Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Helâk Kavramı

Kur



Kur'ân-ı Kerim'de
Helâk Kavramı

 

Helâk kelimesinin türediği kök (h-l-k),
türevleriyle birlikte Kur'ân-ı Kerim'de toplam olarak 68 yerde geçer. Kur'an'da
"helâk" şekliyle masdar halinde geçmeyen bu kelime, çoğunlukla fiil halinde
bulunur. "Ehleknâ (Biz helâk ettik)" şeklinde kullanımı en çok olanıdır.



Yüce Allah, elçisine ve dolayısıyla dinine karşı
çıkan herkesi mutlak sûrette cezâlandırmıştır, cezâlandıracaktır. Bu cezâ, bazen
bir tûfan (54/Kamer, 11-12), bazen bir kasırga olur (17/İsrâ, 69; 51/Zâriyât,
41), bazen de bir deprem (22/Hacc, 1; 99/Zilzâl, 1). Allah, bazen melekleriyle
(3/Âl-i İmrân, 124) ve bazen görünmeyen askerleriyle (9/Tevbe, 40) hak edenleri
cezâlandırır. Dilerse, bir sivrisinekle. Her şey, O'nun emrinde askerdir.
"Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır." (48/Fetih, 4, 7) İbrâhim kavmi,
başta Nemrut olmak üzere, İbrâhim (a.s.)'i ateşe atacak kadar açıkça hakka cephe
aldıktan sonra, Allah onları helâk etmiştir (21/Enbiyâ, 70). Rivâyete göre bu
cezâ, sivrisinekle olmuştur. Nemrud'un kavmini sinekler istilâ etmiş ve böylece
helâk olmuşlardır. Nemrud'un beynine giren topal bir sivrisinek de onun feci
şekilde, inleye inleye ölümüne sebep olmuştur. Burnundan giren sinek, beynine
geçmiş, onun ısırmasının acısından dolayı, hizmetçilerine kafasını tokmakla
dövdürmek zorunda kalmış, bu şekilde acılar içinde ölmüştür.   

Burada önemli olan, Yüce Allah'ın, elçisini
hazırlanan tuzaklardan kurtarması, müslüman olmayan putperest toplumu da
cezalarından biriyle topyekün cezalandırıp helâk etmesidir (21/Enbiyâ, 70).   



"Mallarınızı) Allah yolunda infak edip harcayın, kendi ellerinizle kendinizi

tehlikeye atmayın, ihsân/iyilik edin, doğrusu Allah muhsinleri, iyilik edenleri
sever."

(2/Bakara,
195)

"Dönüp gittimi (veya iş başına geçtimi)
yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli helâk (yok) etmeye (yühlike)
çalışır; Allah da fesâdı/bozgunculuğu sevmez."
(2/Bakara, 205)

"...Onlar, sizinle karşılaştıklarında ‘iman
ettik' derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı
parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz
Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir."
(3/Âl-i İmrân, 119)

"Senden fetvâ istiyorlar. De ki: ‘Allah size
ana-babasız ve çocuksuz kişinin mîrâsı hakkında hükmünü şöyle açıklıyor: Ölen (heleke;
helâk olan) kişinin çocuğu yok, bir kız kardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o
(kızkardeşi)nindir." (4/Nisâ, 176)



"Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size
vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol
yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk
ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka
nesiller yarattık." (6/En'âm, 6)



"Onlar
hem (insanları) ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece
yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller!"
(6/En'âm,
26)

"Mûsâ tâyin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş
adam seçti. Onları da müthiş deprem yakalayınca Mûsâ dedi ki: ‘Ey Rabbim!
Dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım
beyinsizlerin işlediği (günah ve fesat) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu
iş, Senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın,
dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize
merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin."
(7/A'râf, 155)

"Yahut:
‘(Ne yapalım) Daha önce babalarımız (Allah'a) ortak koştu, biz de onlardan sonra
gelen bir nesil old(uğumuz için öyle yapt)ık. (Gerçekleri) iptal edenlerin
yaptıkları yüzünden bizi helâk mi ediyorsun?' demeyesiniz diye (sizin Rabbiniz
olduğum hakkında sizleri şâhid tutmuştuk)."
(7/A'râf,
173)

