Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Hayır ve Şer

Kur



Kur'ân-ı Kerim'de Hayır ve Şer
 
"Hayr" kelimesi, Kur'ân-ı
Kerim'de 176 yerde, türevleriyle birlikte ise toplam 196 yerde geçer. "Şerr"
kelimesi ise 31 yerde zikredilir. Kur'ân-ı Kerim'de hayır kavramı, "iyi, güzel,
değerli, faydalı; ve mal mülk gibi arzulanan şeyler" anlamlarında kullanılır.
Hayır, kavram olarak bazen hem mal, hem de o malı Allah yolunda sarf etme
iyiliğini veya infak anlayışını ifade etmektedir. Allah'ın insana verdiği mal,
-her ne kadar bazıları için şer olsa da- bizzat hayrın kendisidir. Meselâ,
Kur'an, Hz. Süleyman (a.s.)'a verilen atlara "hayır" demektedir (38/Sâd, 32).
Bir başka yerde, ölen birisinin geride bir hayır/mal bırakması durumunda onunla
ilgili vasiyette bulunması gerekir denilmektedir (2/Bakara, 180).
Mü'minler, Allah yolunda
hayırdan ne infak ederlerse; bu, kendileri içindir. Onlar hayır olarak infak
ettiklerinin karşılığını tastamam alacaklardır (2/Bakara, 272-273). Görüldüğü
gibi burada hayır, hem sahip olunan mal, hem de bu maldan Allah yolunda infak
edilen pay, sadaka anlamına gelmektedir. Bir başka âyette ise ‘hayr' yine ikili
bir anlam ifade ederek hem sahip olunan şey, hem takvâya bağlı olarak yapılan
amel (iş) yerinde kullanılmaktadır: "Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar.
De ki: ‘Hayır olarak infak edeceğiniz şey, ana-babaya, yakınlara, yetimlere,
yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz
bilir." (2/Bakara, 215) Hayır, yine maddî anlamlarda refah, bolluk,
zenginlik gibi anlamlarda kullanılır (6/En'âm, 17; 10/Yûnus, 107; 21/Enbiyâ, 35;
70/Meâric, 21).                        
Hayır kavramı Kur'an'da şu
anlamlarda da kullanılmaktadır: a) Allah'ın sayısız (maddî ve mânevî) nimeti
anlamında (3/Âl-i İmrân, 26), b) Bütün hayırların kaynağı olan vahy ve
peygamberlik anlamında, ki vahye uyan mü'minler birçok nimetlere, güzelliklere,
sağlam bir inanca ve aralarında kardeşlik duygularına sahip olurlar. Bütün
bunlar hayrın ta kendisidir (2/Bakara, 105 ayrıca bkz. 16/Nahl, 30), c) Gerçek
iman, ya da iman etme eğilimi, samimiyet ve iyi niyet anlamında (8/Enfâl, 70),
d) İman etmenin güzel sonucu, imanın olumlu etkisi anlamında (6/En'âm, 158), e)
Sâlih amel, hayırlı iş, kulluk ve sonucu güzel olan işler anlamında (2/Bakara,
110; 5/Mâide, 48; 21/Enbiyâ, 90), f) İslâm (3/Âl-i İmrân, 104; 68/Kalem, 12), g)
hikmet (2/Bakara, 269) anlamında "hayır" kavramı kullanılır. Bütün bu
açıklamalardan sonra, hayır kelimesinin Kur'an'da "ma'rûf (iyilik)", şer
kelimesinin de "münker (kötülük)" anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz.
Hayır ve karşıtı olan şer, şu
âyette birlikte kullanılmıştır: "İnsan, hayrı istediği gibi şerri de ister
(Hayra duâ eder gibi şerre de duâ etmektedir). İnsan pek acelecidir." (17/İsrâ,
11) Âyette aceleci olan insanın, hayrı ister gibi şerri istediği; hayra duâ eder
gibi şer için duâ ettiği belirtilmektedir. İnsanın hayrı ister gibi şerri
istemesi, üç anlama gelebilir:
1) Bundan kasıt, Kur'an'a
inanmayan kişilerin: "Allah'ım, eğer bu hak ise başımıza taş yağdır" gibi
sözlerle Hz. Peygamber'le alay edip azap istemelerini kınamaktır. Allah Teâlâ, o
insanların Kur'an'a inanıp doğru yola gelecekleri yerde bu hayrı bırakıp şerri
istedikleri anlatılmakta, böyle doğru yoldan ayrıldıkları için türlü azaplara,
sıkıntılara uğrayan yahûdilerin sonlarına benzer bir cezaya çarpılacaklarını îmâ
etmektedir. Âyetlerin söz akışına en uygun mânâ budur.
