak ihramlar içerisinde birleştiren,
kaynaştıran ve seviştiren hac müessesesinde sıradan insanların tasavvur bile
edemeyeceği gerçek insanlık ve eşitliğin hakikat olduğunu görebilir.

Hac, müslümanların yaşadığı ülkeler arasında
siyasî ve iktisadî birliğin gerçekleştirilmesine ve kültür birliğinin
sağlanmasına ortam hazırlayacak mûcizevî bir kurumdur. Hiç şüphsiz hac vesîlesi
ile her yıl mukaddes belde Mekke'yi müslümanların yaşadığı

ülkeler arası fabrikasyon araç ve gereçlerin
teşhir edilip el değiştirebileceği bir fuar, İslâm toplumlarının kaderiyle
ilgili kararların alınabileceği siyasî bir merkez, dinî ilimlerin ve tecrübî
bilimlerin müzâkere edilebileceği bir ilim şehri haline getiremeyen mü'minler,
İlâhî rızâya erdirecek bir hac yapamazlar. Zira belirtilen faydaların
sağlanılması haccı farz kılan Allah'ın gösterdiği hedeftir:

"(İnsanlar hacca gelsinler de) kendileri için
(çeşit çeşit) faydaları görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanlar üzerine belli günlerde onları kurban ederken Allah'ı zikredip
ansınlar..." (Hacc: 22/28).



Bilinen sayılı günlerde Allah'ın zikredilerek
hac görevlerinin îfâ edilmesinden önce mü'minlerin kendi menfaatlerine tanık
olmaları gereğinin bildirilmiş olması, gerçek haccın ancak bu şekilde
gerçekleştirilebileceğine İlâhî bir işarettir.

Mukaddes hac toplantısının dünya uluslarının
dikkatle izlediği bir ibâdet ve dünyanın siyasî ve iktisadî yapısına etki
edebilecek dinî bir sosyal kurum olamayışı, müslümanların yaşadığı ülkelerin
emperyalist kültürler ile kuşatılmış olmaları sebebiyle haccı
değerlendirememelerinden kaynaklanmaktadır.

Müslümanlar için ulvî bir ibâdet, canlı bir
sevgi ve eşitlik panayırı, bir tarih şuuru ve zevki, sosyal ve iktisadî bir
kongre ve bir cihad olan hac, İslâm dininin tam on dört asırdır aralıksız devam
eden ve kıyâmet gününe kadar da devam edecek olan bir mûcizesidir. Bu mûcizeye
kafa ve gönül gözü ile tanık olmak, tarihî hâtıraların sînesinde yaşayarak
alacağımız güçle hayatımıza atılım gücü ve aşkı kazandırmak için farz olan hacca
gitmeyi her müslüman planlamalı, gerçek anlamda hac yapma imkânları için duâ ve
gayret etmelidir.

[2]
     

 




[1]
Hayreddin Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri, s. 33-43




[2]
A. Rıza Demircan, İslâm Nizamı, Eymen Y. 1/42-45; Ahmet Kalkan, Kur'an
Kavram Tefsiri.