Fecir | Konular | Kitaplar

Tûfân Yerel Bir Âfet miydi?.

Tûfân Yerel Bir Âfet miydi



Tûfân Yerel Bir
Âfet miydi?

 

Nûh Tûfânı'nın varlığını inkâr edenler, bu
iddialarına delil olarak dünya çapında bir tûfânın varlığının imkânsız olduğunu
söylemektedirler. Ayrıca böylesine bir tûfânın gerçekleşmemiş olduğu iddiasını,
Kuran'a saldırmak amacıyla da öne sürmektedirler.

Oysa bu iddia, Allah'ın indirdiği ve tahrif
edilmemiş tek kutsal kitap olan Kur'ân-ı Kerim için geçerli değildir. Çünkü
Kuran'da, Tûfân olayına, Tevrat ve çeşitli kültürlerde bahsedilen Tûfân
efsanelerinden çok daha farklı bir bakış açısı getirilir. Eski Ahit'in ilk beş
kitabını oluşturan muharref Tevrat, bu tûfânın evrensel olduğunu ve tüm dünyayı
kapsAdığını söylemektedir. Oysa Kuran'da böyle bir bilgi verilmez, aksine,
ilgili âyetlerden Tûfân'ın yöresel olduğu ve tüm dünyanın değil, Hz. Nûh
tarafından uyarılıp korkutulan Nûh Kavmi'nin cezâlandırıldığı anlaşılmaktadır.



Tevrat'ın ve Kur'an'ın Tûfân anlatımlarına
bakıldığında bu farklılık kolaylıkla kendi gösterir. Tarih içinde çeşitli
tahrifatlara ve eklemelere maruz kalmış olan Tevrat, Tûfân'ın başlangıcını şöyle
açıklamaktadır: "Ve Rab gördü ki, yeryüzünde Adamın kötülüğü çoktu, ve her gün
yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve RAB yeryüzünde Adamı
yaptığına nÂdim oldu, ve yüreğinde acı duydu. Ve RAB dedi: Yarattığım Adamı, ve
hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim;
çünkü onları yaptığıma nÂdim oldum. Fakat Nûh, Rabbin gözünde inâyet buldu."
(Tekvin, 6:5-8)

Oysa Kuran'da tüm dünyanın değil, sadece Nûh
kavminin helâk edildiği bildirilmektedir. Tıpkı Âd kavmine gönderilen Hz. Hûd
(11/Hûd, 50) veya Semûd Kavmi'ne gönderilen Hz. Sâlih (11/Hûd, 61) ve diğer
peygamberler gibi Hz. Nûh da yalnızca kendi kavmine gönderilmiştir ve Tûfân da
Nûh'un kavmini ortadan kaldırmıştır:

"Andolsun, Biz Nûh'u kavmine gönderdik. (Onlara)
'Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp- korkutucuyum. Allah'tan başkasına
kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acıklı bir günün azâbından korkmaktayım'
dedi." (11/Hûd, 25-26)

Helâk olanlar Hz. Nûh'un tebliğini hiçe sayan ve
isyanda direten kavimdir. Bu konudaki âyetler hiçbir tartışmaya meydan
vermeyecek kadar açıktır: "Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla
birlikte olanları kurtardık, âyetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Çünkü
onlar kör bir kavimdi." (7/A'râf, 64); "Böylece onu ve onunla birlikte
olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayarak
inanmamış olanların da kökünü kuruttuk." (7/A'râf, 72)

Ayrıca Kuran'da Allah, herhangi bir kavme elçi
gönderilmedikçe, o kavmin helâk edilmeyeceğini söylemektedir. Helâk için, kavmin
kendisine uyarıcı korkutucu gelmiş olması ve bu uyarıcının yalanlanmış olması
gerekmektedir. Kasas Sûresi'nde şöyle denilir:

"Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine'
onlara âyetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı
değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı
değiliz."
(28/Kasas, 59)

Kendisine uyarıcı gönderilmeyen bir kavmin helâk
edilmesi, Allah'ın sünneti değildir. Bir uyarıcı olan Hz. Nûh ise sadece kendi
kavmine gönderilmiştir. Bu Sebeple Allah, uyarıcı gönderilmemiş olan kavimleri
değil, sadece Hz. Nûh'un kavmini helâk etmiştir.

Kuran'daki bu ifâdelerden Nûh Tûfânı'nın tüm
dünyayı kaplayan değil, yöresel bir felâket olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca
Tûfân'ın gerçekleştiği düşünülen arkeolojik bölgede yapılan kazılar da, 
Tûfân'ın tüm dünyayı kaplayan evrensel bir olay değil, Mezopotamya'nın bir
bölümünü etkisi altına almış olan çok geniş bir âfet olduğunu  göstermektedir.