Fecir | Konular | Kitaplar

Halifenin Belirlenmesi

Halifenin Belirlenmesi

Halifenin Belirlenmesi:

Hz. Peygamber (s.a.s) hayatta olduğu
sürece peygamberlik görevinin yanısıra devlet başkanlığını da şahsında
toplamıştı. Bu nedenle Hz. Peygamber hayatta iken, kurulan ilk İslâm devletinin
başkanını belirlemek gibi bir problem ile karşılaşılmış değildi. Diğer taraftan
Hz. Peygamber (s.a.s) kendisinden sonraki halifeyi belirleyen herhangi bir söz
de söylememişti. Durumun böyle olması nedeniyle Hz. Ebu Bekir (r.a) halîfe
seçilene kadar bazı farklı görüşlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Ancak bu
durumlar geçici ve oldukça kısa bir süre için sözkonusu olmuş; bir müddet sonra
unutulup gitmiştir. Yani bu görüş ayrılıkları Hz. Peygamber (s.a.s)'in
vefatından sonra Hz. Ebu Bekir halife seçilinceye kadar devam etmiş ve onun
seçilmesiyle tam anlamıyla son bulmuştur.

Ancak daha sonraki dönemlerde Hz. Ali
(r.a)'ın halifeliği zamanında başlayan ve gittikçe yayılan karışıklıklar
sonucunda ondan önceki halifelerin halifelikleri tartışma konusu yapılmıştır. Bu
tartışmalar, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'yi vasiyet ettiği iddiasıyla başlatılmış;
pek çok yanlış görüşlerin, düşünüşlerin, İslâm dünyasında yayılmasına neden
olmuştur. Geçmiş dönemlerin kapatılmış sahifeleri tekrar aralanmış, ileri-geri,
doğru-yanlış pek çok fikirler ortaya atılmıştır.

Aslında Hz. Peygamber (s.a.s)'in
kendisinden sonraki halifenin kim olacağına dair açık hiç bir tavsiyede
bulunmadığı hususu, başta Hz. Ali (r.a) olmak üzere pek çok sahabinin açıkça
ifade ettiği bir husustur (Müslim, Vasiyye 18,19; Edâhi 43; Tirmizî, Fiten, 48;
Nesâî, Vesaya, 2; İbn Mace, Cenâiz 64; Vesaya 1; lbn Kuteybe, el-İmame
ve's-Siyâse, I, 6).

Sahabiler söz birliği halinde böyle
bir tavsiyenin olmadığını ifade etmişlerdir. Çünkü öyle birşey olsaydı, onları
bu tavsiyenin dışına çıkıp önceleri Ensar'ın, Sa'd b. Ubâde'yi seçmek istemeleri
ve sonradan da hep birlikte Hz. Ebu Bekir (r.a)'in halifeliğinde karar kılmaları
mümkün olmazdı. Böyle bir şeyi kabul edecek olursak onarın hep birlikte Hz.
Peygamber'in emirlerine aykırı hareket etmiş olduklarını da kabul etmemiz
gerekecektir. Bu ise imkansızdır.

İmamın özelliklerinin en çok Hz.
Ali'de toplandığı iddiasını ileri sürenler ise, büyük bir ihtimalle Hz.
Peygamber'in Hz. Ali hakkındaki övücü sözlerinden hareket ederler. Oysa Hz.
Peygamber'in pek çok sahabe hakkında övücü sözler söylediği bilinen bir
husustur. Bu tür hadislerin hepsini de hilafet için bir gerekçe olarak kabul
etmek mümkün değildir. Bu tür hadislerin pek çoğu özel nedenlere bağlı
bulunmaktadır. Bunları imamet konusunu da içine alacak şekilde genişletmek doğru
olmaz. Hadislerin maksatlarına ters düşer (Müslimin Fedâilu's-Sahâbe 31'de
zikrettiği ve Hz. Peygamber'in Hz. Ali'ye "Sen bana Harun'un Musa ya yakınlığı
kadar yakınsın" hadisinin, onu halifeliğe aday göstermek anlamına gelemeyeceğine
dair açıklamalar için bk. İbn Hazm, el-Fisal, IV, 94-95; Kurtubî, Tefsir, I,
267-268; Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 363).

Râşid Halifeler Dönemi ve Belirlenme
Usûlleri:

Hz. Peygamber (s.a.s)'den sonra gelen
ilk dört halifenin hilafet süreleri, Saadet Asrının ikinci dönemini teşkil eder.
İslâm hukukçularının büyük bir çoğunluğu bu dönemdeki uygulamalara, alınan
kararlara büyük bir önem verir ve bunları İslam hukukunun kaynaklan arasında
görürler. Çünkü onların uygulamaları Hz. Peygambere zaman itibariyle en yakın
olmak, onun eğitiminden geçmiş olmak, vahyin nüzulüne tanık olmak, sünneti
yakından tanımak gibi ayırıcı özellikler nedeniyle önem taşır, başkalarının
fikir ve düşüncelerine göre üstünlük arz ederler. Hakkında nass bulunmayan
konularda Râşid Halifelerin uygulamaları oldukça değerlidir. Bunun nedeni ise,
onların, hem veliyyü'l-emr olarak mü'minlerin kendilerine itaat etmekle yükümlü
olmaları; hem de İslâm'ın özünü en iyi kavramış bulunmalarıdır. Bununla ilgili
verilecek örnekler pek çoktur. Mesele, Hz. Ebu Bekir'in zekat vermeyenlerle
ilgili olarak aldığı kararlar, Hz. Ömer (r.a)'in Irak topraklarıyla ilgili
görüşleri ve bunları etrafındakilere de delilleriyle birlikte açıklayıp kabul
ettirmesi, Hz. Ali'nin (r.a), Hâricilerle savaşmak ile ilgili tutumları kendi
konumlarında oldukça önemlidirler.

Çünkü bütün bunlarla ilk defa
karşılaşıyordu ve bunların İslâmî bir çözüme bağlanmaları gerekli idi. Yine Hz.
Peygamber (s.a.s)'in vefatından hemen sonra onun yerine geçecek devlet başkanını
belirlemek konusu ortaya çıktı. Hz. Ebu Bekir'den sonra gelen diğer üç halîfe de
farklı şekillerde belirlendi. Onlar ile ilgili durumlâr İslâm hukukunda devlet
başkanının başa geçiş yollarının farklı olabileceği görüşünü belirledi. Bu
konuda kesin ve açık bir hükmün bulunmayışı, bu tabii sonucu doğurmuştur. Bu ise
İslâm'ın, her çağda her toplum için uygulanabilir olmasının kanıtları
arasındadır.