2) İkinci ihtimale göre,
insanın şer istemesi, bunaldığı zaman kendi aleyhine duâ (bedduâ) edip lânet
okumasıdır. Bazı insanlar bunalınca "ölsem de kurtulsam!" gibi sözler söyler.
Veya çoluk çocuğuna bedduâ eder. Halbuki o istediği şey, kendi lehine değil;
aleyhinedir, yani şerdir. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Canınız ve malınız
aleyhine duâ (bedduâ) etmeyin. Sonra Allah'ın kabul saatine (zamanına)
rastlarsınız da duânızı kabul eder." (Müslim, Zühd 74; Ebû Dâvud, Salât)
buyurmuştur.
3) Üçüncü ihtimale göre insan,
bazen aleyhine olacak bir şeyi hayır sanarak ister, olması için duâ eder,
yalvarır, olmayınca üzülür. Gerçekten onun olması, kendi aleyhinedir, şerdir;
olmaması hayırdır. Ama insan, işlerin içyüzünü bilmediği için farkına varmadan
aleyhine olacak şeyleri ister. Hayrı istediği gibi o şerli şeyi de hayır sanarak
ister. Âyette bu üç anlam da muhtemeldir. Daha doğrusu, âyet, bu mânâların
hepsini kapsar; fakat siyak ve sibaka göre daha uygun ve temel anlam,
birincisidir. (2) "Eğer Allah, insanlara, onların hayrı çabukça istemeleri
gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu (ve
hepsi de helâk olurlardı). Fakat Biz, Bize kavuşmayı beklemeyenleri azgınlıkları
içinde bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız." (10/Yûnus, 11)
"Hoşunuza gitmediği halde
üzerinize savaş yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin
için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir
de siz bilemezsiniz." (2/Bakara, 216) Bu âyette, hoşlarına gitmese de
savaşın, mü'minlere farz kılındığı; hoşlarına gitmeyen bazı şeylerin
yararlarına; hoşlarına giden bazı şeylerin de zararlarına olabileceği, işlerin
içyüzünü ancak Allah'ın bildiği belirtilmektedir. Evet, insan ne kadar bilgili
olsa da, onun bilgisi, ancak duyuların verilerine bağlıdır. Duyulara çarpan
olaylardan gelir. Yargısı da görünüşlere göredir. İnsan, olayların iyi veya kötü
olduğu, bunlardan doğacak yarar veya zararları deney ile bilir. Çoğu kez bir
olayı denemeye imkân olmaz. Denemeye kalkıldığı zaman da iş işten geçmiş olur.
İnsan, olayların ancak dışyüzünü bilir; halbuki Allah, her şeyi yaratan kendisi
olduğundan, her şeyin dışını da içini de bilir. Bu bilgisi uyarınca insanın
yararına olan şeyleri emreder, zararına olan şeyleri de yasaklar. O'nun
emrettiği her şey, zâhiren hoş görünmese de gerçekte hoştur, hayırdır.
Savaş da görünüşte hoş
değildir; çünkü insanın ölümüne sebep olabilir. Ama birkaç kişinin ölümüyle bir
toplumun hürriyeti, şeref ve nâmusu kurtarılır. Ölenler de cennette ebedî
diriliğe ve mutluluğa erişirler. Peygamberlere arkadaş olmak şerefine ererler.
Gerçekten, cihad eden İslâm toplumları yükselmişler, cihadı bırakınca dünya
haritasındaki yerleri küçülmeye başlamış, sonunda güzelim ülkeleri yabancılar ve
onların güdümündeki yerliler tarafından sömürülmüştür. Cihadı bırakmak, yalnız
cepheye gitmemek değildir. Düşmana karşı kuvvet hazırlamayı ihmal etmek, düşman
atom bombası yaparken piyade tüfeğiyle yetinmek de cihadı bırakmak demektir.
