Fecir | Konular | Kitaplar

Hadis-i Şeriflerde Helâk Kavramı

Hadis



Hadis-i Şeriflerde
Helâk Kavramı

 

Zeyneb bint Cahş (r. anhâ): "Yâ Rasûlallah!
Aramızda Sâlihler varken biz helâk mı olacağız?" dedim.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Evet! Fısk u
fücur çoğaldığı vakit!"  buyurdu. (Buhârî,
Fiten 4, 28, Menâkıb 25, Enbiyâ 7; Müslim, Fiten 1, h. no: 2880, Tirmizî, Fiten
21, 23; İbn Mâce, Fiten 9; Muvattâ, Kelâm 22; Ahmed bin Hanbel, 6/428, 429)

"Altına, gümüşe (paraya), elbiseye (mala mülke)
kul olanlar helâk oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse
hoşlanmaz." (Buhârî, Rikak 10, Cihâd
70; İbn Mâce, Zühd 8)

"…Vallahi ben sizin adınıza fakirlikten
korkmuyorum. Lâkin ben sizin nâmınıza dünyanın sizden öncekilere serildiği gibi,
size de serilmesinden ve dünya için onların yarıştıkları gibi, sizin de yarış
etmenizden, dünyanın onları helâkr ettiği gibi, sizi de helâk edeceğinden
korkuyorum." (Buhârî, Cizye 1, Meğâzî
12; Müslim, Zühd 6, h. no: 2961; Tirmizî, Kıyâmet 28; İbn Mâce, Fiten 18)

"Gerçekten Allah bana yeri topladı da, onun
doğusunu batısını gördüm. Hiç şüphe yok ki, ümmetim bana toplanan yerlerin
mülküne ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi. Ben Rabbimden
ümmetim için onu kıtlık senesiyle helâk etmemesini diledim. Bir de onların
üzerine kendilerinden başka bir düşman musallat edip de onların mahvetmemesini 
istedim. Rabbim: ‘Yâ Muhammed! Ben bir hüküm verirsem, o geri çevrilmez. Ben
ümmetin için sana onları umûmî kıtlıkla helâk etmeyeceğime ve üzerlerine
kendilerinden başka olup, köklerine kibrit suyu damlatacak bir düşman musallat
etmeyeceğime söz verdim. Velev ki, üzerlerine yerin her tarafındakiler
-yahut yerin memleketleri arasındakiler
demiştir- toplanmış olsunlar. Tâ ki, birbirlerini helâk edip birbirlerini
esir alıncaya kadar' buyurdu."  (Müslim, Fiten 19, h. no: 2889; Ebû Dâvud,
Fiten 1)

"Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi.
Birini vermedi. Rabbimden ümmetimi açlıkla helâk etmemesini istedim, onu bana
verdi. Ondan ümmetimi suda boğmakla helâk etmemesini diledim, onu da verdi.
Felâketlerini kendi aralarında vermemesini diledim. Bunu bana vermedi."
(Müslim, Fiten 20, h. no: 2890)     

Elsem Ebû Imrân et-Tecîbî'den rivâyet
edilmiştir. O dedi ki: "(İstanbul'u fethetme niyetiyle cihad için) Rûm şehrinde
(İstanbul'da) idik. Rumlardan (Bizanslılardan) karşımıza büyük bir saf
çıkardılar. Onlara karşı, onlar kadar veya daha fazla Müslümanlardan çıktır.
Mısırlıların başında Ukbe bin Âmir bulunuyordu. Cemaatin kumandanı ise Fedâle
bin Ubeyd idi. Müslümanlardan bir asker, Rumların safına hücum ederek onların
arasına girdi. Askerler bağırarak ‘sübhânallah!' dediler, ‘kendi eliyle kendini
tehlikeye atıyor!' Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî , ayağa kalktı ve şöyle
dedi: ‘Ey insanlar! Siz bu âyeti bu tarzda te'vil ediyorsunuz. Oysa bu âyet, biz
Ensâr topluluğu hakkında nâzil olmuştur. Allah, İslâm'ı kuvvetlendirip İslâm'ın
yardımcıları çoğalınca, biz Peygamber (s.a.s.)'den saklı olarak birbirimize
‘mallarımız ziyan oldu, Cenâb-ı Allah, İslâm'ı güçlendirmiş ve İslâm'ın
yardımcıları da çoğalmıştır. Artık oturup mallarımızda ziyan olan (ihmal edilen)
kısımları onarsak (bozalan maddî durumumuzu düzeltsek)!' dedik. Bunun üzerine
Ulu ve Yüce Allah, söylediğimiz sözü bize çevirerek Peygamberine (s.a.s.) şu
âyetini indirdi: "Allah yolunda (mallarınızı) infak edip harcayın ve kendi
ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!" (2/Bakara, 195). Tehlike; malların
üzerinde oturmak, onları onarmak ve gazâyı (Allah yolunda cihadı) terk
etmektir.' Ebû Eyyûb (r.a.), Allah yolunda isbât-ı vücûda devam ederek nihâyet
Rum toprağında defnedildi." (Tirmizî, Tefsîru Sûre 2/19, h. no: 3152; Ebû Dâvud,
Cihad 22)        

