Fecir | Konular | Kitaplar

Hak Verilmez, Alınır

Hak Verilmez

Hak Verilmez, Alınır

Allah, âlemlerin rabbıdır; O, rahmân ve
rahîmdir. Kullarına büyük merhametinden dolayı, onlara sayılmayacak nimetler
vermiştir. Bu nimetlerin bir kısmına temel insan hakları denir. Bunlar, din
emniyeti, nefis emniyeti/can güvenliği, akıl emniyeti, nesil emniyeti, mal
emniyetidir. İslâm, her insanın onurunu, namusunu, özgürlüğünü, dinini, malını,
canını, geçimini ve işini garanti altına alır. Bütün insanlar, doğuştan bu
haklara sahiptir; bu hakları yaratıcıları Allah vermiştir, kimsenin bu hakları
insanın elinden almaya hakkı yoktur.
İslâm'ın dışındaki bütün beşerî
düzenler, bu hakların bir kısmını insanlara lutfediyor gözükürken, kendi
çıkarlarını zedelediğini düşündükleri nice hakları gasbetmektedirler. O yüzden
İslâm'ın dışındaki tüm düzenler ve dünya görüşleri zulüm; bunları uygulayanlar
da zâlimdir. "Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmeyenler, zâlimlerin
ta kendileridir." (5/Mâide, 45). Totaliter rejimlerde kişilere ve gruplara
verilecek, tanınacak hakların belirleyicileri, iktidarı elinde bulunduranlardır.
Onların lutfedip verdikleri alınır ve kullanılır, vermedikleri ise talep bile
edilemez. Demokrasilerde ise, haklar, kanunlarla verilir, kanunlar da halkın
irâdesine dayanır.
Hakk'ın değil de; halkın
irâdesine dayanan sistemin Hak düzeni olamayacağı bir tarafa, iddia edildiği
gibi, kanunların yapılışında olsun, işleyiş ve uygulanışında olsun halk
iradesinin dışında güçler devreye girmektedir. Kurtlar sofrasında dişini
gösterecek kadar gücü olanlar hak alırken, diğerleri avuçlarını yalarlar.
Silâhı, sermayeyi, medyayı, locaları, örgütleri ve iktidarı elinde tutanlar,
aralarında uzlaşarak haklarını (hak etmediklerini) alırken, bunlardan mahrum
olanlar açıkta kalmaktadır. Demokrasilerde de, faşizan ve totaliter rejimlerde
de olduğu gibi hak verilmemekte, gücü olanlar tarafından alınmaktadır. Zulüm
yönüyle temelde beşerî düzenler arasında bir fark yoktur; sadece hakları
paylaşan sınıflar, zâlim ve sömürücü gruplar değişmektedir.
Kâğıt üzerinde kalan, insanları
susturmaya ve kandırmaya yarayan bazı anayasal haklar, uluslararası haklar,
insan hakları evrensel bildirileri, insan hakları kurumları... koyunları belirli
istikamete sürmek için çobanın elinde tutarak sadece göstermekle yetindiği
otlara benzemektedir. Medyanın haktan hukuktan bahsetmesi, bazılarının
nutukları, insan hakları savunucuları(!) da kaval çalan çobanlar, çoban
yardımcıları ve işbirlikçileri.
"İnsanların, inanç hürriyetleri
sınırlandarılamaz, herkesin inandığı gibi yaşama hakkı vardır, herkesin okuma
hakkı ve hürriyeti vardır..." anayasalarda buna benzer daha nice madde vardır
ki, haksızlık/zulüm hak maskesi taksın. Uygulamalar ise... Başörtüsü ile okumak
isteyen, ya da öğretmenlik, doktorluk... yapmak isteyen kızların durumu bile
örnek olarak yeter. Ama egemen güçler (medya, kapitalist sermaye, bürokratlar ve
iktidar) benimsemiş olsa, bunları hak kabul etseydi, başörtülü bayanların kamu
haklarından veya öğrenim haklarından mahrum kalmaları söz konusu olmazdı. Hak
anlayışı ve hakkın hâkimiyeti en azından bu konuda farklı olurdu.
Güçlülerin insafa gelip
müslüman halka haklarını vermelerini bekleyenler, cehennemde köşk bekleyenler
