Fecir | Konular | Kitaplar

Estetik ve Müslüman Sanatçı

Estetik ve Müslüman Sanatçı

Estetik ve Müslüman Sanatçı:

Estetiğin başlıca konularından
biri olan "güzellik" ise, temel prensibini kısaca açıklamaya çalıştığımız
estetiğin asıl hedeflerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat İslâm
sanatlarında (daha doğrusu, müslümanların sanat eserlerinde) "güzellik"
meselesi, Batı kaynaklı objektivist ve sübjektivist estetiklerin anladığı mânâda
güzellik değil; "mutlak güzellik"tir ve mutlak güzelliğin görünen âlemdeki
içkinliğidir. Müslüman sanatçı için, sözgelişi gül, kendiliğinden güzel olmadığı
gibi, bizim onda kendimizi yaşamamız da değildir. Gülün güzelliği, Allah'ın
"cemâl" sıfatının ondaki tezâhürüdür. Batı kaynaklı bazı estetik teorilerinin
kavram çerçevesinde yer alan "çirkinlik", bu estetiğin konularının tamamen
dışında kalır. Çünkü çirkinlik, itibârîdir; başka bir deyişle, güzellik mutlak
olduğuna göre, çirkinlik yoktur.
Sanatçının görevi, güzelliği
kaynağında yakalamak, yani görünenlerin temelinde bulunanı araştırmaktır. Bu
bakımdan dış dünyanın yerine benzerini geçirmek gibi bir kaygının tamamen
dışında, sanatçının kendi ferdiyetinden de bağımsız bir arayıştır sanat.
Sanatçı, bu çerçevede güzelliği yaratan değil; keşfeden adamdır. Çünkü sanat,
zaten var olan bir niteliği, güzelliği araştırmaktır. Güzellik, objektif bir
nitelik olmadığına göre, sözgelişi güzel bir ağacın resmini yaparak, yahut
kelimelerle tasvir ederek güzele ulaşılamaz. Ağaç, sadece bir âyettir/işarettir.
Güzelliğe bu işaretten hareketle ulaşmak gerekmektedir. Duyularımızla
kavradığımız güzel ağaç, biz farkında değilizdir ama, sürekli değişme
halindedir. "Ol!" emriyle sürekli yeniden yaratılmaktadır. Gerçek güzellik,
ağacın değişen niteliklerinde değil; değişmeyen özündedir. Bu öze, ancak
tecrit/soyutlama yoluyla ulaşmak mümkün olabilir. Soyutlamanın ilk aşaması
stilizasyondur. Stilizasyon (üslûplaştırma), objeyi şematize etmektir.[1]

Müslümanlar, hayata ve
hayattaki her şeye müslümanca bakabilmelidir. Çünkü İslâm, hayatımızın
vazgeçilmez bile olsa bir parçası değil; hayatımızın kendisidir, yaşantımızın
bütünüdür. İnancımızın, düşüncemizin, duygularımızın, davranışlarımızın,
eğitimimizin, hayat görüşümüzün tümünü kuşatan ilkeler bütünüdür İslâm (6/En'am,
162). Müslüman da bu ilkelere severek, isteyerek teslim olan ve bunları hayatına
geçiren, daha doğrusu hayatının bunlarla hayat olduğu bilinciyle yaşayandır.
Yoksa Allah ve Rasûlünün belirlediği bu ilkelerin dışında bir seçeneği, tercih
ve özgürlüğü yoktur müslümanın (33/Ahzab, 36). Tabii, aynı zamanda güzellik ve
estetik anlayışımızın da prensipleri O'nun çizdiği hudut dışına çıkmayacak,
O'nun rızâsı istikametinde güzellikler sergilenecektir.
O'nun yaratıp terbiye ettiği
fıtratımız ve fıtratımıza kılavuzluk yapıp istikamet veren dinimiz
bizi her yönüyle gerçek güzelliğe götürecektir.
Bu anlayıştan sonra müslüman
için sorun, bu ilkelerin yorumlanması ve hayata geçirilmesi noktalarında
odaklaşacaktır. Müslümanca güzellik sergilemek için, öncelikle İslâm'ın çok iyi
bilinmesi gerekir. Bütüncül bir anlayışla dinin prensiplerini, bakış açısını,
hayat görüşünü, hikmetlerini bilmek, tefekkür ve tefakkuh kabiliyetini kazanmak,
olay ve eserlere tevhidî yorum getirebilmek gerekir.
Sanat, müslümanın lügatındaki
gerçek sanat, insanı şerlere değil; hayırlara, çirkinlik demek olan haramlara
değil; sâlih amel ve takvâya ulaştıran unsurlardır. Gerçek sanat, insanı Allah'a
ve O'nun sevdiklerine yaklaştırır. Tâğuta, şeytana ve nefsin hevâsına hizmet
eden herhangi bir şey güzel de değildir, meşrû da, sanat da.

