Fecir | Konular | Kitaplar

Hırsızlığın Cezâsı

Hırsızlığın Cezâsı



Hırsızlığın Cezâsı
 

Hırsızlık, başkasının koruma altındaki malını
gizlice almak, temyiz gücüne sahip, büluğ çağına gelmiş bir kimsenin, başkasının
korunan ve bozulmayan şeylerden olan ve miktarı on dirhem gümüş para veya bunun
değeri kadar bir malını gizlice çalmak anlamına gelir.

Hırsızlık; Kitap, Sünnet ve icmâ delilleriyle
yasaklanmıştır. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Hırsızlık yapan erkek ve kadının
ellerini kesiniz" (5/Mâide, 38). Hz. Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur:
"Sizden öncekiler şu sebeple helâk oldular, Onlar, şerefli bir kimse hırsızlık
yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar. Güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca
da, ona cezâ uygularlardı" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII,131,136).
Hırsızlık sâbit olunca, el kesme (had cezâsı) uygulanır. Had cezâsı gerekli
olmayan durumlarda ise zararın tazmîni yoluna gidilir.
Had cezâsı
uygulandıktan sonra, çalınan mal elde bulunuyorsa, bu malın Mâlikîne iâde
edilmesi gerektiğinde İslâm hukukçuları arasında görüş birliği vardır. Ancak
çalınan mal telef olmuşsa, tazmîni (ödemesi) gerekip gerekmediği ihtilâflıdır.

 
Hanefîlere
göre, çalınan mal helâk olmuşsa, had cezâsı uygulandığı takdirde ayrıca malın
tazmîni gerekmez. Yani had'le tazmîn bir kişide toplanmaz. Eğer, malın sahibi,
mahkemeye başvurmazdan önce çalınan malın tazmînini talep etmişse, hırsıza el
kesme cezâsı uygulanamaz. Eğer haddin uygulanmasını hâkimden istemişse, artık
hırsızın, helâk olan malı tazmîni gerekmez. Çünkü yukarıdaki âyetçe yalnız had
cezâsından söz edilmiş, ayrıca tazmînata yer verilmemiştir. Diğer yandan Nebî
(s.a.s.); "Hırsıza had cezâsı uygulandığı zaman, artık malı tazmîn etmesi
istenemez" (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, Mısır,1938, III, 375) buyurur. Mâlikîlere
göre, hırsız zenginse hem had, hem de telef olan malın tazmîn cezâsı birlikte
uygulanır. Yoksulsa yalnız had uygulanır. Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise, hırsız
zengin olsun, yoksul bulunsun had ve tazmîn cezâsı birlikte uygulanır. Çalınan
mal misli ise, misliyle kıyemî ise kıymetiyle tazmîn ettirilir. Çünkü had cezâsı
Allah hakkı, tazmîn cezâsı ise kul hakkı niteliğindedir. Diyet ve keffârette
olduğu gibi, bunlardan birisi diğerine engel teşkil etmez (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid,
Mısır; ts., II, 408 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 270; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb,
II, 284; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, VI, 95, 96).
 
Hırsızlığın
tekrarı hâlinde, İslâm hukukçuları, ilk hırsızlıkta hırsızın sağ elinin,
ikincisinde ise sol ayağının kesileceği konusunda görüş birliği içindedir.
Hanefî ve Hanbelîlere göre, üçüncü ve daha sonraki hırsızlıklarda, çalınan malın
tazmîni, ta'zir (Devletin koyacağı cezâ) ve pişmanlık gösterinceye kadar hapis
cezâsı gibi cezâlar uygulanır. Hz. Ali'nin uygulaması böyle olduğu gibi, Hz.
Ömer'den de benzer uygulama nakledilmiştir. Ashâb-ı kiramın gözü önünde yapılan
bu uygulamalara, karşı çıkan olmadığı için, konu hakkında icmâ (ittifak) meydana
geldiği söylenmiştir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', 2. baskı, Beyrut 1394/1974,
VII, 86; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr,1. baskı, Bulak 1316/1898, IV, 248; İbn
Kudâme a.g.e., VIII, 264). Mâlikî ve Şâfiîler, üçüncü ve dördüncü hırsızlık
suçunda sol elin ve sağ ayağın kesileceği görüşünü benimsemişlerse de, bu konuda
dayandıkları Ebû Hüreyre'den rivâyet edilen hadisin zayıf olduğu belirlenmiştir
(İbn Rüşd, a.g.e., 409 vd.; Zeylaî, a.g.e., III, 368).
 
Hırsızlık
cezâsının uygulanabilmesi için, hırsızda veya çalınan malda birtakım şartların
bulunması gerekir.