Âyetten çıkarılacak birinci
hüküm, birinci ders cihada katılmak ve cihadı sürdürmektir. İkinci ders de, bazı
hoşumuza gitmeyen şeylerin hakkımızda hayırlı olabileceğidir. Nice üzüldüğümüz
şeyler vardır ki, sonunda bizim için çok hayırlı olmuş ve nice sevdiğimiz şeyler
vardır ki, bizim için kötü sonuç doğurmuştur. O halde, biz elimizden geldiği,
gücümüzün yettiği kadar yararlı işler yapıp durumumuzu düzeltmeğe, kötü sonuç
doğuracak işlerden kaçmaya, tehlikelerden sakınmaya çalışmalıyız. Fakat
Allah'tan başımıza bir olay geldiği, hoşumuza gitmeyen, bizi üzen bir olayla
karşılaştığımız zaman da kendimizi üzüntü girdâbına atmak yerine sabretmeli,
işin sonunu beklemeliyiz. Bir babanın, küçük çocuğunu bazı şeylerden men etmesi,
çocuğun zoruna gitse de onun yararınadır. Doktorun verdiği ilâç acı da olsa
hastanın şifasına sebep olabilir. Doktor, zulmünden değil; şefkatinden ötürü o
ilâcı hastasına vermektedir. Her arzu ettiğini vermek, hastayı ölüme
sürükleyebilir. Şayet Yüce Allah da sana istediğin bir şeyi vermiyorsa, seni
yoksul yaşatıyorsa, seni çocuksuz yapmışsa veya çok sevdiğin bir şeyi elinden
almışsa üzülme, sabret; bu hoşuna gitmeyen işlerin içinde senin için kim bilir
nice faydalar, hayırlar olabilir. Ya bu vesile ile Allah sana ileride çok
yararlı şeyler verecek, yahut seni bu olaylarla deneyip ruhunu olgunlaştıracak,
mânevî dereceni yükseltecektir.
Biz Rabbimizin her an, her
nefes bin türlü nimetiyle besleniyoruz. Bir nefes alış, vücuda oksijen götürür;
nefes veriş, vücutta biriken zehirli gazı dışarı atar. Bir nefes alış verişte
Allah'ın bize iki lütfu, iki nimeti var. Bir vakit de O'ndan bir sınavla karşı
karşıya kalırsak elbette sabretmemiz gerekir. Sabredersek acı olaylar
tatlılaşır, Allah olayları hikmetle örmüştür. Bazen hayırlı sonuçları görünüşte
insanın hoşuna gitmeyen olaylara bağlamıştır. Şerri hayır yapacak yine O'dur.
"Allah tevbe edip güzel iş yapanların kötülüklerini iyiliklere çevirir."
(25/Furkan, 70) Meyveler güneşin karşısında dura dura tatlılaşır. Hakkın
rızâsına boyun eğenler de rûhen olgunlaşır, iki cihan mutluluğuna ererler. (3)
"Namazı kılın, zekâtı verin,
önceden kendiniz için yaptığınız her hayrı/iyiliği Allah'ın katında
bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür."
(2/Bakara, 110)
"Herkesin yüzünü kendisine
doğru çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda birbirinizle yarışın…"
(2/Bakara, 148)
"...Hayır işlerden neyi
yaparsanız Allah onu bilir. (Ey mü'minler!) Âhiret için azık toplayın. Bilin ki,
azığın en hayırlısı takvâdır (Allah korkusudur). Ey akıl sahipleri! Yalnız
Benden korkun." (2/Bakara, 197)
"Sana neyi infak
edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Hayır olarak infak edeceğiniz şey, ana babaya,
yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak ne
yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir." (2/Bakara, 215)
"Hoşunuza gitmediği halde
üzerinize savaş yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin
için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir
de siz bilemezsiniz." (2/Bakara, 216)
"İman edinceye kadar
müşrik/putperest kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir câriye, beğenseniz bile
müşrik bir kadından kesinlikle daha hayırlıdır/iyidir. İman edinceye kadar
müşrik erkekleri de evlendirmeyin. Mü'min bir köle, beğenseniz bile müşrik bir
kişiden kesinlikle daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırır. Allah ise izni ve
inâyeti ile cennete ve mağfirete çağırır; âyetlerini insanlara açıklar. Umulur
ki düşünüp anlarsınız." (2/Bakara, 221)
"Güzel söylemek ve hoşgörü,
peşinden başa kakılan, gönül inciten sadakadan daha hayırlıdır." (2/Bakara,
263)
"Allah dilediğine hikmet
verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiştir.
Gerçekleri ancak akıl sahipleri anlar." (2/Bakara, 269)
"...Hayır olarak infak
ettiklerinizden (harcadıklarınızdan) hepsi, kendiniz içindir (ondan Allah değil;
siz faydalanırsınız). Yapacağınız infakı/harcamayı, ancak Allah'ın rızâsını
kazanmak için harcayın. Hayır kasdıyla verdiğiniz ne varsa, size tam olarak
noksansız verilir. Ve siz asla haksızlığa uğramazsınız." (2/Bakara, 272)
"De ki: Mülkün gerçek sahibi
olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın.