"Bir kimse ‘insanlar helâk oldu' derse, (kendini
iyi yolda görüp gururlandığından) kendisi onların en ziyâde helâk olanıdır."
(Müslim, Birr 139, h. no: 2623, Ebû
Dâvud, Edeb 77; Muvattâ, Kelâm 2; Ahmed bin Hanbel, 2/272, 342, 465, 517)

"Nefislerine zulmedip de azap gören, helâk olan
kavmin evlerine girmeyin. Ancak (mecbursanız), onlara isâbet eden musîbetin
benzerinin size de isâbet etmesinden sakınarak ağlar bir tarzda girin."
(Müslim, Zühd 38, 39, h. no: 2980)

"…(Hayber Gazvesi dönüşünde) ashâb: ‘Yâ
Râsûlallah, helâk olduk, susadık!' diyorlardı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.)
"Size helâk yoktur!" buyurdu ve "Bana küçük bardağımı getirin!" dedi.
Su kabını da istedi. Artık Rasûlullah döküyor, Ebû Katâde de cemaate su
veriyordu. Tüm insanlar o kaptan su içti, hâlâ kapta su vardı…" (Müslim,
Mesâcid, 311, h. no: 681)

"Aşırı gidenler helâk oldu."
(Müslim, İlim 7, h. No: 2670)

"Ümmetimi Kureyş'in şu kabilesi helâk
edecektir." Ashâb: ‘Bize ne emir
buyurursun?' dediler. "Keşke insanlar onlardan uzak kalsalar!" buyurdu.
(Müslim, Fiten 74, h. no: 2917; Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc. C. 9, s. 294)



"Ümmetimin helâki Kureyş'ten birtakım
çocukcağızların (birkaç gencin) elinde olacaktır"
Bu hadisi Ebû Hureyre rivâyet ederken, mecliste bulunan Mervân, Ebû Hüreyre'ye:
‘Gençler mi?' demesi üzerine, Ebû Hüreyre: ‘İstersen filân oğulları, filân
oğulları, diye adlarını anabilirim' demiştir. (Buhârî, Menâkıb 25, Fiten 3,
Tercrîd- Sarih Terc. C. 9, s. 295; Ahmed bin Hanbel, II/288, 324, 328, 377, 520,
536)

"Kisrâ (İran kralı) helâk olmuş, ölmüştür
(kesinlikle helâk olacak, yok olacaktır). Ondan sonra kisrâ yoktur. Kayser
(Bizans kralı) helâk olursa, ondan sonra da kayser yoktur. Nefsim yedinde olan
Allah'a yemin ederim ki, size onların hazineleri mutlaka Allah yolunda
verilecektir." (Müslim, Fiten 75, 76,
77 h. no: 2918, 2919, Buhârî, Menâkıb 25, İman 3; Tecrîd-i Sarih Terc. C. 8, s.
391; Tirmizî, Fiten 41; Ahmed bin Hanbel, 2/233, 312, 467, 501, 5/24, 92, 99)

Abdullah bin Amr dedi ki: "Bir gün erken erken
Rasûlullah (s.a.s.)'a gittim. Derken bir âyet-i kerime husûsunda ihtilâf eden
iki adamın seslerini işitti de, Rasûlullah (s.a.s.) yanımıza çıktı. Yüzünde
kızgınlık belli oluyordu. Ve: "Sizden öncekiler, ancak ve ancak Kitap
hakkında ihtilâfları sebebiyle helâk oldular" buyurdu. (Müslim, Ilim 2, h.
No: 2666; Ahmed bin Hanbel, I/401, 421, 2/467, 495, 503, 508, 517)

Ebû Hureyre (r.a.)'den rivâyet edilmiştir. O
dedi ki: "Kader konusunda birbirimizle çekişmekte iken Rasûlullah (s.a.s.)
üzerimize çıkageldi. O kadar kızdı ki, yüzü kırmızılaştı; hatta yanaklarına
sanki nar sıkılmıştı. Sonra şöyle buyurdu: "Size bu (kader konusunda
münâkaşa) mı emredildi veya ben size bununla mı gönderildim? Sizden önceki
(toplum)ler, bu meselede çekiştikleri için helâk oldular. Artık bu konuda
münâzaa etmemizi sizden ciddî olarak istiyorum." (Tirmizî, Kader 1)

