Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Âile ve Eşlerin Geçimi

Kur




Kur'ân-ı Kerim'de
Âile ve Eşlerin Geçimi

 

Kur'ân-ı Kerim'de "nikâh" kelimesi, türevleriyle
birlikte 23 yerde geçer. Farklı anlamlarda kullanılmakla birlikte, âile
anlamında da kullanılan "ehl" kelimesi ise 127 yerde kullanılır. Karı-koca -eş-
anlamındaki "zevc-zevce" kelimeleri de Kur'an'da 81 yerde geçer. Bütün bunlar,
Kur'an'ın nikâha, âile hayatına verdiği önemi gösterir. Nice konuları kısaca
izah eden, bazı farz ve haramları bir-iki âyetle belirten Kur'an, âile hayatı,
geçim, eşlerin birbirine ve çocuklarına karşı haklarını, görevlerini,
birbirleriyle ilişkilerini uzun uzun ele almış ve yuvanın huzuru için gerekli
prensipleri tafsilâtlı şekilde açıklamıştır.

Kur'an nikâh/evlenme tâbirini, erkek ve dişi
olarak yaratılan insan türünün aralarındaki âhenk ve uygunluğu açıklamak için
kullanmaktadır. Zira evlilikte huzur havâsı, karşılıklı sevgi ve merhametin
gelişme ortamı mevcuttur. Kur'an, âile hayatının huzur ve sükûnet ortamı için
gerekli olduğunu, kadınla erkek arasında Allah'ın sevgi bağları oluşturmasında
büyük hikmetler olduğunu vurgular: "Kaynaşmanız (sükûnete ve tatmine
ermeniz) için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve
merhamet kılması da O'nun âyetlerinden, (varlığı ve birliğinin)
delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için âyetler/ibretler
vardır." (30/Rûm, 21)

Evlilik fıtrattır. Evlenmeyen erkek veya kadın
elbisesiz, yani çıplak sayılır (2/Bakara, 187). Erkeklerin kadınlar üzerinde
hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır
(2/Bakara, 228). Kur'an, erkeklere hanımlarıyla iyi geçinmelerini emreder.
Eşlerinden hoşlanmamış olsalar bile, mümkün ki hoşa gitmeyen şeyde Allah'ın
birçok hayır takdir etmiş olabileceğini hatırlatır (4/Nisâ, 19). Evlenmeyi
tavsiye eden Kur'an (4/Nisâ, 3), bekârları evlendirmeyi de (başta yöneticiler,
bekârların velîleri ve diğer müslümanlar üzerine) görev olarak belirtir. Eğer
bunlar fakir iseler, Allah'ın onları kendi lutfu ile zenginleştireceğini
müjdeler (24/Nûr, 32).

Yaratılıştan gelen kıskançlık duygusuna rağmen
Kur'an, erkeklere birden fazla kadınla evlenme izni verir (4/Nisâ, 3). Bu izin,
öteden beri, daha çok gayrı müslimlerce ve İslâm düşmanlarınca, tenkit ve
itiraza konu edilmiştir. Ancak, İslâm'ın bu iznini, diğer tâlimatları ve hayatın
değişen şartları içinde ele almak gereklidir. İslâm'a göre zinâ kesin olarak
haramdır. Bu büyük kötülük olan zinâya giden yolları tıkamak gerekir. Erkeğin
güçlü ve yeterli, kadının ise zayıf ve isteksiz olması veya doğurgan olmaması
halinde, savaş vb. sebeplerle erkeklerin azalması ve kadınların çoğalması gibi
durumlarda erkeğin bir'den fazla kadınla evlenmesi zarûrî olabilir. Böyle
durumlarda erkeğin bir'den fazla kadınla evlenmesi, bir emir değil; bir izindir.
İkinci, üçüncü veya dördüncü eş olacak hanım da buna mecbur değildir. Ayrıca, bu
izin kayıtsız şartsız olmayıp adâlet şartına bağlanmış, buna riâyet
edemeyeceğinden korkanlara bir kadınla yetinmeleri emredilmiştir. Bütün bu
kayıtlar ve şartlar bir arada düşünüldüğü zaman, İslâm'ın bu iznini, zaman
içinde değişen şartlara ayak uydurma bakımından en müsâit yol olduğu açıkça
anlaşılacaktır. Din, câhiliye döneminde ve o günkü dünyada üst sınırı olmayan
çok evlenmeye bir ölçü getirmiş, en çok dörtle sınırlandırmıştır. Ayrıca, metres
hayatı gibi çirkinliklere geçit vermemek için bazı gereklilikler varsa,
evlenecek kadının şerefi ve geçimini temin etme yükümlülüğünü, masraflarının
üstünden kalkabilecek ve de eşleri arasında adâlete riâyet edebilecek erkeğe
yüklemiştir.