Dilediğini aziz kılar yüceltir; dilediğini de zelil kılar alçaltırsın. Her türlü
hayır/iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kadirsin."(3/Âl-i İmrân,
26)
"Sizden, insanları hayra
çağıran, ma'rûfu (iyiliği) emredip münkeri (kötülüğü) men eden bir topluluk
bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (3/Âl-i İmrân, 104)
"Siz insanların iyiliği için
ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; ma'rûfu (iyiliği) emreder, (münkerden)
kötülükten men eder ve Allah'a iman edersiniz..."  (3/Âl-i İmrân, 110)
"Onlar, Allah'a ve âhiret
gününe iman ederler; ma'rûfu/iyiliği emreder, münkerden/kötülükden men ederler;
hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar sâlihlerdendir. Onların, hayır cinsinden
yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok
iyi bilir." (3/Âl-i İmrân, 114-115)
"Allah'ın, kereminden
kendilerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için
hayırlıdır; tersine bu onlar için şerdir. Cimrilik ettikleri şey de kıyâmet
gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah,
bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (3/Âl-i İmrân, 180)
"…(Hanımlarınızla)
güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza
gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar." (4/Nisâ, 19)
"...Allah dileseydi sizleri
bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek
için (böyle yaptı). Öyleyse hayrâtta (hayırlı/iyi işlerde) birbirinizle yarışın.
Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n
gerçek tarafını) O haber verecektir." (5/Mâide, 48)
"Eğer Allah sana bir zarar
verirse, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse,
(bunu da giderecek yoktur), şüphesiz O her şeye kadirdir." (6/En'âm, 17)
 "Allah katında hayvanların
en şerlisi/kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (Hakkı işitip kabul
etmeyen kâfirlerdir)." (8/Enfâl, 22)
 "Allah katında hayvanların
en şerlisi/kötüsü, kâfir olanlardır. Çünkü onlar (Allah'a) iman etmezler."
(8/Enfâl, 55)
"Eğer Allah, insanlara,
onların hayrı çabukça istemeleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların
ecelleri bitirilmiş olurdu (ve hepsi de helâk olurlardı). Fakat Biz, Bize
kavuşmayı beklemeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına)
bırakırız." (10/Yûnus, 11)
"İnsan, hayrı istediği gibi
şerri de ister. İnsan pek acelecidir." (17/İsrâ, 11)
"Sanıyorlar mı ki, onlara
verdiğimiz servet ve oğullar ile kendilerine hayırlar/faydalar sağlamak için can
atıyoruz? Hayır! Onlar işin farkına varmıyorlar." (23/Mü'minûn, 55-56)
"Sizi deneme olsun diye,
önce kötülük (şer) ve iyilik (hayır) ile deneriz. Sonra Bize geri
döndürülürsünüz." (21/Enbiyâ, 35)
"...Onlar (peygamberler)
hayır işlerinde koştururlar; umarak ve korkarak Bize yalvarırlardı; onlar Bize
huşû (derin saygı) duyarlardı." (21/Enbiyâ, 90)
"Ey iman edenler! Rukû edin,
secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin: umulur ki kurtuluşa
erersiniz." (22/Hacc, 77)
"Doğrusu onlar (İbrâhim,
İshak ve Ya'kub a.s.) Bizim yanımızda seçkin ve hayırlı/iyi kimselerdendir.
İsmâil'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de hayırlılardandır." (38/Sâd,
47-48)
"İnsan, hayır istemekten
usanmaz (Her şeyinin olmasını ister). Fakat kendisine bir şer/kötülük  dokunursa
hemen karamsar olur, (Allah'ın rahmetinden) ümidini keser. Andolsun ki,
kendisine dokunan bir zarardan sonra Biz ona bir rahmet tattırırsak, ‘Bu, benim
hakkımdır, kıyâmetin kopacağını sanmıyorum. Rabbime götürülmüş olsam bile
muhakkak O'nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır' der. Biz o inkâr
edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara ağır azaptan
tattıracağız. İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve kendine yönelir.
Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur." (41/Fussilet, 49-51)
"Kim zerre ağırlığınca hayır
işlerse, onu(n karşılığını) görür. Kim de zerre ağırlığınca şer işlerse, onu(n
karşılığını) görür." (99/Zilzâl, 7-8)