Fecir | Konular | Kitaplar

d) Tayyib

d



d) Tayyib:
 
Tayyib lafzı, son derece haz
verici,hoş ve tatlı olduğu için, gönlün çektiği şeyler için kullanılır. Yelkenli
bir geminin istediği şekilde esen rüzgâr (10/Yûnus, 22), iman anlamına gelen
kelime-i tevhîd (14/İbrâhim, 24; 22/Hacc, 24; 35/Fâtır, 10), münbit toprak
(4/Nisâ, 43; 5/Mâide, 6), görkemli bir ağaç (14/İbrâhim, 24-25), göz nûru ve
gönül sürûru bir nesil (3/Âl-i İmrân, 38), verimli, güzel hayat (16/Nahl, 96),
içinde yaşamaktan haz alınan konforlu meskenler (9/Tevbe, 72; 61/Saff, 12),
güzel beldeler (7/A'râf, 58; 34/Sebe', 15) için kullanılmakla birlikte,
genellikle insanın biyolojik ve ruhsal yapısının hoşlanacağı, temiz ve helâl
yiyecekler (2/Bakara, 57, 128, 172, 267; 4/Nisâ, 160; 5/Mâide, 4, 87 vd.) için
kullanılmaktadır.
Tayyib kelimesi, duyuların ve
nefsin kendinden hoşlandığı şey, güzel, tatlı, hoş demektir. Kur'an'da hem
sıfat, hem de isim olarak geçer. "Kadınlardan sizin için tayyib olanı
nikâhlayın." (4/Nisâ, 3). Tayyib kelimesinin zıddı "habîs" kelimesidir.
Habüse fiilinin fâil ismi olan habîs kelimesi, duyularla veya aklen kendisinden
hoşlanılmayan şey anlamına gelir. Tayyib ve habîs kelimeleri Kur'an'da öncelikle
yiyecek ve içecekler için kullanılır. Tayyib olan rızıklar, helâl olan; habîs
rızıklar ise haram olan rızıklardır. Bu konuda (aynen husün ve kubüh meselesinde
olduğu gibi), âlimler arasında ihtilâflar çıkmış ve bazıları rızıklar Allah
helâl kıldığı için "tayyib" ve haram kıldığı için "habîs"tir görüşünü
savunurken; bazıları da (özellikle Mu'tezile ve Şîîler), "tayyib" olanları Allah
helâl kılmış, "habîs" olanları da haram kılmıştır görüşünü kabul etmişlerdir. Bu
ihtilâfın neticesi olarak, fıkıhta hüküm istinbâtı açısından önceki âlimler
kıyâsa yönelirken, diğerleri ise akla yönelmişlerdir. Bunu zamanımızdan bir
örnekle açıklayalım:
Sözgelimi, sigara konusunda bir
hüküm verilecek olursa, "tayyib rızıklar Allah helâl kıldığı için tayyibdir"
görüşünü savunanlar, kıyasa gitme mecbûriyeti duyacaklardır. Çünkü sigara
konusunda Kur'an'da ve Sünnette açık bir nass yoktur. Bu durumda, kıyasa
yönelenler, nelerin niçin haram kılındığını düşünüp illet arayacaklar ve bunun
neticesinde sigara için "haramdır" veya "helâldir", ya da "mekruhtur" hükmünü
vereceklerdir. Yiyecek veya içeceklerin öz vasıfları gereği helâl veya haram
olduğunu savunanlarsa, sigaranın özellikleri, fayda ve zararları üzerinde
duracaklar ve bunun neticesinde bir hükme varacaklardır. Bazı insanlar, abdest
veya namazlarında vesveseye düşerler. Namaz veya abdest amellerinin zâtında ve
belli bir ölçü dahilinde güzelliği düşünülür, yani meseleye Mu'tezile veya
Şia'nın yaklaştığı gibi yaklaşılırsa, bu takdirde, hakikaten ibâdetlerde istenen
seviyeyi yakalamak âdetâ mümkün olmayacak ve herkes ibâdetinin sahih olup
olmadığından şüpheye düşecektir. Fakat, Allah'ın tâyin buyurduğu şart ve
rükünler yerine geldiğinde, o ibâdette güzellik yakalanmış veya o ibâdet, güzel
olmuş olur. Burada "tayyib" olmanın ölçüsü, Allah'ın belirlediği ahkâmı
uygulamaktır.
Tayyib ve habîs kavramlarına,
bir de ilgili Kur'an âyetleri çerçevesinde bakabiliriz: "Ey insanlar;
yeryüzünde bulunanlardan helâl ve tayyib olarak (veya, helâl ve temizinden)
yiyin, şeytanın adımlarını izlemeyin." (2/Bakara, 168)
"Ey iman edenler! Size rızık
olarak verdiklerimizin tayyiblerinden yiyin." (2/Bakara, 172)
"Kendilerine neyin helâl
edildiğini sorarlar. ‘Size tayyib olanlar helâl kılındı' de." (5/Mâide, 4)
"De ki: ‘Allah'ın kulları
için çıkardığı zîneti ve rızıktan tayyib olanları kim haram etti?" (7/A'râf,
32)
"Onlara (Rasûl) tayyib
olanları helâl, habîs olanları haram eder." (7/A'râf, 157)
Verdiğimiz âyetlerin zâhirinden
anlaşılan, Allah'ın ve Rasûlü'nün öz vasıfları gereği tayyib olanları helâl,
habîs olanları haram kıldığıdır. Fakat, Allah ve Rasûlü neyin helâl, neyin haram
olduğunu bildiklerinden, helâl ve haramın bu çerçevede tayyib veya habîs olarak
