Fecir | Konular | Kitaplar

Hidâyet, Yön Bulmak; İman, Yönü Bulduran Kuvvet

Hidâyet



Hidâyet, Yön Bulmak; İman, Yönü Bulduran Kuvvet: 



 

İnsan hayatının en önemli meselesi yön
bulmaktır. İman, yönü bulduran
kuvvettir. Ancak bulunan yönde yürüyebilmek, bizi yol problemiyle karşı karşıya
getirir. Yönün işe yaraması, bu yönde yürümemizi sağlayacak yolu gerekli kılar.
Bu bakımdan Kur'an, yol konusu üzerinde çok durmaktadır. Kur'an'da geçen sırat,
sebil, tarik ve şeriat kelimelerinin hepsi -aralarında nüanslar olmasına rağmen-
yol anlamındadır.     

Hidayetin neticesi iman; dalâletin
neticesi imansızlıktır. İnsanın kalbi, hem imana, hem de küfre doğru  eğilmeğe
elverişlidir. Kalbin imanla küfürden birini tercih etmesi için mutlaka çekici
bir sebep icabeder. Hidayeti de dalaleti de ancak Allah yaratır. Yani gönüllere
imanı sevdiren sebepleri Allah yarattığı gibi, küfür tarafını tutturan sebepleri
yaratan da O'dur. Kullarından istediğine hidayet; istediğine dalalet verir.
Allah'tan başka insanları hidayet ve bahtiyarlığa eriştirecek, yahut dalalet ve
hüsrana düşürecek hakiki bir fâil yoktur. Allah'ın hidayet ettiğini kimse
saptıramaz. Allah'ın sapıttığını kimse doğru yola getiremez.

Yalnız, burada şu noktayı iyi bilmek lazımdır
ki, Allahu Teala'nın bir kulunda dalalet yaratması, o kulun, kendi arzusu ile
sapıklık yolunu tutmuş olmasındandır.
Yoksa, kul iradesini, yeteneklerini
dalalete yöneltmedikçe Allah onu cebren dalâlete sevk etmez. Yani, halk
tabiriyle "bela isteyen belasını; Mevla isteyen Mevla'sını bulur."  Nitekim,
insanlarda hidayet ve iman asıldır. Dalalet ve küfür sonradan ârız olmuştur.
Cüz'î iradenin su-i isti'malinden doğmuştur. Dalâlet ve küfür fıtrata
muhalefettir.  Hastalıktır.[1] 
Sağırlıktır, dilsizlik  ve  körlüktür.[2]
Küfür ve dalalet, zarara asla uğramayacak  bir  ticareti / kazancı[3]
istememek  ve müflis tüccar olmaktır. "Onlar hidayete karşılık dalaleti satın
alanlardır. Ancak, onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de hidayete
erememiş, doğru yola girememişlerdir." (Bakara: 2/16)

Kalu Bela denilen bezm-i elestte, yani hilkat
sabahında, ruhlar meclisinde Allah, hepimizden ahd ve misak aldı.
O'nun huzurunda doğru yola
gideceğimize hep bir ağızdan söz verdik. Gerçi biz bu macerayı hatırlayamıyoruz
ama, onu Allah, kitabında bildirmiş, bu suretle kat'i olarak malum olmuştur.
Hatırlayamamak, inkâr vesilesi olamaz. Biz üç günlük kısa hayatımızda bile, nice
mühim ve hayati olayları unutup duruyoruz. İşte ezeli iman, Allah'ın bir
hidayeti ve bu maceranın tatlı bir hatırası ve insanlarda her türlü fazilet ve
ahlak sermayesidir. Dünyaya çıkma zamanı gelince her ruh için cismani ve ruhani
kuvvetlerle mücehhez bir ceset bağışlaması, dünyaya kitaplar indirmesi,
peygamberler göndermesi, dünyada gördüğü, işittiği, fikren mülahaza ettiği her
hadisede bir hikmet dersi göstererek ezeli iman nurunu kuvvetlendirip
parlaklığını arttırması, hep Allahu Teala'nın kat kat hidayetleridir ki, kul,
hidayet istedikçe ve hidayete uydukça Allah'ın hidayeti de daima artar durur.



"...Allah size imanı sevdirmiş ve onu
gönüllerinize süslemiş, sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin
göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır."
(Hucurât: 49/7)[4]

 





[1]
Bakara: 2/10.





[2]
Bakara, 18.





[3]
Fâtır: 35/29; Saff: 61/10-11.





[4] A. O.
Tatlısu, Esmâü'l Hüsna Şerhi, s. 247-248; Ahmet Kalkan, Kur'an Kavramları.