Fecir | Konular | Kitaplar

Hataları Örtmek

Hataları Örtmek



Hataları Örtmek:

 
İnsan, hata işlemeye müsait bir
şekilde yaratılmıştır. Onun bu zaâfı, nefsi aklına galebe çaldığı zaman daha
belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Bazen de insan farkında olmaksızın,
bilmeyerek hata işler. Kısacası insan, beşeri özellikleri sebebiyle, zaman zaman
kusur ve hatalar işleyebilir. Ancak, farkına vardığı zaman hemen Allah Teâlâ'dan
af veya hakkına tecavüz ettiği kişiden özür dilemesi, güzel bir ahlâk örneğidir.
Çünkü "hatadan dönmek de bir fazilettir. "
İsimlerinden biri de "Settâr"
olan Allah Teâlâ, kullarının kusur ve hatalarını, günahlarını örterek gizler ve
diğer kulların bilmesine engel olur. Bu itibarla Cenâb-ı Hakk'ın bir sıfatı da "Settârel-Uyûb"
(ayıpları örten, gizleyen) dur. Eğer O'nun bu ismi kulları üzerinde tecelli
etmeseydi, insanlar birbirlerinin kusurlarına muttali olur ve birbirlerine karşı
rezil olurlardı. Böylece toplum içinde çeşitli huzursuzluklar meydana çıkardı.
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'in
birçok ayetinde, mü'minlerin kusur ve hatalarını örttüğünü ifade buyurmaktadır.

"İman ederek salih amel
işleyenlerin hatalarını andolsun ki, örteriz ve onları yaptıkları amellerden
daha güzeli ile mükafatlandırırız" (29/Ankebût, 7).
Allah Teâlâ'nın, kullar
tarafından işlenen hataları örttüğünü bildiren bu gibi ayetlerde bazı ön şartlar
vardır. Yani kişinin, Allah'ın affına ve hatalarını gizlemesine ulaşabilmesi
için, bazı özelliklere sahip olması lâzımdır. Bu özellikler ise sözkonusu
ettiğimiz âyetlerde açıkça görülmektedir. Bunların başında "iman" gelmekte ve
hemen ardından "sâlih amel" şartı zikredilmektedir. Konuyla ilgili âyetler
şöyledir:
"(Allah) İman eden erkek ve
kadınları, içinde temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere
koyar ve onların hatalarını örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur"
(48/Feth, 5).
"Allah'a iman eden ve salih
amel işleyenlerin ve Muhammed'e Rablerinden bir gerçek olarak indirilene inanan
kimselerin hatalarını Allah örter ve durumlarını düzeltir" (47/Muhammed, 2).

"Sizi toplanma gününde bir
araya getirdiği gün, işte o gün, kimin aldandığını ortaya çıkaracağı bir gündür.
Kim Allah'a inanmış ve salih amel işlemişse, Allah onun hatalarını örter, onun
içinde ebedi kalacağı, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Büyük
kurtuluş işte budur" (64/Teğâbun, 9).
Allah Teâlâ hataları örtmeyi
iman şartına bağlamaktadır:
"Şayet Ehl-i kitâb (Hristiyan
ve Yahûdiler) iman edip de Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, kötülüklerini
örterdik ve onları ni'met cennetlerine koyardık" (5/Mâide, 65).
Konuyla ilgili diğer ayetlerde
göze çarpan bir diğer özellik de "takvâ" şartıdır.
"Bu Allah'ın size indirmiş
olduğu buyruğudur. Kim Allah'ın buyruğuna karşı gelmekten sakınırsa, Allah da
onun kötülüklerini diğer ve mükâfatını yüceltir" (65/Talâk, 5).
"Zira Allah (takva sahibi)
mü'minlerin yaptıkları hataları örter ve onlara işledikleri amellerin en
güzeliyle karşılık verir" (39/Zümer, 35).
Allah'ın haram kıldığı
günahlardan kaçınmak da bir takvâ işaretidir.
"Size yasak edilen büyük
günahlardan kaçınırsanız," kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere
yerleştiririz" (4/Nisâ, 31).
Bu âyetlerin yanında, "Ey
mü'minler! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün ki, Rabbiniz de sizin kötülük ve
hatalarınızı örtsün, sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koysun" (66/Tahrîm,
8) âyetinden "tevbe" nin de bir şart olduğunu anlıyoruz.
Kişinin, Allah'ın af ve
müsamahasına ulaşabilmesi için, tamamlayıcı bir şartın da "ihlâs" olduğu
sâbittir.
"Sadakalarınızı açıktan
verirseniz ne güzel! Eğer onları gizlice verirseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır. Bununla Allah hatalarınızı örter. Allah işlediklerinizden
haberdardır" (2/Bakara, 271).
Allah Teâlâ tarafından "akıl
sahipleri" olarak nitelendirilen mü'min kulların duası, bu konuda mü'minler için
en güzel örnektir:
"Onlar ki şöyle derler: Ey
Rabbimiz! Doğrusu biz, "Rabbinize iman edin' diye inanmaya çağıran bir davetçiyi
işittik ve iman ettik. rabbimiz! Sen de bizim günahlarımızı bağışla,
hatalarımızı ört ve canımızı iyilerle birlikte al" (3/Âl-i İmrân, 193).
Bu âyetin devamında da
duâlarının kabul edildiği bildirilmektedir:
"Rableri duâlarını kabul
etti. Sizden kadın olsun, erkek olsun, yaptığınız ameli boşa çıkarmam (dedi).
Hicret edenlerin, memleketinden zorla çıkarılanların, benim yolumda savaşan ve
öldürülenlerin kusurlarını elbette örteceğim. Andolsun ki, Allah katından bir
nimet olarak onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin en
güzeli ise Allah katındadır" (3/Âl-i İmrân, 195).
Zikredilen ayetlerin ışığında
denilebilir ki, insan gerçek anlamda iman edip, sâlih amel işler, takva üzere
bulunur ve hatalarından dolayı pişman olup tevbe ederek Allah'a yönelirse, bu
kişi Allah'ın affına ve müsamahasına hak kazanır. Dünyada olduğu gibi âhirette
de hataları, Allah tarafından gizlenir. Hataları örtmek hususunda, Hz. Peygamber
(s.a.s.) mü'minleri teşvik etmektedir:
"Kim, dünyada müslüman
kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını âhirette gizleyip kapatır"
(Müslim, Birr 58, 72).
Buna karşılık, Hz. Peygamber
(s.a.s.) "Din kardeşini, bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu kendisi
de işlemedikçe ölmez" (Tirmizî, Kıyâmet 53) buyurarak, müslümanların,
hatalarından dolayı birbirlerini kınamaları ve hor görmelerinin, kendileri için
ne derece kötü bir sonuca yol açtığına dikkat çekmiştir. "Kusursuz dost arayan
dostsuz kalır" sözü gereği, insan başkalarının kusurlarıyla uğraşmamalı ve
hataları örten kişi olmalıdır. Bu konuda mü'minin rehber edineceği prensip Allah
Teâlâ tarafından şu âyetle açıklanmıştır:
"İyilikle kötülük bir
değildir. Sen kötülüğü en güzel olan iyi bir hareketle önle. O vakit bakarsın
ki, seninle arasında düşmanlık bulunan biri yakın bir dost gibi olmuştur"
(41/Fussilet, 34).[1]

 



[1]
Mehmet Emin Ay, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s. 366-367