Sanat, câhiliyye toplumunda
bir din haline gelmiş, sanatçı da ilâh. Sanat dinine göre ne ayıp vardır, ne
günah. Sanat adı verilebiliyorsa her şey mubah. Sanatın doğruları, sanatın
ilkeleri, sanatın özgürlük, estetik, güzel, moda ve imaj anlayışı... sanatın
âmentülerinden başka bir şey değil. Sanatçıyı bağlayan tek ölçü vardır. O da
sanat dininin kuralları. Sanatın ve sanatçının dini yoktur; sanat dini vardır.
Sanat için, girilmeyecek boya yoktur. Hatırlarsınız, bir büyük kentin belediye
başkanı: "tüküreyim böyle sanata" dediği için, nasıl sanat düşmanı ilân edildi
ve kaldırmak istediği müstehcen bir kadın heykelini, bir başka yere dikmek
mecbûriyetinde bırakıldı. Kadın sanatçı sanat için soyunur, ahlâksızlığı sanat
içinse kabul görür. Bu sanat dini için tapınaklar, âyinler, törenler... irticâ
kapsamına girmediği, tam tersine irticâyı önlediği için egemen güçlerin de
sığınaklarıdır.
Salt sanatsal kaygıların göze
alınarak sanat icrâsı, sanatı gâye kabul etmektir. En güzel araç bile, amaç
olduğunda tüm değerini kaybeder, bir felâket sebebi olur amaçlaştıran için.
Allah için sanat anlayışı olmayınca, ya sanatın kendisi ilâh yerine geçecek, ya
da sanat, piyasadaki ilâhların birine hizmet edip onun kulu olacaktır.
Emperyalizm, tâğutî düzen, fuhuş, moda, sanatçı... gibi ilâh taslakları bazen
sanatın bir kulu, bazen de sanatın ilâhı konumundadır.
Câhiliyye sanatçısı, bakmasını
bilemediğinden, Allah'ın nûruyla bakamadığından, gözlerinde perde bulunduğundan;
evrendeki, doğadaki güzellikleri göremez. O, kendine göre bir güzel yaratma
sevdasında ve cür'etindedir. Müslüman sanatçı ise, güzelliği gerçek yaratanı
bildiğinden güzeli keşfetmeye tâliptir. Eşyanın güzelliğinde hakiki güzelliğin
tecellîlerini anlar. O, mutlak güzellik peşindedir. Allah'ın cemâl sıfatının
tecellîlerini görerek hayran olur. Müslüman sanatçı, batılı sanatçı gibi kural,
disiplin, ölçü tanımayan değil; haram-helâl hudutlarına ve kendi fıtratına uyan,
ritme, ahenge, ölçüye, birliğe, sonsuza ulaşmak isteyen bir anlayış içindedir.
O, nefsinin hevâ ve fantezilerinden ziyâde, mutlak güzelliğin peşinde koşar.
Batıda estetik konusunda birbirini tutmayan, beşer kaynaklı estetik ölçü ve
ölçüsüzlükleri onu bağlamaz. Müslüman için güzelin ölçüsü de farklıdır. Küfürde,
Allah'a isyanda, haramlarda boş yere güzellik aramaya kalkmaz. Güzel, Allah'ın
güzel dediğidir. Çünkü güzel olan Allah sadece güzel olan şeyleri
emreder. Allah, kullarından inancın, düşüncenin, eylemin, davranışın,
duyguların, sözün, sesin, kısacası her çeşit ibâdetin, yani her şeyin en
güzelini ister.
Müslüman, inanır ve bilir ki,
mutlak güzel, cemâl sahibi Güzel Allah'tır. Sözün en güzeli, Allah'ın Kelâmı (Kitab'ı)dır.
Yaratıkların en güzeli, insan; insanların en güzeli ise Hz. Muhammed (s.a.s.).
En güzel yol, şeriat, hukuk ve din: İslâm. En güzel iş de Allah'a kulluk. Bu
bilinç; müslümana sanat için gerekli ilhamları, örnekleri, çıkış ve varış
yollarını verir, müslümanın her yaptığını sanat seviyesine çıkartır.
Batı sanatı, figüratif ve
natüralist bir sanattır. O, tabiatın küçük ve basit tarzda benzerini çizmeye ve
yontmaya çalışan bir taklitçi ve musavvirdir. Müslüman sanatçı, müşahhastan
(somuttan) kaçınır, yüksek seviyede soyutlamaya yönelir. Bunun için hat sanatı
(kaligrafi) çok önemli bir yere sahiptir. İslâm estetiğini bütün özellikleriyle
hat sanatlarından çıkarmak mümkündür. Yazı sanatında belirgin olduğu gibi,
sanatla tebliğ iç içedir; bulduğunu paylaşmak için başkalarına sunar, onları
güzel araçlar ve güzel yöntemlerle güzele dâvet eder müslüman sanatçı.
Batılı da olsa, kâfir de olsa
insan, fıtratına uyduğu oranda, güzellikten nasibini alacak, insanlığı icabı
güzel şeyler ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Böyle olmaktadır da. Yeter ki insan
ve sanat yozlaşmanın, putlaşma ve putlaştırmanın her çeşidinden kurtulsun.
Müslümanlar, müslümanca sanat
ortaya koyabilmek için, batılı araçlardan da yararlanabilirler. Fakat ortaya
farklı şeyler, yani güzellikler çıkarırlar. Yalnız unutulmamalıdır ki, araçlar,
bir yönüyle ortaya konacak eserleri de belirler. Bu bakımdan müslümanların işi
zordur. Önemli olan, müslüman sanatçının kullandığı aracın kölesi olmaması,
araca hükmedebilmesidir. Altını çizerek belirtmek istiyorum ki, araçların da
doğru ve güzel olması gerekir. Meşrû olmayan araçlarla meşrû hedeflere
gidilemeyeceğini unutmamak gerekir.[2]




[1]
Beşir Ayvazoğlu, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, c. 1, s. 474-476

[2]
Ahmed Kalkan, Sanat Bilinci, s. 45-50.