Kur'ân-ı Kerim'de insanlığın tek bir nefisten
yaratıldığı (4/Nisâ, 1) bildirilmiş, bütün insanların Allah'a kulluk için
yaratıldığı (51/Zâriyât, 56) genel hükmü ile hemen her konuda kadın-erkek aynı
emir ve yasaklarla muhâtap tutulmuş, aynı günah ve sevâba erişecekleri
bildirilmiştir.

Kur'an'daki hükümler, kadın-erkek bütün
müslümanlara ortaktır. Kur'an, kadın ve erkek cinsi için "en-nâs/insanlar"
kelimesi kullanır. Kadın-erkek mü'minler için "ellezîne âmenû/iman edenler"
ifâdesi dillendirilir. "Ey iman edenler!" veya "Ey nâs -insanlar-!"
diye kadın ve erkeklere ortak hitap edilir. Peygamberimiz, kadını ve
erkeğiyle bütün insanlığın peygamberidir (7/A'râf, 158; 34/Sebe', 28). O'nun
getirdiği hidâyet yoluna, sırât-ı müstakîme uyan kadın ve erkeklere cennet
vardır: "...İster erkek, ister kadın olsun, mü'min olarak kim sâlih
amel/hayırlı iş yapmışsa onlar cennete girecektir..." (40/Mü'min, 40)

Kur'an'da "Nisâ", yani Kadınlar anlamına gelen
ve kadınlarla ilgili birçok hükmü içeren bir sûre vardır. Kur'ân-ı Kerim'in,
yine 19. sûresi, bir kadın olan "Meryem" adını almıştır. "Nisâ" (kadınlar)
kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de 59 yerde geçer. "İmrae" (kadın) kelimesi ise 26 yerde
zikredilir. Kur'ân-ı Kerim, âile konusuna büyük önem vermiş, bu konuyla ilgili
ayrıntılı hükümler vaz etmiştir. Kur'an'da "zevc-zevce" (eş) kavramı, tam 81
yerde kullanılırken, "nikâh" kelimesi de 23 yerde geçer.

Kur'ân-ı Kerim'de gerek yaratılış, gerekse hak
ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi
çizilmektedir. Kadın, Allah'ın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir;
dinî hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir (3/Âl-i İmrân, 195; 9/Tevbe, 71).



"Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri,
kadınların da kazandıklarından nasipleri var."
(4/Nisâ, 32). Bu âyet, erkek gibi kadının da,
sadece mânevî kazanımlarını değil; maddî kazanımlarını da vurgulamaktadır.
Hukukî ve ticarî işlemleri yapma husûsunda kadın, erkeklerle aynı konumda kabul
edilmiştir.

Allah, ilk insan Âdem (a.s.)'i topraktan ve o
bir nefisten eşini yaratmıştır (4/Nisâ, 1). Havvâ'sız Âdem eksiktir; Âdem'siz
Havvâ'nın eksik olduğu gibi. Erkekle kadın birbirlerinin eksiklerini tamamlayan
bir elmanın iki yarısı gibidirler. "Onlar (hanımlar) sizin için bir elbise;
siz de onlar için bir elbisesiniz." (2/Bakara, 187). Elbise, hem
ayıplarımızı kapatan, bizi zarar verecek dış etkenlerden koruyan bir sığınak,
hem de hoşa giden bir süs olduğu gibi, takvâ ile de ilişkilidir (Bkz. 7/A'râf,
26). Demek ki, kocası olmayan kadın çıplak olduğu gibi, karısı olmayan adam da
çıplaktır.     