ilân edildiği de âyetin mefhûmu dışında değildir. Şu halde, bu ihtilâfı şöylece
te'lif etmek kolaydır:                    
Allah, ezelî ilmiyle bazı
şeylerin helâl, bazı şeylerin ise haram olmasına hükmetmiş, sonra helâl
olacaklara tayyib, haram olacaklara habîs vasfı vermiş ve tayyib olanları
insanlara helâl, habîs olanları da haram kılmıştır. Kaldı ki, haram-helâl konusu
da bir imtihan mevzuudur ve insanlar, Allah'ın ahkâmına rağmen kendilerinden
haram ve helâl uyduramazlar. Dolayısıyla, bir şeyin tayyib veya habîs oluşu,
onun helâl ve haram oluşuna bağlıdır.
Yukarıda geçen A'râf 157.
âyetinde de belirtildiği üzere, Rasûl-i Ekrem de neyin habîs, neyin tayyib
olduğunu bilmekte ve o da habîsleri haram, tayyibleri de helâl kılmaktadır.
İnsan, haram veya helâl hükümleri olmadan da habîs ve tayyibi bilebilir, ayırt
edebilir. Ama, bunu her insan yapamaz; fıtraten helâl hükmüyle tayyib ve haram
hükmüyle habîs olanları, ancak, fıtratlarını koruyan ve "habîslerle, günahlarla
kirletmeyen ve tâhir ve mutahher olanlar" neyin tayyib ve neyin habîs olduğunu
bilebilirler. Bu bakımdan, Allah'ın seçip görevlendirdiği kişilerin olmadığı
dönemlerde bu konularda hüküm verecek olan müctehidlerin de hem ılme'l-yakîne,
hem de ayne'l-yakîne ulaşan, fıtratlarını koruyan, kalplerini çeşitli habîsâtla,
günahlarla kirletmeyen kişilerden olması gerekir. Kur'ân-ı Kerim'de belirtildiği
üzere, tayyibler tayyib; habîsler habîs içindir 24/Nûr, 26).
Demek oluyor ki, tayyib olmakla
helâl olmak, habîs olmakla da haram olmak aynı şeydir. Helâlleri kendilerine
haram kılanlar tayyib olanları habîs kabul etmiş olacaklarından, Allah onlara
tayyibâtı da haram kılar:
"Allah'ın size helâl kıldığı
tayyibâtı haram etmeyin." (5/Mâide, 87).
"Yahûdilerden çıkan zulüm
dolayısıyla, kendilerine helâl kılınmış olan tayyibâtı haram kıldık."
(4/Nisâ, 160)
Allah'ın helâllerini helâl,
haramlarını haram kabul edenler tayyib olanlardır ve tayyibler tayyib içindir;
helâllerini haramlaştırıp, haramlarını helâlleştirenlerse müşriktirler,
habîstirler ve habîsler habîs içindir:
"Habîs kadınlar habîs
erkekler, habîs erkeklerse habîs kadınlar için; tayyib kadınlar tayyib erkekler,
tayyib erkeklerse tayyib kadınlar içindir." (24/Nûr, 26).
"De ki: ‘Habîs ile tayyib
bir değildir, aynı olmaz. Habîslerin çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşunuza
gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri, Allah'tan korkun ki
kurtuluşa eresiniz." (5/Mâide, 100).
"İman edip sâlih amellerde
bulunan erkek ve kadınların hayatları tayyib hayattır." (16/Nahl, 97).
Dünya denizinde tayyib rüzgârla
(10/Yûnus, 22) gidenler, yani vahyi kendilerine gemilerinde dümen yapanların
gemileri, oturdukları yerler tayyib meskenlerdir (9/Tevbe, 72) ve bunların bütün
hareketleri, sözleri birer tayyib kelimedir, göğe yükselir; yemişini Allah'ın
izniyle bol ve zamanında verir. Çünkü tayyib bir toprakta ve tayyib bir
memlekettedir.
"Tayyib memleketin bitkisi
Rabbinin izniyle çıkar; habîs olandan ise yararsız bitkiden başkası çıkmaz."
(7/A'râf, 58).
"Tayyib kelime tayyib ağaç
gibidir; kökü sâbit, dalları göktedir. Yemişini her vakit Rabbinin izniyle
verir. Habîs kelime habîs ağaç gibidir; gövdesi yerden koparılmış, kararı
yoktur." (14/İbrâhim, 24-26)
Tayyib hayat sürenlerin
canlarını melekler tayyib olarak alırlar ve kendilerine "Selâm size,
yaptıklarınıza karşılık cennete girin' denilir." (16/Nahl, 32). Tayyib
mü'minler topluluğu içinde nifak habâsetiyle kirli habîsler de bulunabilir ve
Allah mü'minleri böyle karışık bir durumda bırakmaz; çeşitli imtihanlarla
tayyibleri habîslerden ayırır: "Allah mü'minleri üzerinde bulunduğunuz halde
bırakacak değildir, tayyibi habîsten ayıracaktır." (3/Âl-i İmrân, 179). Bu
ayırma işlemi, kabre kadar her dönemde ve her yerde sürecektir.[1]
                        
 

 




[1]
Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, Nil Y. s. 259-262.