Fecir | Konular | Kitaplar

Dinî İnançlar

Dinî İnançlar



Dinî İnançlar:



 

Tarihçi Heredot'a göre Eski Mısırlılar dünyanın
en "dindar" insanlarıydılar. Ancak dinleri "Hak Din" değil, çok tanrılı sapkın
bir dindi ve içinde bulundukları koyu tutuculuk Sebebiyle bu sapkın dinlerinden
bir türlü vazgeçemiyorlardı.

Eski Mısır kavmi, içinde yaşadığı doğal çevre
şartlarından çok etkilenmişti. Mısır'ın doğal coğrafyası ülkeyi dış saldırılara
karşı çok iyi koruyordu. Mısır'ın dört bir yanı çöllerle, dağlık aRâzîlerle ve
denizlerle çevriliydi. Ülkeye yapılabilecek saldırıların iki geçiş yolu
bulunuyordu ve bu yolları da savunmak Mısır orduları için son derece kolaydı.
Böylece Mısırlılar, bu doğal koşullar sayesinde dış ülkelerden soyutlanmış
olarak kaldılar. Ancak geçen yüzyıllar, bu soyutlanmayı koyu bir taassuba
dönüştürdü. Böylece Mısırlılar yeni gelişmelere ve yeniliklere kapalı, dinleri
konusunda son derece tutucu bir görünüm kazandılar. Kuran'da sıkça bahsedilen
"ataların dini" onların en önem verdikleri değerleri haline geldi.

Bu nedenle Hz. Mûsâ ve Hz. Hârun, Firavun'a ve
yakın çevresine Hak Din'i tebliğ ettiklerinde "Onlar: Siz ikiniz, bizi
atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin
olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" (10/Yûnus,
78) diyerek yüz çevirmişlerdi.

Eski Mısır'ın dini bir kaç kola ayrılmıştı.
Bunların en önemlileri devletin resmi dini, halkın inanışları ve ölümden sonraki
yaşam ile ilgili inanışlardan oluşuyordu.

Devletin resmî dinine göre Firavun, kutsal bir
varlıktı. O, tanrılarının dünyadaki bir yansımasıydı ve görevi de dünyada
insanlara Adâlet dağıtmak ve onları korumaktı. Halkın arasında yaygın olan
inanışlar son derece karışıktı, ve devletin resmi dini ile çatışan inançlar da
Firavun yönetimi tarafından baskı altına alınmıştı. Temelde çok tanrıya
inanılıyor, bu tanrılar genellikle hayvan başlı ve insan vücutlu olarak tasvir
ediliyordu. Ancak bölgeden bölgeye değişebilen yerel geleneklerle de karşılaşmak
mümkündü.

Ölümden sonraki hayat Mısır inançlarının en
önemli bölümünü oluşturuyordu. Beden öldükten sonra ruhun yaşamaya devam
ettiğine inanıyorlardı. Onlara göre ölünün ruhu görevli melekler tarafından
Yargıç Tanrı ve şahitlik için hazır bulunan kırk iki yargıcın karşısına
çıkarılıyor, ortaya bir tartı koyuluyor ve ruhun kalbi bu tartı ile
tartılıyordu. İyilikleri ağır gelenler güzel bir mekâna geçiyor ve mutluluk
içinde yaşıyor, kötülükleri ağır gelenler ise büyük işkenceler görecekleri bir
yere yollanıyorlardı. Burada "Ölülerin Yiyicisi" Adı verilen garip bir yaratık
tarafından sonsuza dek işkence görüyorlardı.

Mısırlılar'ın âhiret hakkındaki bu inanışlarının
tevhid inancıyla ve hak dinle bir paralellik gösterdiğini fark etmemek mümkün
değildir. Sadece ölümden sonraki hayata inanç bile eski Mısır medeniyetine de
hak dinin ve tebliğin ulaşmış olduğunu fakat bu dinin sonrÂdan bozulmaya
uğradığını, tek tanrı inancının da bu bozulmayla birlikte çok tanrı inancına
döndüğünü ispatlar niteliktedir. Nitekim dönem dönem insanları Allah'ın
birliğine ve O'na kul olmaya çağıran uyarıcıların eski Mısır'a da gönderildiği
bilinmektedir. Bunlardan biri, hayatı Kuran'da detaylıca anlatılan Hz.
Yusuf'tur. Hz. Yusuf'un tarihi, İsrailoğulları'nın Mısır'a gelmeleri ve burada
yerleşik düzene geçmelerinin başlangıcını teşkil etmesi açısından da son derece
önemlidir.

Öte yandan, tarihi kaynaklarda Hz. Mûsâ
öncesinde kavmi tek ilâhlı dinlere çağıran Mısırlılar'dan da bahsedilmektedir.
Bu, Mısır tarihinin en dikkat çekici firavunu Neferkheperure Amenhotep'dir, yani
IV. Amenofis.