"...Onlar (Kadınlar) sizin için birer elbise,
siz de onlar için birer elbisesiniz..."
(2/Bakara, 187)

"...Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi,
kadınların da erkekler üzerinde birtakım iyi davranışa dayalı hakları vardır.
Ancak, erkekler için kadınlar üzerinde bir derece (âile reisliği) vardır. Allah
azîzdir, hakîmdir." (2/Bakara, 228)

"Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın
biriktirilmiş altın ve gümüşten, salma atlardan, sağmal hayvanlardan ve
ekinlerden gelen zevklere düşkünlük ve bağlılık insanlar için bezenip süslendi.
Bunlar, dünya hayatının metâıdır. Nihâyet varılacak güzel yer, Allah'ın
huzûrudur." (3/Âl-i İmrân, 14)



"Ben, erkek olsun, kadın olsun -ki hepiniz
birbirinizdensiniz- içinizden, amel eden/çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa
çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar. Benim
yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun Ben de onların
kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu
mükâfat, Allah tarafındandır. Allah, mükâfatın en güzeli kendi yanında olandır."
(3/Âl-i İmrân, 195)

"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve
ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten
Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz
Allah'tan ve akrabalık haklarına riâyetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah
sizin üzerinizde gözetleyicidir."
(4/Nisâ, 1)

"Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde)
yetimlerin haklarına riâyet edememekten korkarsanız, beğendiğiniz (veya size
helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Adâletsizlik/haksızlık
yapmaktan korkarsanız, bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (câriyele) ile
yetinin. Bu adâletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır."
(4/Nisâ, 3)

"(Evlendiğiniz) Kadınlara mehirlerini gönül
rızâsı ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size
bağışlarlarsa onu da âfiyetle yiyin."
(4/Nisâ, 4)

"Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından
erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara
da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır."
(4/Nisâ, 7)

"Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe,
kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) İkiden fazla
kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız, bir kadınsa
yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana babasından her birinin altıda bir
hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona vâris olmuş ise anasına üçte
bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu
paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve
oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu
bilemezsiniz. Bunlar Allah (tarafın)dan konmuş farzlar (paylar)dır. Şüphesiz
Allah ilim ve hikmet sahibidir."
(4/Nisâ, 11) (İslâm'ın miras hukukunda paylar ile mükellefiyetler arasında
dengeleme yolu tutulmuş, daha çok harcama yapmak mecbûriyetinde olanlara çok,
daha az harcama yapanlara az hisse verilmiştir. İslâm âile hukukuna göre,
evlenirken mehir verecek, düğün masrafı yapacak olan erkektir. Evlendikten sonra
da gerek muhtaç olan yakın akrabasına ve gerekse eş ve çocuklarına bakacak,
onlara yiyecek, giyecek, mesken gibi asgarî ihtiyaçları temin edecek yine
erkektir. İşte bu sebepledir ki genellikle mirasta erkeklerin payı,
kadınlarınkinin iki misli olmuştur.)

"Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız
size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir
kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin.
Eğer onlardan hoşlanmazsanız (bilin ki) Allah'ın, hakkınızda çok hayırlı
kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz."
(4/Nisâ, 19) (İslâm'dan önce Araplar kadına çok
kötü muâmele ediyor, bu cümleden olarak kocası ölen kadını, adamın miras
bıraktığı mal gibi telâkkî ediyorlar, kadın istemese bile onunla evlenme veya
onu başkasıyla evlendirme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar, kadını
kullanarak maddî menfaat sağlama yoluna gidiyorlardı. Bu âyet, bütün bu
haksızlıklara son vermiş, kadına lâyık olduğu hakları getirmiştir.) 



"Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş
almak isterseniz, onlardan birine kantar kantar, yüklerle mehir vermiş olsanız
dahi, hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu
geri alır mısınız? Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar
sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız?"
(4/Nisâ, 20-21) 

"Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine
üstün kılması sebebiyle ve erkekler mallarından harcama yaptıkları için erkekler
kavvâmdır/kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar
itaatkârdır, Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de
nâmuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından (nüşûz) endişe ettiğiniz
kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola
gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir
yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."
(4/Nisâ, 34) (Erkeklerin maddî ve mânevî
durumları ile ve özellikle ekonomik rolleri, onların âile reisi -sorumlu
yönetici- olmalarını tabiî kılmıştır. Âile küçük bir toplumdur; toplum düzenle
yaşar. Düzen ise, bir reisi, bir idâreciyi zarûri kılar. İslâm'da devlet
başkanından âile reisine kadar her idâreci, İlâhî tâlimata göre hareket etmek,
İslâmî kurallara göre ve istişâre ile yönetmek mecbûriyetindedir. Şu halde
onlara itaat, bu tâlimata itaat demektir. İdâre eden veya edilen bu tâlimatın
dışına çıkar, meşrû kurallara itaatsizlik ederse yaptırım uygulanır. Burada
bahis konusu olan, zevcenin itaatsizliğidir. Çare olarak önce öğüt vermek, sonra
yatak boykotu ve daha sonra da dövme tavsiye edilmiştir. Kur'an'ı bize tebliğ
eden Hz. Peygamber (s.a.s.) hiçbir zaman kadın dövmediği gibi "kadını eşek
döver gibi dövüp de günün sonunda onu koynunuza alıp yatmanız olacak şey midir?"
buyurarak ümmetini uyarmıştır. Ayrıca bu yaptırım kullanıldığı takdirde,
kadının canını yakmayacak ve vücudunda iz bırakmayacak şekilde misvak, kurşun
kalem gibi bir cisimle vurmak şeklinde -ki, acı vermekten çok, psikolojik cezâ
unsuru olarak- uygulamak gerektiğini de ifade buyurmuştur. Şu halde bu dövme
yaptırımı, ahlâksız bazı kadınlar için en son çare olarak başvurulacak zarûrî
bir yol olup, kayıtlara ve şartlara bağlıdır. Ayrıca kadının da kocasından
şikâyetçi olması halinde hakem ve hâkime başvurma, hakkını arama imkânı
vardır.)     

"Eğer karı kocanın aralarının açılmasından
korkarsanız, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının âilesinden bir hakem
gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur. Şüphesiz Allah
her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır."
(4/Nisâ, 35)  

"Erkek olsun, kadın olsun; her kim de mü'min
olarak sâlih ameller/iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre
kadar haksızlığa uğratılmazlar."
(4/Nisâ, 124)

"Senden kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De
ki: ‘Onlara âit hükmü size Allah açıklıyor: Kitab'da, kendileri için yazılmışı
(mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar hakkında, çaresiz
çocuklar ve yetimlerin işleriyle meşgul olmanız hakkında adâleti yerine
getirmeniz için size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya
koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir."
(4/Nisâ, 127)

"Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden,
yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh
yapmalarında, onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefislerde
kıskançlık hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah
yaptıklarınızdan haberdardır."
(4/Nisâ, 128)

"Üzerine düşüp uğraşsanız da, kadınlar arasında
âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini
askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah
şüphesiz çok bağışlayan ve merhamet edendir."
(4/Nisâ, 129)

"Eğer (eşler) birbirinden ayrılırsa Allah, bol
nimetinden her birini zenginleştirir (diğerine muhtaç olmaktan kurtarır);
Allah'ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür."
(4/Nisâ, 130) (Bütün tedbirlere rağmen evlilik yürümüyorsa, ev cehenneme
dönmüşse, yoksulluk ve çâresizliğe düşme korkusu ile bu cehenneme katlanmak
gerekmez; Allah nice kapılar açar.)