"Öyle bir fitneden sakının ki, o, içinizden
sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (tüm insanlara sirâyet eder, hepsini
perişan eder). Bilin ki, Allah'ın azâbı şiddetlidir."
(8/Enfâl, 25)

"O gün siz, vâdînin yakın kenarında idiniz,
onlar da uzak kenarında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Eğer
sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız. Fakat
Allah, yapılması gereken bir işi yerine getirmek için (sizi böyle buluşturdu) ki
helâk olan, açık delille helâk olsun; yaşayan da açık delille yaşasın. Çünkü
Allah, işitendir, bilendir." (8/Enfâl,
42)

"Andolsun ki Biz sizden önce, peygamberleri
kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettikleri için nice
nesilleri helâk ettik. (Onları helâk etmeseydik bile) iman edecek değillerdi.
İşte Biz suçlu kavimleri böyle cezâlandırırız. Sonra da sizin nasıl
davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler
(onların yerlerine hükümranlar) kıldık."
(10/Yûnus, 13-14)  

"İşte Âd (kavmi)! Onlar Rablerinin âyetlerini
bilerek inkâr ettiler, peygamberlerine âsi oldular, inatçı her zorbanın emrine
uydular. Böylece onlar hem bu dünyada, hem de Kıyâmet gününde lânete tâbi
tutuldular. Bilin ki, Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Yine) bilin ki Hûd'un
kavmi Âd, Allah'ın rahmetinden uzak kaldılar."
(11/Hûd, 59-60) 

"Fir'avn, Kıyâmet gününde kavminin önüne düşecek
ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir! Onlar
burada da, Kıyâmet gününde de lânete tâbi tutuldular. (Onlara) verilen bu
armağan ne kötü armağandır!" (11/Hûd,
98-99)

"Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş emel
onları oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!" 
(15/Hicr, 3)

"Bunlardan
önce nice kuşakları helâk ettik...

(19/Meryem, 98; 50/Kaf,  36)

"Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik).
Kavmine şöyle demişti: ‘Göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapacak mısınız? (Bu
İlâhî ikazdan sonra hâlâ) siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere
yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!
Kavminin cevabı, sadece ‘Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar
(bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış' demelerinden ibaret
oldu. Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesnâ; onun
geride (azâba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik. Onların üzerine öyle
bir yağmur indirdik ki... Ne kötü idi uyarılan (fakat aldırmayan)ların yağmuru!"
(27/Neml, 54-58)
(ve benzer âyetler için bkz. 26/Şuarâ,
165-173; 29/Ankebût, 33-35)

"O (Fir'avn) ve askerleri, yeryüzünde haksız
yere büyüklük tasladılar ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Biz
de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zâlimlerin sonu nasıl
oldu?! Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyâmet günü onlar
yardım görmeyeceklerdir. Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar Kıyâmet
gününde de kötülenmişler arasındadır."
(28/Kasas, 39-42)

"Allah ile birlikte başka bir ilâha/tanrıya
tapıp yalvarma! O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun zâtından başka her şey helâk
(yok) olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz."
(28/Kasas, 88)

"Daha önce
Yûsuf da size açık beyyineler/kanıtlar getirmişti. Onun getirdiklerinden
de kuşkulanıp duruyordunuz. Nihâyet o helâk
olunca/vefat edip ölünce (heleke): 'Allah ondan sonra elçi
göndermez' dediniz. İşte Allah, aşırı giden,
şüpheci kimseleri böyle saptırır."
(40/Mü'min, 34)

 "Dediler
ki: ‘Ne varsa dünya hayatımızdır,
başka bir şey yoktur. Ölürüz, yaşarız. Bizi zamandan başkası helâk
etmiyor.' Fakat onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar
sadece zannediyorlar."
(45/Câsiye, 24)

"Heleke annî sultâniyeh ‘Gücüm (saltanatım)
benden yok olup gitti." (69/Haakka,
29)