Fecir | Konular | Kitaplar

Ashâb-ı Kehf

Ashâb



Ashâb-ı Kehf

 

"O gençler, mağaraya sığındıkları zaman,
demişlerdi ki: "Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu
kolaylaştır (bizi başarılı kıl)."
(18/Kehf, 10)

Kur'an'ın "Kehf" (mağara) isimli 18. Sûresinde,
Allah'ı tanımayan, inananlara karşı baskı ve zulüm uygulayan bir rejimden
sakınmak için bir mağaraya sığınan gençlerden söz edilir. Konuyla ilgili âyetler
şöyledir:

"Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak
âyetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki:
'Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır
(bizi başarılı kıl)'             

Böylelikle mağarada yıllar yılı onların
kulaklarına (ağır bir uyku) vurduk.

Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi
daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların
haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarmaktayız. Gerçekten onlar, Rablerine
iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidâyetlerini arttırmıştık.' Onların
kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;

(Krala karşı) kıyam ettiklerinde demişlerdi ki:
'Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilâh olarak biz O'ndan başkasına
kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin
dışına çıkarız. Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilâhlar edindiler,
onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan
düzüp-uydurandan daha zalim kimdir?'               

(İçlerinden biri demişti ki): 'MÂdem ki siz
onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara
çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını)
yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.'    

(Onlara baktığında) görürsün ki, güneş
doğduğunda onların mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan
keser geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın
âyetlerindendir. Allah, kime hidâyet verirse, işte hidâyet bulan odur, kimi de
saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın.



Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin
bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Onların
köpekleri de iki kolunu uzatmış yatmaktaydı. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp
onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.               

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye
onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: 'Ne kadar
kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık'
Dediler ki: 'Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu
paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık
getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin. Çünkü
onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri
çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.'    

Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve
gerçekten Kıyâmetin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir
halkına ve sonra ki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları bulanlar)
kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: 'Onların
üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir.' Onların işine galip
gelen (sözleri geçen)ler ise: 'Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız' dediler.

(Sonra gelen kuşaklar) diyecekler ki: 'Üçtüler,
onların dördüncüsü de köpekleridir.' Ve: 'Beştirler, onların altıncısı
köpekleridir' diyecekler. (Bu), bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. 'Yedidirler,
onların sekizincisi de köpekleridir' diyecekler. De ki: 'Rabbim, onların
sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında da kimse bilemez' Öyleyse
onlar konusunda açıkta olan bir tartışmÂdan başka tartışma ve onlar hakkında
bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

Hiçbir şey hakkında: 'Ben bunu yarın mutlaka
yapacağım' deme. Ancak: 'Allah
dilerse' (yapacağım, de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: 'Umulur ki,
Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip iletir.'

Onlar mağaralarında üçyüz yıl kaldılar
ve dokuz (yıl) daha kattılar.

De ki: 'Ne kadar kaldıklarını Allah
daha iyi bilir. Göklerin ve
yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun
dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz."
(18/Kehf, 9-26)

Hem Hıristiyan hem de İslâm
kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf'in (Mağara Ehli) karşı karşıya oldukları zalim
hükümdar, genel kabule göre, Roma İmparatoru Decius olduğu tahmin edilmektedir.
Decius'un baskı ve zulmü ile karşılaşan gençler, bulundukları topluma Allah'ın
dinini terketmemeleri konusunda birçok uyarılarda bulunmuşlardır. Toplumun
yaptıkları tebliğlere kayıtsız kalması, imparatorun baskıyı arttırması ve ölüm
ile tehdit edilmeleri Sebebiyle gençler yaşadıkları yerden uzaklaşmaya karar
vermişlerdir.

Tarihsel belgelerin de ortaya koyduğu
gibi, henüz dejenere olup bozulmamış Hıristiyanlığın (İseviliğin) temsilcisi
olan mü'minlere yönelik sindirme, baskı ve zulüm politikaları, birçok imparator
tarafından yoğun bir şekilde uygulanıyordu.

Kuzey Batı AnÂdolu'da bulunan Roma
Valisi Piliniyus'un (MS 69-113) İmparator Trayanus'a yazdığı mektupta "İmparator'un
heykeline tapınmadıkları için cezâlandırılan Mesihçiler"den (Hıristiyanlar'dan)
bahsedilir. Bu mektup, o dönemde İsevilere yapılan baskıları anlatan önemli
belgelerden birisidir. İşte böyle bir ortamda kendilerinden Allah'ı bırakıp
imparatora veya din karşıtı bir sisteme boyun eğmeleri istenen gençler, bunu
kabul etmemişler ve şöyle demişlerdir:
"Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir;
ilâh olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek
olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız. Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan
başkasını ilâhlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?
Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?"
(18/Kehf, 14-15)

Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı yer konusunda ise
birkaç iddia vardır. Bunlardan
en makul görünenleri ise Efes ve Tarsus'tur. Hemen hemen tüm Hıristiyan
kaynaklar, gençlerin sığındıkları mağaranın bulunduğu yer olarak Efes'i
gösterirler. Bazı müslüman araştırmacı ve Kuran yorumcuları da Efes konusunda
Hıristiyanlar'la hemfikirdirler. Bazıları da bölgenin Efes olmadığını uzun
uzadıya açıkladıktan sonra, olayın geçtiği yerin Tarsus olduğunu ispatlamaya
çalışmışlardır. Biz bu çalışmÂda iki ihtimal üzerinde de duracağız. Tüm bu
araştırmacı ve yorumcular -Hıristiyanlar da dâhil- olayın Roma İmparatoru Decius
(veya başka bir ismiyle Decianus) zamanında, yani MS 250 civarında geçtiğini
belirtirler.

Decius, Neron'la birlikte
Hıristiyanlar'a en çok zulmeden Roma İmparatoru olarak bilinir. İktidarda
bulunduğu kısa dönemde, hakimiyeti altında yaşayan herkesin Roma tanrılarına
kurban Adamalarını zorunlu kılan bir kanun çıkarmıştır. Herkes bu putlara kurban
Adamakla, dahası bunu yaptıklarını gösteren bir onay belgesi almak ve devlet
görevlilerine göstermekle yükümlü tutulmuştur. Karara uymayanlar için de idam
cezâsı uygulanmıştır. Hıristiyan kaynakları bu dönemde Hıristiyanlar'ın önemli
bir bölümünün "şehirden şehire" kaçarak ya da daha gizli sığınaklara giderek bu
putperest ibâdetinden kaçındıklarını yazarlar. Ashâb-ı Kehf, büyük olasılıkla,
bu İsevilerin içinden sâlih bir gruptur.

Bu arada vurgulanması gereken bir
nokta vardır: Konu, bazı Hıristiyan ve müslüman tarihçi ve yorumcular tarafından
hikaye tarzında anlatılmış, birçok uydurma ve eklenen rivâyetler neticesi
efsaneye dönüştürülmüştür. Oysa ki olay tarihi bir gerçektir.