"Sizi bir tek nefisten yaratan, gönlü ısınsın
diye ondan da eşini (Havvâ'yı) yaratan O'dur. Eşini sarıp örtünce (onunla
birleşince) hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Onu bir müddet taşıdı.
Hâmileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: ‘Andolsun bize kusursuz bir çocuk
verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız' diye duâ ettiler."
(7/A'râf, 189)

"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar
birbirlerinin velîleri/dost ve yardımcılarıdır. İyiliği emreder, kötülükten men'
ederler; namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve Rasûlüne itaat ederler.
İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah azîzdir/dâima üstündür, hakîmdir/hüküm
ve hikmet sahibidir."(9/Tevbe, 71)



"Nâmuslu kadınlara zinâ isnâdında bulunup, sonra
(bunu isbat için) dört şâhit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık
onların şâhitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar."
(24/Nûr, 4)

"Nâmuslu, kötülüklerden habersiz mü'min
kadınlara zinâ isnâdında bulunanlar, dünyâ ve âhirette lânetlenmişlerdir.
Dilleri, elleri ve ayaklarının, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde
şâhitlik edeceği bir günde onlar için çok büyük bir azap vardır."
(24/Nûr, 23-24)

"Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de
kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz
kadınlara yaraşır..." (24/Nûr, 26)

"Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve
câriyelerinizden sâlih (iyi davranışlı) olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir
iseler, Allah onları kendi lutfu ile zenginleştirir. Allah (lutfu) geniş olan ve
(her şeyi) bilendir." (24/Nûr, 32)

"Evlenme imkânı bulamayanlar ise, Allah lutfu
ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadtar iffetlerini korusunlar..."
(24/Nûr; 33)

"Kaynaşmanız (sükûnete ve tatmine ermeniz) için
size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet kılması da
O'nun âyetlerinden, (varlığı ve birliğinin) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi
düşünen bir kavim için âyetler/ibretler vardır."
(30/Rûm, 21)

"Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan
herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer ittika ediyor/(Allah'tan) korkuyorsanız,
sözü, (yabancı erkeklere karşı) yumuşak söylemeyin ki kalbinde hastalık bulunan
kimse kötü ümide kapılmasın. Mar'rûf/güzel ve münâsip sözler söyleyin.
Evlerinizde vakarınızla oturun, ilk câhiliyye (devri kadınları)nın açılıp
saçılarak ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı
verin, Allah ve Rasûlü'ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, ricsi/şek ve
şüpheyi (kötü huyları) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Evlerinizde
okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç
yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır."
(33/Ahzâb, 32-34)

"(Allah'ın emrine uyan) Müslüman erkekler ve
müslüman kadınlar,mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, tâata devam eden erkekler
ve tâata devam eden kadınlar, (niyet, söz ve hareketlerinde) doğru erkekler ve
doğru kadınlar, mütevâzi erkekler ve mütevâzi kadınlar, sadaka veren erkekler ve
sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını
koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, (tesbîh, tahmîd, tehlîl,
tekbir, Kur'an tilâveti ve ilimle) Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden
kadınlar; (işte) Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat
hazırlamıştır." (33/Ahzâb, 35)

"Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman,
mü'min bir erkeğe ve mü'min bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme
(özgürce farklı eylem yapma) hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı
gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."
(33/Ahzâb, 36)

"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve
mü'minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman)
cilbâblarını/örtülerini (dış giysilerini) üstlerine almalarını (vücutlarını
örtmelerini) söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan
budur. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir."
(33/Ahzâb, 59) 

"Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine
aldı da oğulları size mi ayırdı?! Rahmân'a isnat edilen kız çocuğuyla, onlardan
biri müjdelenince hiddetinden yüzü simsiyah kesilir. Süs içinde yetiştirilip
savaş edemeyecek olanı istemiyorlar mı? Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri
de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışını mı gördüler? Onların bu
şâhitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir."
(43/Zuhruf, 16-19) 

"Onlar (müşrikler), kızları Allah'a -ki Allah
bundan münezzehtir-, beğenip hoşlandıklarını (erkek çocukları) da kendilerine
nisbet ediyorlar." (16/Nahl, 57)
(Huzâa ve Kinâne kabîleleri, ‘melekler, Allah'ın kızlarıdır' diyorlardı. Halbuki
kendileri kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Nitekim, bundan
sonraki âyetler onların kız çocuklarına karşı takındıkları tavrı çok iyi tasvir
etmektedir.)

"Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman,
öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden
dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde kalarak yanında tutacak
mı, yoksa toprağa mı gömecek? (Bunu düşünür durur). Bakın ki, verdikleri hüküm
ne kadar kötüdür!" (16/Nahl, 58-59)

"Diri diri toprağa gömülen kızlara, ‘suçunuz
neydi, hangi günah sebebiyle öldürüldünüz?' diye sorulduğunda ... her kişi
(hayır ve şerden) neler yapıp getirdiğini anlar."
(81/Tekvîr, 8-9, 14)

"Ey iman edenler! Mü'min kadınlar hicret ederek
size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi
bilir. Eğer siz de onların mü'min kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları
kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl
olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin.
Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah
yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlar da
sarfettiklerini istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
(60/Mümtehıne, 10) 

"Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir
şeyi şirk/ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinâ etmemek, çocuklarını
öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftirâ uydurup getirmemek,
ma'rûfta/iyi iş işlemekte Sana karşı gelmemek husûsunda Sana biat etmeye
geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile.
Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir."
(60/Mümtehıne, 12) (Biat şartları arasında
sayılan, "elleriyle ayakları arasında bir iftirâ uydurmama" tâbiri, gayri meşrû
bir çocuk dünyaya getirip onu kocasına nisbet ederek iftirâ etmeme anlamına
gelmektedir. Âyet, Mekke fethi günü nâzil olmuş, Hz. Peygamber, erkeklerden
sonra kadınların biatini kabul etmiştir.)

"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve
çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder,
kusurlarını başlarına kakmaz, hoşgörür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok
bağışlayan, çok merhamet edendir."
(64/Teğâbün, 14)

"Allah, inkâr edenlere, Nûh'un karısı ile Lût'un
karısını misâl verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhında iken
onlara hâinlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı.
Onlara ‘Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin' denildi. Allah, iman
edenlere de Fir'avn'un karısını misâl gösterdi. O, ‘Rabbim! Bana katında,
cennette bir ev yap; beni Fir'avn'dan ve onun işinde çalışmaktan koru ve beni
zâlimler topluluğundan kurtar!' demişti. Irzını korumuş olan, İmran kızı
Meryem'i de Allah örnek gösterdi. Biz, ona rûhumuzdan üfledik ve Rabbinin
sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi."
(66/Tahrîm, 10-12). (Âyetlerde
bahsedilenlerden Hz. Nûh'un karısı, kocasına inanmadığı ve Allah'a iman etmediği
gibi kavmine kocasının mecnun olduğunu söylerdi. Hz. Lût'un karısı da, kâfirdi
ve kocasına gelen erkek misafirleri, gece ateş yakarak, gündüz de duman
çıkararak haber verirdi. İkisi de lâyık oldukları cezâya çarptırıldılar.
Firavun'un karısı Âsiye, Allah'a ve Hz. Mûsâ'ya iman etmişti. Bundan dolayı
kocası Firavun, onu ellerinden ve ayaklarından dört kazığa bağlamış, göğsüne
kocaman bir taş koymuş, öylece yakıcı güneşe bırakmıştı. İşkence ânında,
zikredilen duâyı yaparken rûhu kabzedilmiştir.)