Fecir | Konular | Kitaplar

Helâlı Haramlaştırma

Helâlı Haramlaştırma



Helâlı Haramlaştırma:
 
İslâm, Allah'ın hükmünü
değiştiren, bir delile dayanmadan kendi kafalarından helâllaştırma ve
haramlaştırma yapanları, Allah'ın geniş tuttuğu alanı insanoğluna daraltanları
çok ağır bir şekilde suçlamıştır. Hz. Peygamber, bu mutaassıp sapıklığa karşı
her türlü silahı kullanarak savaş ilan etmiş, hükümleri değiştirenleri
kötüleyerek onların helâk olacaklarını haber vermiştir: "Değiştirenler helâk
olmuştur." (Ahmed bin Hanbel; Müslim; Ebû Dâvud). İslâm hanîf (tevhid ve
fıtrat) dinidir. Bunun zıddı şirktir. Helâlı haram kılmak, haramı helâk kabul
etmek de şirk özelliğidir:
"Rabbim buyuruyor ki: ‘Ben
bütün insanları hanîf (tevhid dini, sâlim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim. Sonra
şeytanlar onları dinden saptırdılar. Benim helâl ettiklerimi onlara haram
ettiler, insanlara Bana şirk/ortak koşmalarını söylediler. Oysa o ortaklar
hakkında hiçbir delil indirmemiştim." (Müslim, Cennet 63; Ahmed bin Hanbel,
4/162)
Gerçekten helâlı haram kılmak,
şirktir. Bunun için Kur'ân-ı Kerim, müşrik Arapları, bu şirklerinden,
putlarından ve kendilerine helâl kılınan hubûbât ve hayvanları Allah'ın izni
olmadan haramlaştırdıklarından şiddetli bir şekilde azarlamıştır. Meselâ,
onların yaptıklarından bir tanesi bahîra'yı, sâibe'yi, vasîle'yi ve hâm'ı haram
kılmışlardır. Câhiliyye devrinde müşrikler bir deve beş defa doğursa ve
sonuncusu erkek olsa; o devenin kulaklarını yararlar, ona binmeyi haram sayarlar
ve onu kesilmemek, üzerine yük yüklememek ve sudan yahut otlaktan
uzaklaştırılmamak üzere ilâhları için serbest bırakırlar, tanrılarına adarlardı
ki, buna "bahîra", yani kulağı yarılmış ismini verirlerdi. Yine, bir insan
yolculuktan dönse veya bir hastalıktan kurtulsa bir deveyi serbest bırakırdı ki
buna bahîra gibi "sâibe" ismi verilirdi. Eğer bir hayvan dişi doğurursa; o,
kendilerine âitti. Erkek doğurursa; ilâhlarına âitti. Her erkek, hem dişi
doğurursa "bu kardeşine yetişti" derler, erkeği ilâhları için serbest
bırakırlar, onu kesmezlerdi. İşte bu bırakılana "vasîle" ismi verilirdi. Bir
erkek hayvan yavrusunun yavrusuna aşılarsa; onun için "sırtını korudu" derler ve
ondan sonra o hayvana ne binilir, ne de birşeyler yükletilirdi. Bu tür
hayvanlara da "hâm" ismi verilirdi. Kur'ân-ı Kerim, onların bu türlü haram kılma
hükümlerini reddederek bu dalâlette devam etme sebebi olarak babalarını taklit
etmelerine hiçbir özür kabul etmez:
"Allah bahîre'yi, sâibe'yi,
vasîle'yi, hâm'ı (kulağı yarılan, salıverilen, erkek-dişi ikiz doğuran, on defa
yavrulamasından dolayı yük vurulmayan hayvanların adanmasını) emretmemiştir.
Fakat kâfirler Allah'a karşı yalan uydururlar ve çoğu da düşünmezler. Onlara,
'gelin Allah'ın indirdiği kitaba ve peygambere uyun!' denildiğinde, 'atalarımızı
üzerinde bulduğumuz yol bize yeter' derler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru
yolda olmayan kimseler idiyse?!" (5/Mâide, 103-104)             
"De ki: Allah'ın, kulları
için çıkardığı (yarattığı) zîneti/süsü ve güzel rızıkları kim haram kıldı? De
ki: Onlar, dünya hayatında (kâfirlerle birlikte) mü'minlerindir. Kıyâmet gününde
ise yalnız mü'minlerindir. İşte, bilen bir topluluk için âyetleri böyle
açıklıyoruz. De ki: 'Rabbim sadece açık ve gizli fenâlıkları, günahı ve haksız
yere tecâvüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk/ortak
koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."
(7/A'râf, 32-33).
Hicretten sonra müslümanlar
arasında çok mutaassıp, çok katı, güzel şeyleri kendi nefsine haram kılmak gibi,
acı bir hayata, hıristiyanlıktaki ruhbanlık gibi bir hayata yönelenler oldu.
Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, onları İlâhî sınırda durduracak ve İslâm yoluna
döndürecek muhkem âyetler indirdi:
"Ey iman edenler! Allah'ın
size helâl ettiği temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın, sınırı aşmayın.
Doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez. Allah'ın size verdiği rızıktan temiz ve
helâl olarak yiyin. İnandığınız Allah'tan korkup-sakının." (5/Mâide, 87-88)