Fecir | Konular | Kitaplar

Kâfir Toplumların İmtihanı

Kâfir Toplumların İmtihanı

Kâfir Toplumların
İmtihanı

Allah'ın kâfir toplumları eziyet ve sıkıntılarla
denemesi, onlar hakkında sürekli bir kanundur. Belki bu deneme/imtihan, küfür ve
inatlarından vazgeçmelerini sağlar da Rablerine dönüverirler. Bu da olmazsa,
onları sıkıntılarla, harp ve darplerle sınar. Sıkıntıların, onları böyle bir
sınava çekmesi gibi, belki bu sınama da onları tevbeye sevkeder. "Biz hangi
ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkının yalvarıp yakarsınlar diye
mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır. Sonra kötülüğü değiştirip yerine
iyilik getirdik de (insanlar) çoğaldılar ve: ‘atalarımıza da darlık ve sevinç
dokunmuştu' dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın
yakaladık." (7/A'râf, 94-95). Yani, peygamberlerini yalanlayan toplumlar
hakkında Allah'ın kanunu (sünnetullah), canlarına, bedenlerine, rızık ve
mallarına verdiği zâyiatla onları cezâlandırmasıdır. Allah bunu yapıyor ki,
kendisine boyun eğsinler. Çünkü şiddetli bir belânın, fıtratı ikaz etmesi ve
inatçıları yaratıcılarına yöneltmesi tabiidir. Böylece O'na boyun eğer, rahmet
ve afvını isterler.

Bunu da yapmayınca, Allah onları denemek için
verdiği rahatlık ve bollukla cezâlandırır. "Sonra kötülüğü değiştirip yerine
iyilik getirdik..." buyruluyor. Yani, şükredip tevbe ve inkıyâdla Rablerine
dönsünler diye, onların sıkıntılarını rahata, hastalıklarını sıhhat ve âfiyete,
fakirliklerini de zenginliğe çevirdik. Şükür ve tevbe de etmediler. Ne bu, ne
öteki; hiç biri onlar hakkında fayda vermedi. Üstelik, "bize gelen sıkıntı ve
darlık, sonra da genişlik, aynen geçmişte atalarımıza da dokundu. Demek ki,
bazen sıkıntı, bazen de rahatlık, zamanın, doğanın bir kanunudur. Din ve
amelimizden ötürü bize Allah'tan bir azap söz konusu değildir" dediler. Böylece
kendileri hakkındaki Allah'ın emrine uymadılar, ibret ve öğüt almadılar. Darlık
ve bollukla her iki haldeki imtihanı anlamaya yanaşmadılar. Neticede azâbı hak
ettiler. Allah "ansızın yakaladık" diyor. Yani, onları ansızın, işin farkında
değillerken azapla yakaladık, buyruluyor.

Allah, yine şöyle buyuruyor:
"Allah bir kasabayı size örnek verir ki, o,
korkudan emin ve sâkindi. Rızkı da, kendisine her bir yandan bol bol geliyordu.
Fakat bu kasaba halkı, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti de, Allah
onlara, işledikleri kötülükler yüzünden açlık ve korku elbisesini giydirip
acıları tattırdı." (16/Nahl, 112)
"Senden önce de ümmetlere elçiler gönderdik. (İnkârlarından dönüp Bize) boyun
eğsinler/yalvarsınlar diye onları darlık ve çeşitli hastalıklarla yakalayıp
cezâlandırdık. Hiç olmazsa kendilerine böyle azâbımız/baskınımız geldiği zaman
yalvarsalardı! Fakat kalpleri (inatları yüzünden, iyice) katılaştı ve şeytan da
onlara yaptıklarını süslü (câzip) gösterdi." (6/En'âm, 42). Yani onlara
peygamberler gönderdik de yalanladılar. Biz de onları fakirlik ve hastalık gibi
meşakkatlerle yakaladık ki, tevbe edip, Rablerine dönsünler. Yapmaları gerekeni,
âfet ve belâ halinde bile yapmadılar.

[1]



[1] Abdülkerim Zeydan, İlâhî Kanunların
Hikmetleri, s. 118-120