Fecir | Konular | Kitaplar

Teklif

Teklif



Teklif
 

Teklif: Zor olanı istemek demektir. Fıkıh Usûlü ıstılahında, Şâri'in bir fiilin
yapılıp yapılmamasını talep etmesine denir. Eğer bir şeyin yapılmasını isteyiş
kesin olursa, teklifî hüküm "vâcip", kesin olmazsa "mendup" olur. Bir şeyin
yapılmamasını isteyiş kesin olursa, teklifî hükmün muhtevâsı "haram"; kesin
olmazsa "mekruh" olur. Bir de tahyîr'in hükmü vardır ki, bu da "mubahtır". Buna
göre teklifî hükümler:

1- Vâcip,

2- Mendup,

3- Haram,

4- Mekruh,

5- Mubah olmak üzere beş kısma ayrılır.
Bu
taksim fakîhlerin çoğunluğuna göredir. Hanefîler ise, teklifî hükümleri yedi
kısma ayırırlar:

1- Farz,

2- Vâcip,

3- Mendup,

4- Haram,

5- Tahrîmen mekruh,

6- Tenzîhen mekruh,

7- Mubah (Muhammed Şakir Garbal, el-Mevsûâtü'l-Arabiyye
el-Müyessere, teklif maddesi; Muhammed Ebû Zehra, İslâm Hukuk Metodolojisi, terc.
Prof. Dr. Abdülkadir Şener, Ankara, 1973, 42).

Teklifin esasını akıl ve idrâk teşkil eder; yani akıl ve idrâk, teklifin temel
şartıdır. Bu konuda el-Âmidî şöyle diyor: "Akıl erbâbı, mükellefin akıl ve
kavrayış sahibi olması gerektiğinde ittifak etmiştir; çünkü teklif, bir
hitaptır. Hayvan ve cansız madde gibi akıl ve idrâki olmayana hitapta bulunmak
muhaldır. Deli ile, temyiz kudretine sahip olmayan çocuk gibi hitabın aslını
anlama potansiyeline sahip olan; fakat onun emir, nehiy, sevap ve ceza ile
ilgili bulunduğunu, onu emredenin Allah olduğunu ve O'na itaat gerektiğini
tafsilâtıyla bilmeyen kimse de, hitabın aslını tafsilâtlı olarak anlamama
bakımından hayvan ve cansız madde mesâbesinde olduğu için, teklife muhâtap
olamaz. Çünkü teklif ile kasd edilen şey, hitâbın aslını anlamaya dayandığı
gibi, onun tafsilâtını da idrâk etmeye dayanmaktadır. Temyiz kudretine sahip
olan çocuğa gelince; bu, her ne kadar temyiz kudretine sahip olmayan çocuğun
anlamadığı şeyleri idrâk ederse de, tam akıllı kimse gibi Allah'ın varlığını,
kullara hitapta bulunacağını, Allah'tan gelen buyrukları tebliğ eden gerçek
Peygamberin bulunduğunu gereği kadar kavrayamaz. Oysa teklif ile kast edilen
şey, bunlara bağlıdır. Gerçi arada çok kısa bir zaman kalacak şekilde ergenlik
çağına yaklaşınca, onu bu andaki idrâki, biraz sonra teklifi gerektiren şeyi
idrâkinden farklı olmayabilir; ancak akıl ve idrâk birer gizli vasıf olup yavaş
yavaş ortaya çıktığından ve bunları gösteren belli bir ölçü bulunmadığından Şâri',
bunlar için buluğ çağına girmeyi bir sınır olarak koymuş ve bu çağa
ermeyenlerden teklifi kaldırmıştır. Bunun delili de, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in,
"Üç kimseden kalem kaldırıldı (yani onlar tekliften muaf tutuldu); buluğa
erene kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uykudakinden ve ayılıncaya kadar
mecnundan" hadisidir (Buhârî, Hudûd 22, Talâk 11; el-Âmidî, el-İhkâm fî
Usûli'l-Ahkâm, I/199, 200).
Bu
ifadeden şu üç husus anlaşılmaktadır:

1- Teklifin direği akıldır; çünkü teklif
Allah'ın hitabıdır. Buna da ancak aklıyla idrâk eden kimse muhâtap olabilir.

2- Akıl yavaş yavaş gelişmekte,
çocukluktan itibaren olgunlaşma seyrine devam etmektedir. O, teklif haddine
ancak gelişmesini tamamladıktan sonra ulaşmaktadır.

3- Aklın yavaş yavaş gelişmesi gözle
görülmeyen bir husustur; çünkü o, bir zaman süreci içerisinde adım adım kemâl
noktasına ulaşmaktadır. Elbette bu noktayı gösteren maddî bir ölçünün bulunması
gerekir. O da buluğ çağıdır. İşte bu çağ, aklın noksanlık ve kemâli arasındaki
sınırı teşkil etmektedir. Kişi bu çağa ulaşınca ona teklif terettüb etmektedir.

