Fecir | Konular | Kitaplar

İsraf; Helâlı Haram Eden Ölçüsüzlük ve Taşkınlık.

İsraf



 
İsraf; Helâlı Haram Eden Ölçüsüzlük ve Taşkınlık
 
Helâl ve temiz yiyeceklerden de
olsa, vücut sağlığını zedeleyecek derecede, oburca, yani israfa kaçan şekilde
yiyip içmek de haramdır. Helâl yiyecekleri harama dönüştüren israf hakkında 
kısa bilgi vermeye çalışalım:
"İsraf"ın kelime anlamı;
herhangi bir işte normal olan sınırı aşmak, aşırı olmak demektir. İhtiyaçtan
fazla tüketmek, gereksiz yere harcama yapmak, savurganlık yapmak gibi anlamlara
da gelir. Her türlü haddi (sınırı) aşmak, insanın ve onun içinde yaşadığı
toplumun dengesini bozar, onları huzursuzluğa götürür. İster yeme içmede veya
harcamalarda aşırılık olsun, isterse davranışlarda aşırılık olsun sonuç aynıdır.
Kur'an-ı Kerim, aşırıya kaçan,
harcamalarında, yeme içmelerinde ve davranışlarında dengeyi kaçıran kimselerin
yaptıklarını hoş görmemektedir. İsraf, sapmaların, bozulmaların, haksızlıkların,
bozgunun kaynaklarından biri olarak gösterilmektedir. Günlük yaşayışında
ellerindeki malı, serveti, imkânları veya parayı gereksiz yere harcayanlar, yeme
ve içmede aşırı gidenler;  sınırı aşanlardır, aşırı gidip dengeyi bozanlardır.

"Ey Âdemoğulları! Her
mescide (gidişinizde) ziynetlerinizi alın (uygun elbise giyin). Yiyin, için;
fakat israf etmeyin. Çünkü Allah müsrifleri (israf edenleri) sevmez." (7/A'râf,
31)
Buradaki ‘israf' hem yiyecek ve
eşya kullanımında aşırılık, hem de Allah'ın koyduğu helâl ve haram ölçüsüne
uymamak anlamındadır. Kendini açlığa ve çıplaklığa alıştırarak veya helâl olan
şeyleri kendine haram kılarak Allah'ı memnun edeceğini sananlar da önemli bir
aldanış içindedirler. Allah, böyle haramı helâl, helâlı haram yapan müsrifleri
(sınırı aşanları) sevmez. Öyleyse insanlar, Allah'ın nasip ettiği helâl
yiyecekleri ve eşyaları kullanacaklar, güzel ve süslü elbiseler giyecekler; ama
israf etmeyecekler, ölçüde ve eşya kullanımında aşırıya kaçmayacaklar. Allah'ın
ölçüsüne göre, süslü elbise giymek günah değil; bilakis helâlı haram, haramı
helâl sayma günahtır.
İsrafın ikinci anlamı
savurganlıktır. Dünya nimetlerini Allah insanlar ve canlılar için yaratmaktadır.
Bu nimetleri kullanma ve yeme arzunu da insanın içerisine koyan yine Allah'tır.
Bunları yemek, içmek veya kullanmak insanın şükrünün bir gereğidir. İnsan
nimetle yiyecek, ama nimeti vereni de bilecek. Savurganlık anlamındaki israf
yasağı çok güzel bir ekonomik dengedir. İsraf, bu dengeyi bozar. Birisi çok
harcarsa, diğerinin hakkına el atmış olur. Herkes gücüne, çalışmasına ve
şartlarına göre nimetlerden yararlanır. Ancak israf edenler bu nimet dengesini
bozarlar.
Kur'an, hem aşırı harcamayı hem
aşırı kısmayı (cimriliği) hoş görmez. İkisi arasında orta bir tutum tavsiye
eder.
"Elini bağlı olarak boynuna
asma (cimri olma). Onu büsbütün de açıp savurma (israf etme). Sonra kınanmış bir
halde oturup kalırsın." (17/ İsrâ, 29)
Peygamberimiz de buyuruyor ki:

"Yiyin, için, sadaka verin
ve giyinin. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah (c.c.)
nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister." (Buhârî,
Libas 1, 7/182; İbn Mâce, Libas 23, Hadis no: 3605, 2/1192;   Nesâi, Zekât 66;
K. Sitte, 16/361)
İnsana emanet olarak verilen
malı saçıp-savurmak, gerekli yerlere harcamamak, insanlar arasındaki ekonomik
dengeyi bozar, kişiler arasındaki kıskançlığı artırır. Cimrilik ise yardım
düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı da engeller; infak ve
sadaka ahlâkını köreltir. Halbuki infak kurumu yakın akrabanın ihtiyaçlarını
karşılamayı temin eder; sadaka kurumu ise insanlardan muhtaç olanları sıkıntıdan
kurtarmayı sağlar.
Mülk aslında Allah'a aittir.
İnsana emanet olarak geçici bir süre için verilir. Malı ve geçimlikleri helâl
yoldan kazanıp helâl yola harcayanlar, Allah yolunda infak edip hak sahiplerinin
haklarını verenler, israf etmeyenler mal konusundaki imtihanı kazanırlar.[1]
İsrafı haram sayan dinimiz, yeme içmede azla yetinmeyi, kanaat sahibi olmayı
teşvik etmiştir.  
 

 




[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 311-312.