Fecir | Konular | Kitaplar

Hilâfet Türleri

Hilâfet Türleri



Hilâfet Türleri:

 

Kur'ân-ı Kerîm'de konu ile ilgili
ayetlerden anladığımıza göre Allah Teâlâ, genel anlamda bütün insanları
yeryüzünün halifeleri olarak yaratmıştır. Yani bütün insanlar ilk planda Allah'a
iman etmekle ve bu imanın sonucu olarak unun hâkimiyetini kabul etmekle yükümlü
tutulmuşlardır. İnsanın halifeliği, onun Allah adına uygulamalarda bulunması
demektir. Bu uygulamada Allah'ın kanunları mutlak ölçüdür. İnsan, halifeciğini
ifa ederken bu ölçünün dışına çıkamaz, bu hükümlere aykırı hareket edemez. Çünkü
Allah Teâlâ yeryüzünde kendi adına uygulamalarda bulunmak üzere "halife" olarak
görevlendirdiği insana mutlak bir serbestlik vermiş değildir. İnsan için
birtakım sınırlar çizilmiş, bunları aşmaması istenmiştir.

El-Bakara suresinin hemen ilk
ayetlerinde (Ayet 30 vd.), Allah'ın yeryüzünde halife yaratmak istediğini
meleklere bildirdiği anlatılıyor. Yeryüzünde halife kılınan, Hz. Adem (a.s)'dir;
dolayısıyla da onun suyundan gelecek bütün insanlardır. Halife kılınan bu ilk
insan ve eşi için bile birtakım sınırlamalar söz konusudur (el-Bakara, 2/35). Bu
sınırlamalara uymak, insanın bu yüce makamda kalabilmesinin temel şartıdır
(el-Bakara, 2/38). Bu ölçülerin dışına taşanlar ise ateş azabına düşmekle tehdit
edilir. Diğer bir deyişle; insanlardan istenen, halifelik makamının gereklerini
yerine getirmeleridir. Bu ise, Allah'ın belirlemiş olduğu sınırlar içerisinde
kalmakla mümkün olur.

Bu anlamda bütün insanlar Allah'ın
yeryüzünde halife tayin ettiği kimselerdir. Tüm insanların bu şekilde
görevlendirilmiş olmalarına "umûmi hilâfet" diyoruz. Adem'in soyundan gelen
herkes bunun kapsamı içerisindedir. İnsan halîfeliğinin sonucu olarak yüklenmiş
olduğu "emanet"in gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.

Allah, bu yükümlülüğü yerine
getirmeyenleri, yerlerine başkalarını getirmekle" tehdit ediyor. Buna göre
halifelik makamında, yalnızca bu makamın gerektirdiği yükümlülükleri yerine
getirenler kalabiliyor. Yalnızca bu kişilerin bu makamda kalabilmelerine de
"hususi hilafet" adını veriyoruz. Tarih boyunca bu anlamda toplumlar
birbirlerinin yerine geçmiş ve Allah'ın halifeliği onlar tarafından
gerçekleştirilmiştir. İşte Allah'ın "Halife yapacağına ve onları yeryüzünde
hâkim kılacağına yemin ile söz verdiği kimseler" (en-Nur, 24/55). Onun dinini
yeryüzünde hâkim kılanlar ve insanları "tağut"ların tasallutundan kurtarma
savaşını sürdürenlerdir.

İster genel, isterse özel anlamda
olsun, hilâfet, "Allah'ın dinini hâkim kılmak" özünü taşır. Bu öz, onun sosyal
alanda da hissedilir olup, gerçekleşmesiyle ve teşkilatlanmasıyla siyâsî bir
görünüm kazanır.

Allah, Hz. Davud'a kendisini
yeryüzünde halife kıldığını bildirmekle birlikte ona: "İnsanlar arasında hak ile
(Allah'ın hükümleri ile) hükmetmeyi" (Sad, 38/260)'de emretmiştir. Hz. İbrahim
de kendisinin insanlara İmam kılındığı haberini Allah'tan alınca, soyundan
geleceklerin de bu makama yükseltilmelerini istemiş, Allah ise "Bu ahdinin
zalimler hakkında sözkonusu olmayacağını" (el-Bakara, 2/214). bildirmiştir.

O halde halifelik, Allah'ın
hâkimiyetinin her alanda bütün açıklığıyla ortaya çıkması demektir. Bütün
insanlar bununla görevlidirler. Böyle bir makama yükselmek isteyen, daha doğrusu
bu makamdan düşmek istenmeyen toplum da ona göre davranmak zorundadır. Bu tür
toplumun en yüksek temsilcisi ise, Allah'ın yeryüzündeki halifelerinin kendi hür
iradeleriyle seçtikleri "halife"dir. Halife bu emaneti yüklenebilecek nitelikte
olmalıdır. Çünkü emanetlerin ehil kimselere verilmesi, Kur'an'ın emirleri
arasındadır (en-Nisa, 4/58).