Hatıra gelebilir ki mecnun (deli) ve mümeyyiz olmayan çocuğun temyiz kudreti
bulunmadığı halde, malî tekliflere muhâtap olduğunu görüyoruz. Bunlar, başkasına
ait bir şeyi telef ederlerse tazmin etmeleri, bir cinâyet işlerlerse diyet
vermeleri gerekmektedir. Fakîhlerin cumhuruna göre bunların, mallarından zekât
vermeleri gerekir. Meyve ve tahıl gibi toprak ürünleri için öşür vermeleri icap
ettiğini de fakîhler icmâ ile kabul etmişlerdir. İşte bunlar birer tekliftir. Bu
durumda onların tekliften muaf tutuldukları nasıl düşünülebilir?

Buna, usûl bilginleri şöyle cevap verirler: Her ne kadar deli ve mümeyyiz
olmayan çocuk, temyiz kudretleri bulunmadığı için teklifî hükümlere muhâtap
değil iseler de, onlar da insandırlar ve bu insanlık kendileri için bir kısım
haklar sağlamış ve bu hakları taşıyacak bir zimmet tanımıştır. Meselâ, onların
mülkiyet hakları vardır; bu teklifler de, kendilerinin mal ve mülkiyetleriyle
ilgili vecîbelerdir.

Bundan anlaşılıyor ki, deli ile mümeyyiz olmayan çocuk, insan olmaları hasebiyle
bir kısım haklara ve bu yüzden bir kısım da vecîbelere sahiptirler. Bu konunun
daha iyi anlaşılması için sırf insanlık icabı olarak sâbit bulunan ehliyet ile
aklın eseri olarak sâbit bulunan ehliyet konusu da incelenmelidir (Abdülkadir
Şener, a.g.e., 320-321).

Teklif konusu her ne kadar doğrudan doğruya Fıkıh Usûlünü ilgilendiren bir
mesele ise de Kelâm ilminin de incelediği konular arasına girmiş ve insanın
fiillerinin bir parçası sayılmıştır. Kelâmîmezheplerin değişik teklif
anlayışları vardır. Biz burada kelâmcıların teklifi nasıl tarif ettiklerine
temas ederek mezhepler arasında sadece mâturîdîliğin görüşü ile yetineceğiz:

Seyyid Şerif Cürcânî'ye göre, teklif, muhâtaba külfet yüklemektir (Ta'rîfât,
58). El-Bağdadî'ye göre teklif, külfetten (güçlük, zorluk, zahmet) alınmıştır.
Bu da yorgunluk ve meşakkattir. Şeriatta emre ve neyhe ıtlak olunmuştur. O halde
teklif hitabın emir ve nehiy olarak muhâtaba yönelmesidir (Usûlü'd-Din,
İstanbul, 1928, s. 270).

Mâturîdî'nin teklif anlayışına gelince, şöyle özetlemek mümkündür: Teklif, ancak
vukuu kudret dâhilinde olana bağlıdır ve bu şekilde bir emrin ifadesi olur.
Teklif yerine getirilirse, mükâfatı gerektirir; yerine getirilmezse, cezayı
dâvet eder. Fakat teklifin bu tarzda icrâya konması insanın irâde ve gücü ile
olur (el-Beyâdî, İşarâtü'l-Merâm, Kahire, 1368, 250).

Mâturîdî kelâm okulunda önemli olan, teklifin insanın irâde ve gücüyle ilgili
oluşudur. Eğer insan fizik anlamda sakat ise bu insanın fizik yönünden
istitâa'ya, güce sahip olmadığı ortadadır. Dolayısıyla böyle insana teklif akıl
hâricidir. Her yönden sağlam olan insanın teklife muhâtap olması ve bu teklife
göre fiillerini yapması insanın irâdesi ile ilgilidir. Bu takdirde insan,
fiillerinin nitelik kazanışında sorumlu olur ve böylece teklif anlam taşır (Şerafettin
Gölcük, Kelâm, Konya 1988, 222).

Mâturîdî okulunda güç yetmeyen işte teklif kabul edilmemektedir (Ebû Mansur el-Mâtürîdî,
Kitabü't-Tevhid, Beyrut 1970, 266). Bu konuda okulun dayandığı mesned "Allah
bir kimseye ancak gücü yettiği kadar teklif eder" (2/Bakara, 286) âyetidir.
Çünkü Allah hikmete uygun olanı yapar; hikmet de kendisinde güzellik, iyilik
olanı düşünmeyi gerektirir.

Mâturîdîlikte mesele, insanın gücü ve bu gücün imkânlarının Allah'ın ezelî ve
mutlak ilmince bilinmesi açısından ortaya konmaktadır (el-Beyâdî, a.g.e., 250).
İnsan teklif edilenden birini kendi gücü, meyli ve ihtiyarını kullanarak seçer (Mâturîdî,
a.g.e., 266). İnsanın bu tür hareketini Allah bilir. Teklifin ceza ve mükâfat
haline gelmesi, insana ahlâkî nitelikte bir fiil olması ve neticede insanın
yaptığından sorumlu olması böylece vuku' bulmaktadır (Şerafettin Gölcük ve S.
Toprak, Kelâm, 222).

Allah'ın insanlara yapmaları mümkün olmayanı teklif etmesi ve gücü yetmeyene
teklif, câiz ve mümkün değildir (Nurettin es-Sâbûnî, el-Bidâye fî Usûli'd-Dîn,
Tah. Bekir Topaloğlu, Dimaşk 1979, 118).[1]    




 




[1]
Ahmed Yaşar, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 170-171.