gibidir. "Hukuk devletinin kurumları hakları korur, demokrasi, halkın
yönetimidir, mahkemeler, hâkimler, kanunlar..." mı? Güldürmeyin insanı. Bunlar,
haksızlıkların emniyet sibobudur, barajlarıdır. İç ve dış hukuk konusunda yine
yukarıda sayılan grupların hevâ ve istekleri söz konusudur. Demokrasiler dahil,
bütün beşerî düzenlerde, etkili ve yetkili kimseler, insanların haklarını kendi
hevâlarıyla kanunlaştırmışlar, bunun dışında kimsenin bir hakkını kabul
etmeyecek düzenleme ve yasaklar koymuşlardır; Bu da yetmemiş, eski müşrikler
gibi acıktıklarında elleriyle yapmış oldukları helvadan kanunları/putları
yiyivermişlerdir. Doymayan iştah sahibi oldukları ve helvayı da çok sevdikleri
bilinirse, kendiliğinden bunun sona ereceğini beklemek, kıyameti beklemektir.
İnsanı en iyi tanıyan Rabbimiz,
insana hiçbir ideolojinin veremeyeceği gerçek haklarını vermiştir; kadın-erkek,
Arap-Acem, beyaz-zenci, yönetici-yönetilen, zengin-fakir, soylu-garip... gibi
ayrımların tümünü reddederek. Kula kulluğun her çeşidini, tahakküm, zulüm ve
sömürüyü yasaklayan Rabbimiz, kul hakkını ihlâl etmeyi af kapsamı dışında
tutmuş, insanı yaratıklar içinde en yüce mevkiye yerleştirmiştir. O yüzden,
Allah'ın hudûdunu korumadan, şeriatın emir ve yasaklarını dikkate almadan,
Kur'an ahlâkını tatbik etmeden insan haklarını, kul hakkını savunmak, demogoji
yapmaktan, yapılan zulümleri maskelemekten öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Unutulmamalıdır ki, "hudûdullah" korunmadan "hukukunnâs" korunamaz.
Allah'ın verdiği hakları,
müslümanlardan ve mazlum tüm insanlardan almaya kimsenin hakkı yoktur. Ama,
mazlumların dilenerek haklarını geri alabildiklerini tarih kaydetmez. Hakları
Allah vermiştir. Beşer, hakkın tanımında Hakk'ı ölçü kabul etmediği müddetçe
hakları hak sahibine dağıtamaz/dağıtmaz. Hak verilmez, alınır. Zâlimlerden
hakkı, söke söke almak istiyorsak, Hakk'ın emri doğrultusunda cihad, hem
hakkımız hem görevimizdir.
Unutmamak gerekir ki, "hak"dan
önce "ödev" vardır, sorumluluk vardır. Allah'ın üzerimizdeki haklarını
hatırımızdan çıkarmamalı ve O'na karşı görevlerimizi kuşanarak, emanete ihanet
etmediğimizi isbat etmeli; kulluk bilinciyle diğer kulların haklarına da riâyet
edip, elinden ve dilinden güven duyulan insan olmalıyız. İşte o zaman hak yerini
bulacak, hak ettiğimiz yere Hakkın yardımıyla ulaşacağız. Bâtılı söküp atmak da
bizim kulluk görevlerimizden biri olduğun-dan bâtılı reddetmeyi, bâtılla
mücadeleyi mü'min olmak için olmazsa olmaz bileceğiz.
Hakkı
bâtılın tepesine indiririp, bâtılın beynini darmadağın edeceğini ve böylece
bâtılın yok olup gideceğini belirten (21/Enbiyâ, 18) Allah'tan bu
görevde bizleri memur etmesi, memur ettiğini düşünüyorsak, görev bilincini
kuşanmamız için yardım etmesi duâsıyla...

"Olmak istersen cihande eğer makbûl-i ins ü
cin

Ne kimse senden incinsin, ne sen bir
kimseden incin!"
Allah'ım, bize hakkı hak olarak
göster ve o hakka tâbi olmamız için yardım et!
Bâtılı da bâtıl olarak bize
göster ve bâtılın her çeşidinden kaçınmayı nasib et!

1- Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel
Kavramları, 243 vd.

2- A.g.e. s. 67 vd.

3- Beşir İslâmoğlu, Hak Bâtıl Mücadelesi,
s. 12-17

4- Murtaza Mutahhari, Hakk ve Bâtıl, s.
61-68

5- Beşir İslâmoğlu, s. 61-63

6- M. Beşir Eryarsoy, İslâmî Hareket ve
Problemleri, s. 129