"…Sizden önce geçenler ancak çok sual sormaları
ve peygamberleri hakkında ihtilâfa düşmeleri sebebiyle helâk olmuşlardır. Ben
size bir şey emrettimmi ondan gücünüz yettiği kadarını yapın! Bir şeyden sizi
men ettimmi onu derhal bırakın!" (Buhârî,
İ'tisâm 2; Müslim, Hacc, 462, Fezâil 130; Tirmizî, İlim 17; Nesâî, Hacc 1; İbn
Mâce, Mukaddime1, Ahmed bin Hanbel, I/401, 421, 452, II/247, 258, 428, 447, 467)

"Sizden evvelki (ümmet)ler, ancak şu sebepten
helâk olmuşlardır: Onlar, aralarında şerefli bir kimse çaldığı zaman onu,
bırakırlardı da, zayıf olan çaldığı zaman ona, cezâ uygularlardı. Allah'a yemin
ederim ki, eğer Muhammed'in kızı Fâtıma çalmış olsaydı, muhakkak onun elini de
keserdim!" (Buhârî, Hudûd 12, Enbiyâ
54, Meğâzî 53, Fedâilu Ashâb 77; Müslim, Hudûd 8, 9; Nesâî, Kat'u's-Sârik Bâb 6,
h. no: 4864-4873; Ebû Dâvud, Hudûd 4, h. no: 4396-4397; Tirmizî, Hudûd, 6, h.
no: 1454; İbn Mâce, Hudûd, B. 6, h. no: 2547-2548)

Peygamber (s.a.s.)'in huzuruna gelip zinâsını
itiraf edip Peygamber'in kendisini cezâlandırarak temizlemesini isteyen ve sonra
recmedilen Mâiz bin Mâlik'in recmedilmesi üzerine ashâb onun hakkında iki fırka
olmuştu. Kimisi: ‘Helâk oldu! Onu günahı kuşattı!...' diyor, bazısı da: Mâiz'in
tevbesinden efdal tevbe olmaz! Zira o Peygamber'e gelerek elini onun eline
koydu. Sonra: ‘Beni taşlarla öldür!' dedi' diyordu. Bu şekilde iki veya üç gün
durdular. Sonra, onlar otururken Rasûlullah (s.a.s.) gelerek selâm verdi ve
oturdu. Arkasından:  "Mâiz bin Mâlik için istiğfâr edin!" buyurdular.
Ashâb: ‘Allah Mâiz bin Mâlik'e mağfiret eylesin!' dediler. Rasûlullah (s.a.s.)
de: "Gerçekten o öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe bir ümmet arasında taksim
edilse onlara yeterdi" buyurdu. (Müslim, Hudûd 22, h. no: 1695)

"Sizden önce ehl-i kitabı, çok ihtilâf etmeleri
helâklerine sebep olmuştur." (Ahmed
bin Hanbel, II/457)   

"Arapların helâki Kıyâmet alâmetlerindendir."
 (Tirmizî, Menâkıb 69)

"İnsanların helâkinin alâmeti nedir?" diye
sorulunca buyurdu ki: "Âlimlerinin helâkidir."  (Dârimî, Mukaddime 26)

"Müslümanlardan bir cemaat, veya mü'minlerden
bir cemaat beyaz saraydaki kisrâ hânedânın hazinesini mutlaka fethedecektir."
(Müslim, Fiten 78, h. no: 2919)   

"Şüphesiz ki Allah haseneleri/iyilikleri ve
seyyieleri/kötülükleri yazmış; sonra onları beyân etmiştir. Şimdi, kim bir
iyilik yapmak ister de yapamazsa Allah onu kendi yanına tam bir hasene olarak
yazar. O hayırlı işi yapmaya niyet eder de yaparsa Allah Azze ve Celle onu kendi
yanına on kattan yedi yüz kata ve daha pek çok katlayarak hasenât yazar. Şayet
kötülük yapmak ister de yapmazsa Allah onu kendi yanına tam bir hasene olarak
yazar. O kötülüğü yapmak ister de yaparsa Allah onu bir tek seyyie olarak yazar.
Allah o seyyieyi yok eder. Allah'a karşı (isyana) hırslı olandan başka hiçbir
kimse helâk olmaz." (Müslim, İman
207, 208, h. no: 131

