Fecir | Konular | Kitaplar

Hevâ; Anlam ve Mâhiyeti

Hevâ



Hevâ; Anlam ve Mâhiyeti

 

"Hevâ"; boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi
anlamlara gelir. Uzay ve yer arasında bulunan atmosfer boşluğuna bundan dolayı
hevâ (hava) denilmektedir. Hevâ, aynı zamanda düşüşe de denilir. Bu anlamından
dolayı, istenilen güzel davranış seviyesinden düşüşle ilgili olarak, hevâsını
tanrılaştıranların düşeceği cehennemin isimlerinden birisi olan ve "çukur",
"düşülen uçurum" anlamına gelen ve hevâ kelimesiyle aynı kökü paylaşan "hâviye"
ile olan ilgisi dikkat çekicidir. Istılahta hevâ ise, bir şeye karşı aşırı sevgi
ve bağlılık, arzu ve istek, nefsin tabiatında olan hislerinin icabına göre
hareket ederek yükseklerden yüz çevirip süflî tarafa eğilim göstermesi, benliğin
şehvet tarafına geçerek ruha sırt çevirmesidir. Bu saptırıcılığından dolayı
nefsin bu türden süslü isteklerine tâbi olması, hevâ olarak isimlendirilmiştir.



Hevâ, nefsin şehvete meyli için kullanıldığı
gibi, bizzat şehvete meyyal nefis için de kullanılır (Râgıb, Müfredât, s. 769).
Hevâ, nefsin, arzularını tatmin için şeriatın dışındaki şeylere meyletmesidir (Cürcânî,
Ta'rîfât, s. 257). Meselâ kişinin nikâhlısına ilgi duyması, meyletmesi ibâdet
iken; nikâhlısı olmayana meyli kabahat olmaktadır (Elmalılı, Eser Y. 7/4570).



Hevâ, aşağılık istek ve arzuların kaynağı
olmasından dolayı, dalâletin başta gelen sebeplerinden biridir. Bu yüzden
hevânın zıddı "hüdâ" (hidâyet) kabul edilir. Onun için hevâ kavramı, nefsin
şehvete ve zevke düşkünlüğünü anlattığı gibi, ilim sahibi olmadan sahibine emir
veren nefis anlamında da kullanılmaktadır. Böyle bir nefis, sahibini şehvete ve
aşırı zevke düşürüp günaha sürükler, uçurumlara ve Cehenneme düşürür. Hevâ,
nefsin şehvet denilen hayvanî ve aşırı istek ve arzulara meyletmesi anlamında
kullanılır. Hevâ, keyfe uymak, boş ve zararlı tutkuların güdümüne girmek
demektir.  Bu şehvete meyleden nefis için hevâ denir. Sahibini dünyada çeşitli
belâlara sokan, âhirette de onu cehenneme düşüren şey diye de tanımlanır. 



Hevâ, insan nefsinin şehvetlerinden ve hayvanî
iştihadan doğan doğal eğilimi olmakla beraber, aynı zamanda insanı her türlü
isyana götüren zaafın itici gücüdür; her türlü belânın, rezilliğin ve kötülüğün
kaynağıdır. Hevânın zan ve şehvet ile de yakın bir anlam bağı bulunmaktadır.
Çünkü zan, kişinin bir şeyin müsbet veya menfîliği hakkında, tahminle kendi
nefsine göre bir hüküm vermesidir. Yani sübjektif olarak dış dünyaya bakması,
değerlendirmesidir. Halbuki sübjektif dünya, izâfî bir dünya olduğundan, her
şahsa göre değişebilen bir âlemdir. Bundan dolayı hevâ, zanda olduğu gibi
aldatıcı ve zevke göredir.

İnsanın aşırı isteklerine, Allah'tan gelen ilme
yani vahye uymayan tutumlarına ‘hevâ' denilmektedir. Nefsin sınırlı istekleri,
meşrû arzuları normal ve helâl yoldan karşılandığı zaman hata değil, sevap bile
olur. Nefis her zaman çeşitli isteklerde bulunur. Bu isteklerin bir kısmı
insanın ihtiyacı değil, nefsin aşırı istekleridir. Kişi nefsinin meşrû
isteklerini, inandığı Rabbin gönderdiği ölçüler içerisinde karşılayabilir. Aşırı
isteklere uyulup yönelmesi; nefsin Allah'ın ölçülerine aldırmaması anlamına
gelir. Bu, şüphesiz bir hatadır ve sahibine zarar veren bir durumdur. Eğer nefis
Allah'tan gelen ilme, yani vahye uyarsa; görüşlerini, kararlarını, isteklerini
bu ilme uygun bir şekilde ayarlarsa; o nefis doğru yolda olan nefistir. Fakat
bir kimse Allah'tan gelen ilme/vahye kulak asmaz, yalnızca kendi görüşünü,
zevkini, kararını, arzusunu ön plana çıkarırsa bu nefis doğru yoldan sapan azgın
bir nefistir ve o kişi hevâsına uymuş olur.           

Yeryüzündeki bütün günahların, bütün şirklerin,
bütün kâfirliklerin sebebi, hevâya uymaktır. Bir iş yaparken, bir şeyin hakkında
karar verirken, bir ibâdet yaparken, bir şey yanlış mı doğru mu diye düşünürken;
kişi ya kendi aklına, ya da inandığı dinin ölçülerine uyar. Eğer akıl Allah'tan
gelen ilme yani vahye uyuyorsa, o akıl isabetli karar verir. Eğer bir akıl
Allah'tan gelen haberlere inanmıyorsa, o akıl, sahibini yanıltacaktır ve o kişi
hevâsına uymuş olacaktır.

Kurtubî, hevâyı şöyle açıklar: "Hevâya uymak
insanın Hak'tan gayrısıyla şehâdet etmeye ve hükümde zulüm ve benzeri ile hüküm
vermesine sebep olur." Hevâ, insan ruhunun şehvetlerden ve hayvanî iştiha ve
arzulardan doğan doğal eğilimi anlamında kullanılır. Başka bir tanıma göre hevâ,
delile dayanmadan sırf arzulardan kaynaklanan görüştür. Bu anlamından dolayı
Kur'an, kelimenin karşıtı olarak Peygamberin dilinden, "beyyine" (delil, kanıt,
ilim) kelimesini kullanır. 

Hevâ kelimesinin bir anlamı da, iniş ve düşüş
demektir (20/Tâhâ, 81). Aynı kökten türeyen "el-hâviye" kelimesi de düşüş
anlamından dolayı Cehennem için kullanılmıştır (101/Kaaria, 9-11). Çünkü
hevâsına teslim olup onun kulu haline gelerek Allah'ın gazabına uğrayan kimse,
büyük bir irtifâ kaybına uğrayıp halifelik makamından inerek hayvanlardan daha
aşağı derekeye düştüğünden cehenneme de benzer şekilde yukarıdan aşağıya
düşecektir. Arapça'da bir kimsenin üst makamdan daha aşağı bir yere düşüşü de
hevâ terimiyle ifade edilmektedir. Kur'an'da kullanılan "hevâ" kökünden gelen
bir diğer kelime "istihvâ"dır. Bu, şeytanın insanı hevâya uymaya zorlamasıdır
(6/En'âm, 71)