Fecir | Konular | Kitaplar

Zulme Râzı Olmamak

Zulme Râzı Olmamak



Zulme Râzı
Olmamak:

 

Zulüm yapana zâlim, zulme uğrayana da mazlum
denildiğini hatırlayalım. Zulme rızâ da zulümdür. Bir zâlimin zulmüne engel
olmak için çalışmamak, susup oturmak, onun zulmüne ortak olmak demektir. Zulümle
mücâdele yalnızca mazlumların görevi değildir. İnsanlık onuru taşıyan,  insan
haklarının değerini bilen herkes zulümle ve zulmün uygulayıcısı zâlimlerle
mücâdele etmelidir.

Kur'an, mü'minlere, zulme uğrayanlar uğruna
mücâdele etmeyi, hatta savaşmayı emrediyor (4/Nisâ, 75). Zulme karşı mücâdele
edenler haklıdırlar ve onlara bir kınama yoktur. Ama zâlimler için en uygun
cezâlar vardır (42/Şûrâ, 42). Zulmedenler, tevbe edip zulümlerinden
vazgeçmedikçe ve hakları sahiplerine vermedikçe, kendileri için bir kurtuluş
yoktur. Zâlimin sonu kötü; zulmün sonu çöküştür (6/En'âm,  135; 28/Kasas, 37).

Mü'minler, birbirlerinin dostu olan yahûdi ve
hıristiyanları dost edinemez, onları dost edinen onlardandır. Allah zulmeden
kimseleri doğru yola eriştirmez (5/Mâide, 51). Mü'minlerle din uğrunda
savaşanları, onları yurtlarından çıkaranları ve çıkarılmasına yardım edenleri
dost edinmek haramdır. Onları dost edinen zâlimdir (60/Mümtehine, 9). Böyle
olmayanlara iyi ve âdil davranılır, çünkü Allah iyi ve âdil olanları sever.
Mü'minler, küfrü imana tercih eden babalarını ve kardeşlerini de dost edinemez.
Onları dost edinenler, kendilerine zulüm/yazık etmiş olurlar (9/Tevbe, 23).
Zâlimin dostu yine bir zâlimdir (45/Câsiye, 19) Allah, zâlimlerin bir kısmını,
kazandıklarından ötürü, diğer bir kısmına musallat eder (6/En'âm, 129).

İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere
taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır (42/Şûrâ, 42). Bozgunculuğa engel
olunmalıdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyanlar
suçludur (11/Hûd, 116). Cehennem görevlilerine; zulmedenleri, onlarla işbirliği
edenleri cehenneme atmaları emredilir: "(Allah, meleklerine emreder:)
‘Zâlimleri, onların arkadaşlarını/işbirliği edenleri ve Allah'tan başka tapmış
oldukları putları toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Böylece onları
tutuklayın, çünkü onlar suçludurlar." (37/Saffât, 22-24). Hz.
Peygamberimiz'e (ve dolayısıyla bütün mü'minlere) zâlimlerden uzak durma emri
verilmiştir: "Âyetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları
gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini
terk et). Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk) o
zâlimler topluluğu ile oturma." (6/En'âm, 68). Zulmedenlerden değil;
Allah'tan korkmak gerekir (2/Bakara, 150). Zâlimlere yönelinmez, mü'minlerin
Allah'tan başka dostu yoktur, aksi halde yardım da görmezler (11/Hûd, 113).
Zâlimler için Allah'a başvuruda bulunulmaz (11/Hûd, 37); 23/Mü'minûn, 
27).               

Kur'an'ın insanlara gönderiliş sebeplerinden
biri de, yaptıklarından vazgeçsinler diye zâlimleri korkutmak ve tehdit etmektir
(46/Ahkaf, 12).

Her gece yatmadan önce, Rabbimizle ahdimizi
tazeliyor, Vitr namazında Kunut duâlarıyla O'na söz veriyoruz: "Yâ Rabbi! Sana
karşı fücur işleyen günahkârları, zâlim ve fâcirleri hal' edeceğiz
(makamlarından al aşağı edip indireceğiz). Onları terk edeceğiz." Mü'min,
sözünde duran kimsedir; hele Allah'a verdiği sözden hiçbir şekilde caymaz. Eğer
bu konuda gücü yoksa, küfre boyun eğip zillet içinde, ezilmiş ve müstaz'af
olarak zâlimlerin emrinde ve zulmünde yaşamaktansa Allah'ın geniş arzında daha
müslümanca/özgürce yaşayabileceği yere hicret etmelidir. Zulme uğratıldıktan
sonra, Allah yolunda hicret edenleri, Yüce Allah, dünyada güzel bir yerde
yerleştirir, âhiret ecri ise daha büyüktür (16/Nahl, 41). Zulüm beldesinden göç
etmeyip, orada müstaz'af (zavallı/ezilen) olarak yaşamayı da, kendine zulüm
olarak adlandırır, bunların sorumlu tutulacağını belirtir (4/Nisâ, 97). Buna
göre, zulme rızâ gösterip karşı çıkmamak da bir çeşit zulümdür, zâlimle
işbirliğidir.

Kur'an'ın savaşa izin veren (seyf/kılıç)
âyetinin gerekçesi, zulme uğramaktır: "Kendileriyle savaşılanlara (mü'minlere)
zulme/haksızlığa uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi.
Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak sûrette kadirdir. Onlar, başka değil,
sırf ‘Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir." (22/Hacc, 39-40). Savaş sırasında zulmedenlerden başkasına
düşmanlık yoktur (2/Bakara, 193).

Zulme karşı savaşmak, yalnızca zulme kendisi
uğradığında gerekli değildir. Yardım talebinde bulunan müstaz'afların yardımına,
bir insanlık borcu olarak koşulur: "Size ne oldu da Allah yolunda ve
‘Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip
çıkan gönder, bize katından bir yardımcı lutf et' diyen zavallı erkekler,
kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Bu çağrıya uymayıp, savaştan
kaçmaya hakkınız yok). İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâğut
(bâtıl dâvâlar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı
savaşın; Şüphe yok ki şeytanın düzeni ve tuzağı zayıftır." (4/Nisâ, 75-76)



[1] 

 Allah'a ve peygamberine itaatsizlik, zulmün
görüntüsü ve isbâtıdır. Şüphesiz ki ölçüyü (hükmü ve ilkeleri) Allah ve
Rasûlünden almayanlar, onların hükümleriyle hükmetmeyenler zulme mutlaka
bulaşırlar. "Bunlar Allah'ın hudutlarıdır. Her kim Allah'a ve Rasûlüne itaat
ederse, onu altından ırmaklar akan Cennetine kabul edecektir. Kim de Allah'a ve
Peygamberine itaatsizlik eder ve O'nun sınırlarına (İslâm'ın ölçülerine) tecâvüz
ederse, onu sonsuza kadar kalmak üzere ateşe atacaktır." (4/Nisâ, 13-14).
Allah'ın sınırlarına da ancak zâlimler tecâvüz ederler (65/Talâk, 1).




 




[1] Vecdi Akyüz, Kur'an'da Siyasi Kavramlar,
Kitabevi Y., s. 260-261