"Bir yerde tâun (bulaşıcı hastalık) olduğunu
işitirseniz, o yere gitmeyin! Bir yerde tâun zuhur eder, siz de orada
bulunursanız, ondan kaçmak için o yerden çıkmayın!"
(Müslim, Selâm 98, h. No: 2219)

"Helâk edici şu yedi şeyden kaçının: Allah'a
şirk/ortak koşmaktan, sihirden, haklı durum hâriç Allah'ın haram kıldığı cana
kıymaktan, fâiz yemekten, yetim malı yemekten, savaş günü harpten kaçmaktan,
nâmuslu mü'mine habersiz hanımlara iftirâ etmekten."
(Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî)

"Şu beş şey zuhur ederse helâk ümmetim üzerine
hak olur: Birbirlerine lânetleşme, içki içme, ipekli elbise giyme, çalgılar ve
erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla iktifâ etmeleri."
(Hâkim, Müstedrek; Deylemî, Râmûze'l-Ehâdîs,
Harfu'l-Elif,  c. 1, s. 53)

Allah'ın, halkını helâk ettiği bir beldeye
uğradığınızda, oradan sür'atle geçiniz."
(Taberânî, Kebîr, Râmûze'l-Ehâdîs, Harfu'l-Elif, 
c. 1, s. 63)

"Allah, bir kulu helâk etmek istediğinde, önce
ondan ‘hayâ' alınır. O zaman o kimse buğza lâyık olarak Allah'ın huzuruna
olduğunda kendisinden ‘emânet' alınır. Ve hâin olarak tanınır. Böyle olunca
‘rahmetten kovulur'. O zaman lânete lâyık hale gelmiş olur. Ve o zaman da ‘İslâm
hırkası' üzerinden alınır." (İbn Mâce,
Fiten 27)

"Şu üç şey helâk edici, şu üç şey kurtarıcı, şu
üç şey de derece, şu şey de keffârettir."
Denildi ki: ‘Yâ Rasûlallah, helâk ediciler
nedir?" Buyurdu ki: "İnsana hâkim olan hasislik, tâbi olan hevâ ve adamın
kendini beğenmesi." Denildi ki: "Kurtarıcılar nedir?" Şöyle buyurdu:
"Gizli ve açıkta Allah'tan korkmak, fakirlik ve zenginlikte itidal üzere
bulunmak, gazapta ve rızâda adâlet üzere olmak." Denildi ki: "Keffâret
nelerdir?" Buyurdu ki: "Mescide gitmek, namazdan sonra (diğer) namazı
beklemek, şiddetli soğukta ve soğuk bir günde hakkı ile abdest almak. (Derecâtâ
gelince;) Yemek yedirmek, selâmı açıkça vermek, insanlar uykuda iken gece namazı
kılmak."(Hatîb, Târih; Râmûze'l-Ehâdîs, Harfu's-Se, c. 1, s. 260)

 "Ümmetimin helâki üç şeydedir: Asabiyet
(ırkçılık ve kabilecilik gayreti gütmek, bağnazlık), kaderiye, aslı olmayan
(hadisi) rivâyet." (Taberânî, Kebîr; Râmûze'l-Ehâdîs, Harfu'l-Hâ,  c. 2, s.
455)

"Ümmetimin helâki Kitap ve süttedir. Kitaba
gelince; Kur'an'ı okurlar, gerçek te'viline (tefsirine) uymayan şekilde yanlış
te'vil ederler. Sütü de severler, kıra çıkarlar, cemaati ve cumaları terk
ederler." (Ahmed bin Hanbel, 4/105,
2/192)

"Çok mal toplayanlar helâk oldu. Ancak, şöyle
şöyle diye infak edip hayra sarfedenler hâriç. Onlar da çok azdır."
(Ahmed bin Hanbel; Taberânî, Kebîr; Ebû Ya'lâ;
Râmûze'l-Ehâdîs, Harfu'l-He,  c. 2, s. 455)

"Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde helâk
olurlar." (Ahmed bin Hanbel, 5/45;
Taberânî, Kebîr; Râmûze'l-Ehâdîs, Harfu'l-He,  c. 2, s. 455)

"Lût kavminin işini (cinsî
sapıklık/homoseksüellik) yapana Allah lânet etsin!"
(Ahmed bin Hanbel, I/309; Tirmizî, Tuhfetu'l-Ahvezî, 5/21)

"Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkunç
olanı, Lût kavminin ameli (olan çirkin ilişki)dir."
(Tirmizî, Tuhfetu'l-Ahvezî, 5/23)

"Kim karısına arka tarafından (ters ilişkiye
girer,) varırsa mel'undur!" (Ebû
Dâvud, II/249)